her sene bıkıp usanmadan
gelen yılbaşı ve istisnasız her yılbaşında aynı duygular... öncelikle bir şey söylemek
gerekirse yeni bir yıla giriyor olmak zerre kadar umurumda değil. çok anlamsız
olduğunu düşündüğüm şeylerden bir tanesi daha. eğer arkadaşlarınızla vakit
geçirmeyi arzu ediyorsanız bunun için bahane bulmaya gerek yok. bıktım bu saçma soruları
duymaktan be arkadaş! neymiş efendim “yılbaşında ne yapacaksın?”
-“bilmem ki… belki yine
biri intihara kalkışır da atraksiyon olur. onun dışında henüz düşünmedim.”
ya da mümkünse ben
yılbaşında uyumayı düşünüyorum. belki bütün yılı uyuyarak geçirebilirim
böylece. sonra bakınız bir başka saçmalık daha var… doğum günü kutlamaları… ne sinir bozucu. bütün o “iyi ki doğdun!”
bağırışları, bir günde sarılman gereken 276434567654347654567 kişi. her
sene aynı sürpriz. –arkadaşlarım tarafından- dostum, numaraya gerek yok.
doğum günümü hatırlıyorum, sizin de hatırladığınızı biliyorum. unutmuş gibi
yaptıktan sonra elinizde pastayla bağıra çağıra gireceğinizi biliyorum. öyleyse
ne anlamı var? bunu söylediğimde kızıyorlar bana. amaç illa bir kutlama
yapmaksa daha farklı şeyleri kutlayabiliriz.
“bugün kar yağdı!”
“iyi ki yağdın, iyi ki
yağdın. iyi ki yağdın kaaaarrrrrr...”
bir diğer saçma muhabbet: bugün ayın 12.12.12’si… bugün ayın 20.12.2012’si… yaşadığınız her saniye bir daha geri gelmemek üzere gidiyorken sayıların uyumlu olması neyi değiştiriyor? bu şekilde konuştuğum için çok “odun” olduğumu söylüyorlar. kendimi savunacak değilim ama mantıklı gelmiyor olması benim suçum mu?
keman hocam “krismıstan
önce geçmeyelim buna.” dedi. safım ben ağabey, anlamadım ne demek istediğini.
“krismıs ne ki?” diye düşündüm bir süre. ondan sonra çaktım köfteyi. türkçe
kurulan bir cümlenin içinde “krismıs”ın ne işi allah aşkına? “yılbaşında
ne yapacaksın?” diye sordu sonra. sen beni kurtar allah’ım… bizim ailede
de kimse sallamaz yılbaşını, belki bu yüzden ben de değersiz olduğunu
hissediyorumdur. zaten yaklaşık bir yarım sene daha 2012’de olduğumuzu sanacak,
tarih atarken de 2012 yazacağım.
kar yok, yağmur yok.
gerçekten berbat bir yılbaşı geçiriyorum sonuç olarak… kalbim yine boş.
hüzün yok, mutluluk yok. bunun için şükür mü etmeliyim yoksa isyan
mı? yine ağzımda iğrenç bir tat var, başım ağrıyor ve biraz da midem
bulanıyor. uyumak istiyorum. kafamı yastığa koyar koymaz uyumayı ve
gülümseten rüyalar görmeyi…
neden bu kadar
garip? ve neden anlayamıyoruz hiçbir şeyi? insan olmak zor
zanaat.
yeni yıl yeni yıl yeni
yıl…
bittiğinde diğerlerinin
yanına gidecek 365 gün daha… yavaş yavaş hafızamda çürüyecek
hatıralar… neden kutlayayım ki? bir sürü iyi ve kötü şey olacak yine. ve
yine bitecek. aynı bu yılın sona erişi gibi tükenip gidecek. neyi
kutlayabilirim? zamanın elimden kayıp gitmesini mi?
yeni yıl yeni yıl yeni yıl…
“bir şey koparır bizden,
yıllar geçip giderken…” demiş horatius.
kutlama yapmak neden
mantıklı olsun ki? ben bütün bunlara toplum baskısı diyorum. hiç de öyle
değilmiş gibi görünebilir ama aslında zihniyet olarak sınırlandırılıyoruz.
evet, sıradan bir yılbaşı meselesini de devlet sorunu yaptıktan sonra aranızdan
ayrılıyorum sevgili okuyucular… bugünlük yeterince saçmaladım.
saygılar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder