Cuma, Aralık 14, 2012

paralel evrenler



Eğer bir şekilde başlamam gerekecekse bu şimdilik aklıma gelen ilk şey olsun diyorum. Velev ki okumaya karar verdiniz. Başlamadan önce durun! 

[An itibariyle solucan deliğine girmiş bulunuyorsunuz sayın misafirler. Lütfen kemerlerinizi bağlayıp, arkanıza yaslanın. Hayır hayır hiçbir tehlikesi yok. Kemer sadece absürt protokolleri tatmin etmek için. Hey sen! En arkadaki! Evet evet sen! Neden gerginsin? Rahat ol. Biz bizeyiz burada.]

Okuma yazma öğrendiğim zamandan beri hiç aralık vermeden okudum, yazdım herkes gibi. Ama uzun yıllar hep kendime çalıştım. Demek istiyorum ki ne okuduklarımı anlatmayı, ne de yazdıklarımı paylaşmayı sevmedim, beceremedim. Bunun iyi bir şey olmadığını bilsem de kötü bir şey olduğunu da kabullenebilmiş değilim hala. Bununla birlikte çevremde ne kadar insan varsa bunun kötü bir özellik olduğu konusunda hemfikirler.

Son 3-4 yıldır aynı teraneleri dinliyorum ama sonunda farklı bir nedenden ötürü bunu yapmam gerektiğini fark ettim. Kalıplaşmış bir insanım sanırım ben. Mekanik, mantıksal… Çoğu zaman küçümsedim duygularımı, duygusallığı ama en sonunda fark ettim gerçeği. Bizi insan yapan şey aklımızdan daha çok kalbimizdi. Ne kadar sıradan, basit bir cümle de olsa bu aslında birçoğumuz bütün yüreğiyle idrak etmiyor bunu. Ben de hala idrak edebilmiş değilim. Ama fark ettim hatamı, şimdiyse geçen yılları telafi etmenin arzusundayım.  Ne kadar becerebilirim bilmiyorum ama elimden geleni yapmak istiyorum.

Çok fazla eskiye gitmeye gerek yok. Unuturum diye korktuğum için bir an önce yazmak istiyorum.

2011 sonbaharı... 3 yıldır kurbanı olduğum bir alışkanlığım var. Yemek yerken kitap okumak... Annemin kitaplarımı saklaması bile çare olmadı. Çünkü elimde değildi, kitap okumadan yiyemiyordum işte. Okulda da aynı şey geçerliydi. Ta ki sevgili Metüriç kitabı elimden alıp yerine cep telefonunu koyana dek. Yalvardığımı hatırlıyorum kitap okumama izin vermesi için ama hayır, izin vermedi. Bir dizinin bölümlerini indirmişti cep telefonuna, zorla izletti. Ama dizinin alt yazısını indirememiş, öylece anlamadığım bir dile anlamadığım bir diziyi izlemek zorunda kaldım. 

E sonra ne oldu da yazmaya karar verdim bir blog? Orası net değil, dedim ki neden denemiyorum? Ve ilk blogumu yayına koyduktan iki saat sonra panik yaparak sildim. Biraz alışma sürecinden sonra bu blogu yayınladım. Bu yazıyla.

[Bir başka kozmik geçiş yaparak daha da geçmişe göz atarsak…]

Neden bilmiyorum ama kavga-dövüş kavramları her zaman hayatımın baş köşesinde yer aldı. Oyuncak olarak kılıçlarım, silahlarım olmuştur hep. Hatırlıyorum, insanlar evcilik oynarken biz ablamla komandoculuk oynardık. –Hatta bir defasında ayağım yarılmıştı, ablam da beni sırtında taşımıştı. Başka bir defasında da uçurumda sallanmıştım.-
Ya böyle olduğumuz için izledik Jackie Chan filmlerini, ya da o filmler bizi böyle yaptı. Bruce Lee, Jet Li ve Jackie Chan üçlüsü… Yüzlerce kez izleyip yine de bıkmadığımız filmler. İzledikten sonra birbirimiz üzerinde uyguladığımız hareketler… -Ve morluk dolu bacaklar…-

Hep subliminal mesaj bunlar hep.



4 yorum:

  1. Aaa dogum gunumdee :D

    Bu yaziyi sonuna kadar okudum ki bennn :D Cok da tanidik geldiii :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaylarla iyi anlaşmışımdır hep :P Aslında gayet ciddiyim :D
      O zaman seni kutsuyorum çünkü sanırım ben bile okumadım :D

      Sil
    2. Hğğ su an dusundum bi ciddi misin degil misin diye ^_^' Ben burclarin anlasma, kapisma durumuna pek inanmiyor olabilirim :D

      Kutsal Keyaki'yim beeeen! Kendimi bisey sandiysam demek :D

      Sil
    3. Ben de anlamadım kendimi :D Ben yay burcu ne yer ne içer bilmiyorum, pek alakam da yok yakın arkadaşlarım arasında burcu yay olan çok kişi var :D
      Kedili Yazıcı Kişi'nin arasında bir de kutsal ekleyiver Kekuyaki olsun asdsadasdas :D

      Sil