Merhabalar efendim,
Bu yazının yazılma
amacı tamamen blog geleneklere uygun gitmektir. Gördüm ki her yeni
blog açan blogger özgün bir girizgâh yazmışlar. Bense “Ben
amatörüm!” diye cırlayan bir yöntemle giriş yaptım. İtiraf ediyorum ki hiç de farklı olma çabası falan
yoktu, tamamen cahilliğimden kaynaklanıyor.
Genelde benim tip bu oluyor. |
Necati abi
4 yıllık bir geçmişe
sahip olan bu lakabın doğuşu da lakap kadar benimle kel alakadır. Arkadaşlarımın “Saygılar abi…” derken ellerini göğüslerine
koyup eğilmeleri nedeniyle ortaya çıkmıştır.
O gün bugündür patlayıp gitmiştir. Öğretmenlerim dahi bu şekilde
seslenmeye başlamışlardır.
Esra
Alzheimer hastası
Hanife teyze sayesinde başlayan bu akımın henüz önü kesilmemiştir.
Kendisi beni 4 yıldır komşusunun kızı Esra sanmaktadır ve ettiğim
yeminlerin hiç birine inanmaktadır. Evi tam okul yolumun üzerinde olduğu
için ister istemez çok sık karşılaşıyorduk. Benim için oldukça tehlikeli dönemlerdi.
Bizim çocuklar da inadıma “Esra teyze o Esra, sana yalan söylüyor.” Deyince teyze
hepten bana inanmaz oldu. –Tabi defterlerini dürdüm ben onların daha sonra-
Gerçek Esra’yı bulup
getirdiğimde bile ikimize de uzun uzun bakıp yeniden Esra’nın
ben olduğuma karar vermişti. Teyze valla değilim
ben Esra, neden yalan söyleyeyim?
En sonunda pes edip Hanife
teyzenin manevi torunu Esra olarak rolümü kabullenmiştim.
Şeytan/
Yaratık
Psikolojik sorunları
olan matematik öğretmenimin –yüzüne de söylemiştim,
o yüzden gayet rahatım- sürekli beni bu şekilde çağırmasından
fenalık gelmişti artık. O bana gerizekalı, soytarı gibi başka
hakaretler de ediyordu gerçi. –Çok da umurumdaydı, hııhhh- Sonra da iltifat
etmiş gibi sırıtıyordu.
Ufaklık
Ufaklık
Boy problemi olan bir
arkadaşıma –Erkekti ve kompleksliydi- takılma amacıyla taktığım
isimdi. Kendisi de bana aynı şekilde hitap ediyordu. -Şimdi
çok uzadı gerçi- Ama uzun yıllar “ufaklık” deyip durduk birbirimize. Hala konuştuğumuzda
aramızdaki diyalog:
-“N’aber ufaklık?”
-“İyiyim
ufaklık. Sen nasılsın?” şeklindedir.
Sevdiği bir ünlüye verilen
lakaptan esinlenerek bu lakabı bana takan arkadaşımı bir kez daha
kutluyorum buradan.
-“Ey insan evladı, ne
alakam var benim hamsiyle? Kime söylediysem “Daha neler…” tepkisiyle karşılaştım.
Sırf x'i seviyorsun diye bana “Hamsiiiiiii” diye bağırman
sence normal mi?”
Sempatik Pembiş
Tamamen beni kızdırma
amacıyla düzenlenmiştir. Pembe renginden hiç hoşlaşmadığımı
bilen arkadaşlarımın bana karşı düzenlediği
haince bir komplodan fazlası değil. Aynı arkadaşlar, vejetaryen olduğumu
bildikleri için yanımda etli yemeklerden bahsedip duruyorlar. –Görün neler
çekiyorum?-
Lakap olmaktan çok
isim olarak özleşti bu ad benimle. O yüzden lakap olarak sayıp
saymamakta tereddüt ettim ama kimsenin ismi Alien değildir
diye düşünerekten listenin sonuna eklemiş
bulunmaktayım.
Bu kadar yeter. İsmim
dışında her şekilde hitap edilmeye
alıştım artık ben. Hayır ismim de “ Pablo Diego
José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la
Santísima Trinidad Ruiz y Picasso” falan değil halbuki.
Yine konu nereden nereye geldi. Hâlbuki ben buraya geleneksel bir giriş yapmaya gelmiştim. Her neyse sevgili okurlar, ben biraz öyle biraz böyle, kulaklıkları kulağıyla kaynaşmış, kitap okumayı, gördüğüm her ağaca çıkmayı ve yeryüzündeki bütün ağaçları, radyo dinlemeyi, insanları sinir etmeyi, resim yapmayı, voleybol oynarken smaç basmayı, basketbol oynarken faul yapmayı, futbol oynarken çalım atmayı, satranç oynarken uyumayı, film izlemeyi, duvar yumruklamayı ve tekmelemeyi, at ve köpek başta olmak üzere bütün hayvanları, keman çalarken uydurmayı, The Bigbang Theory izlemeyi, her kategoride yazı yazmayı, çizgi film seyretmeyi, Galatasaray’ı, boş zamanlarımda saçmalamayı, aşırı derecede bilgisayarımı, psikolojik bunalıma girerek yerlerde sürüklenmeyi, kışın karını ve çamurunu, yazın deniz sezonunu, baharların renklerini ve yağmurlarını, yabancı kimse olmadığında çocuk parkında oynamayı, eleştirmeyi, eleştirilmeyi, su şişelerime işkence etmeyi, hepsinden çok arkadaşlarını ve gülmeyi seven bir insan evladıyım. -Amma da hobim varmış be!-
Yine konu nereden nereye geldi. Hâlbuki ben buraya geleneksel bir giriş yapmaya gelmiştim. Her neyse sevgili okurlar, ben biraz öyle biraz böyle, kulaklıkları kulağıyla kaynaşmış, kitap okumayı, gördüğüm her ağaca çıkmayı ve yeryüzündeki bütün ağaçları, radyo dinlemeyi, insanları sinir etmeyi, resim yapmayı, voleybol oynarken smaç basmayı, basketbol oynarken faul yapmayı, futbol oynarken çalım atmayı, satranç oynarken uyumayı, film izlemeyi, duvar yumruklamayı ve tekmelemeyi, at ve köpek başta olmak üzere bütün hayvanları, keman çalarken uydurmayı, The Bigbang Theory izlemeyi, her kategoride yazı yazmayı, çizgi film seyretmeyi, Galatasaray’ı, boş zamanlarımda saçmalamayı, aşırı derecede bilgisayarımı, psikolojik bunalıma girerek yerlerde sürüklenmeyi, kışın karını ve çamurunu, yazın deniz sezonunu, baharların renklerini ve yağmurlarını, yabancı kimse olmadığında çocuk parkında oynamayı, eleştirmeyi, eleştirilmeyi, su şişelerime işkence etmeyi, hepsinden çok arkadaşlarını ve gülmeyi seven bir insan evladıyım. -Amma da hobim varmış be!-
Bütün bunları anlatmamın amacı bir bakıma bu blogu açma nedenimle aynı gibi. Bu blogda bunlarla ilgili şeyler okuyacaksınız çünkü. Zaten büyük ölçüde tanımışsınızdır beni artık. Tabi arada canım sıkılmıyor da değil. Belki etrafınızda vardır, sürekli bir şey yapan ama canım sıkılıyor diye çığıranlar... Ben onlardanım işte.
Görüşmek üzere sevgili okurlar…
Blogunu herkesten saklıyorsun demek :D
YanıtlaSil:D Pek sayılmaz aslında. Düşünüyorum... Saklıyor muyum? :D
YanıtlaSil