Perşembe, Nisan 30, 2015

Long Time No See (Mim)


Madem bu başlığı koyduk o zaman adı Long Time No See olan şarkılardan bir collection  yapmış olalım. Nereden aklıma geldi bu bilmiyorum sadece bir kelime söylediğimde aklıma onunla ilgili şarkılar geliyor o yüzden böyle bir şey yapasım geldi.

Eason Chan:
Jimmy Cliff: 
Chicago:
Lim Chang Jung:
James Yang:
K.Michelle:
iKON

Gelelim asıl konuya...
Hilal beni mimlemiş, pek sevindim tabi. Mim yazamayalı o kadar uzuuuuuun zaman oldu ki paslanmışım resmen. Ay duygulandım valla. Kendisine çok teşekkür ediyorum buralardan :'')

Başlayabiliriz mi?

1) Bilgisayarın masaüstündeki görüntüsü ne?

Şuan bu:



Kısa bir süre önceye kadar arkadaşım bize geldiğinde yaptığı -The Bigbang Theory favori dizim olduğu için tabi-  bu vardı:




2) Bir kafeye girdiğinde genellikle ne sipariş edersin?


Tabi ki sade-soğuk-soda. (Hayattaki 3S prensibim *gözlüklü emoji* )

3) Google da aradığın en son şey?


Üşenmedim gidip geçmişe baktım: Isaac Adni - I Wanna be Duck
Bu şarkıyı arkadaşım atmıştı, çocuk zaten ördek gibi, acayip bir şarkı ama :D



4) Mesajlaştığın veya konuştuğun en son insan kim?

Turşu, yani arkadaşım olur kendisi, ben ona Turşu diyorum. Mesajlaştığım son kişi de o konuştuğum son kişi de o yalnız :D Hatta bana bloga yeni yazı yaz da okuyayım demişti, al işte yazdım :D

5) Tiyatroya en son ne zaman gittin?


Geçen sene? Bayağı oldu hatırlamıyorum pek, aslında tiyatroya gitmeyi severim ama malum bu sene ne sinema ne tiyatro... Asosyalliğin dibine vuruyorum. :D

6)Sinemaya en son ne zaman gittin?


Ona bile bayağı oldu düşünün artık, ben sinemaya sık giderdim aslında ama yok yani onu bile yapmıyorum artık. Ne zaman gittim? Bir kaç ay olmuştur rahat.

7) Hangi diziyi herkes izlemeli?


The Bigbang Theory tabi ki. 5.sezonu saymazsak her sezon muhteşemdir ^^
Kore dizilerinden ise White Christmas, dört yıldır Kore dizilerinden haberdarım bunun kadar iyisini görmedim. Sarmadan izlediğim ve iki kez izlediğim tek dizi olma özelliğini taşır. Diziyi merak ettiyseniz buraya tıklayabilirsiniz.

8) En son ne tür bir müzik dinledin?

Soul dinledim, Imany'nin Shape of My Heart albümünü. Kendisi Afrika kökenli bir Fransız olmakta. Albüm gerçekten çok hoş, herkese tavsiye ederim.



9) Seni en çok ne çıldırtır?

Beni çıldırtmak kolaydır çünkü normalde de zaten çılgınım. Mesela beni en güzel Turşu çıldırtır. Ona sorun. Başka ? Herhangi bir yerde gördüğüm kendini beğenmiş bir karakter beni çıldırtır, saygısızlık çıldırtır, sodasızlık, salak kitaplar, saçma biten filmler, her şeyi başka tarafından anlayan insanlar, orada burada yerli yersiz konuşup kavga arayan insanlar beni çıldırtır. Evet şuan sinirlendim.

10) Ne zaman uyanırsın?


Gece saat 3 gibi. Ama bazen 3'te ancak uyuyorum, o zaman 5-6 gibi uyanırım. Yani iki üç saatten fazla aralıksız uyuyamam çünkü efenim biraz insomnia var da bende. 

11) İnternetteki ilk adın neydi?


Alien. Biraz bu dünyadan değilimdir de ayıptır söylemesi. Küçükken bile anlamışım bunu vay be. (Aklına Ben10 Ultimate Alien gelenler, lütfen arka kapıdan çıkınız.)

12) Favori imojin nedir?


Duygularımı iyi yansıttığını düşündüğüm bu:





13) Kedi mi köpek mi?


O kedisine köpeğine göre değişir bence. Kedinin küçüğü köpeğin büyüğü makbuldür benim gözümde. Oyunla kafayı bozmuş olanları da sevmem, ağır abi olmaları tercihimdir.

14) Kuzey mi Güney mi?


Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey Kuzey ...

15) İstanbul ile ilgili en sevmediğin şey?

Ohoooo hangi birini sayayım? O feci kalabalık mı? Trafik mi? Üsküdar'ın öldüren yokuşları mı, bir semtten diğerine kırk saatte gidilmesini mi? Ya ne yalan söyleyeyim pek sevmem İstanbul'u. Hani Orhan Veli'nin Yahya Kemal'in şiirlerindeki İstanbul'u görmedim ki ben hiç Ancak Tevfik'in İstanbul'unu gördüm durdum.

16) İstanbul'da en çok sevdiğin üç semt?


Eminönü, -biliyorum pek sevilecek bir yer değil ama çok güzel anılarım var- Çamlıca, Sultanahmet, Ortaköy'ü de severim, orada da güzel anılarım var. 

17) Kafanda genel olarak ne olur?


Yapacağım işler, sürekli sürekli bunu düşünüyorum. O yüzden olsa daha gerek çoğunu yapamadan yoruluyorum, sinir bozucu bir durum.

18) Komedi mi dram mı?


Duruma göre değişir o ama genel olarak Komedi tabi ki. 
Hem ben gülerken de ağlarım sorun yok. 

19) Çay mı kahve mi?


Sonsuza dek çay... Sade sodadan sonraki aşkım olur kendisi. Ama kesinlikle şekersiz olacak ve mümkünse 99 derece.

20) Bu soruları cevaplamadan önce ne yapıyordun?


Müzik dinliyordum, ondan önce arkadaşıma mail atıyordum, ondan önce Unfortunate Boyfriend izliyordum, ondan önce de çay içiyordum.

21) Son olarak bir sırrını paylaş.


Valla iki saattir düşünüyorum aklıma bir şey gelmedi. Ya şimdi ben hakkımda söylenebilecek her şeyi zaten söylemiş olduğumu düşünüyorum. Genel olarak rahatımdır, tabi bazı söylenmeyecek şeyler de var. Mesela aslında 38 yaşında olduğum gibi. Zamanında kişisel sorunlarım nedeniyle liseyi bırakmıştım sonra açık öğretimden devam ettim, bu sene de üniversite sınavına gireceğim. Bu yaştan sonra zor değil mi diyeceksiniz zor tabi, herkese tuhaf geliyor ve gençlere ayak uyduramıyorum ama gerçekten öğrenci olmak benim hayalim. Bir üniversite okumak yani. sajhlkjfhdkljfhkdsjahadskjdfshlkjdfhkjsadfhkdj Ne diyrorum ben ya? Şaka yapıyorum tabi yok öyle bir şey ama gerçekten içimde seksenlik bir dede var. 

Tamam bu gerçek bir itiraf: K-pop ve K-drama fanlarının imajının böyle olmasından nefret ediyorum ve bu imajı çizenlere karşı da çok öfkeliyim. Feci bir önyargı oluşturdular ve artık bunun geri dönüşü de yok. Maalesef. 

Eğer yapmadılarsa Bia Chu, Renkli Tırtıl ve LoverK'i mimliyorum.

Görüşmek üzere!

Cuma, Nisan 10, 2015

Abnormal Summit vs. Elin Oğlu



Bazıları “ya onunla bunu karşılaştırmayın” diyorlar ama nasıl karşılaştırmam? Eğer bir uyarlama söz konusu ise orijinalinden daha iyi olmalı değil mi? Değilse ne anlamı kalır bilemiyorum. Hadi daha iyi olmasa bile en azından aynı seviyede olmaları lazım. Ha şimdiden uyarayım tabi, bu ne “biz her zaman çok kötüyüz” odaklı bir aşağılık komplekslisinin ne de “biz yaptık mı en iyisini yaparız” odaklı bir hayal dünyasında yaşayanın yazısıdır. Elimden geldiğince olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirmeye çalıştım. Olumsuz yanı çoksa suçlu ben miyim yani? Neyse, bakın bakalım olmuş mu? :D

AS: Abnormal Summit
EO: Elin Oğlu

1.Stüdyo

Yuh stüdyoyu bile mi eleştireceksin diyenler varsa eleştireceğim tabi ki bence gayet de önemli bir faktör.

AS’de stüdyo büyük bir oda kadarken EO’da kalabalık bir seyirci kitlesi var. Peki bu seyirci kitlesinin amacı ne ve ne yapıyorlar? Ben söyleyeyim, yerli yersiz alkış patlatarak programın bir buçuk saate tamamlanmasını sağlıyorlar.  Zaman zaman ise katılımcıların seyirciye oynamasına neden olarak gerçekçiliğin bir hayli azalmasında da büyük payları var. Gerçekten çok gereksiz olduğunu düşünüyorum ama yine de eğer seyirciye her cümlede alkışlatmayı bırakırlar ve olması gereken zamanda iletişime geçerlerse belki o zaman rahatsız etmez.

Orkestra… İşte bunu sevdim. Vokal&Gitarist Allen ve baterist Monikamız pek şekerler. Allen’ın o geniş repertuarı ise beni hayretlere düşürmekte çünkü benim Türkçe müzik yelpazem pek dar. Barış Manço Cem Karaca gibi şarkılarıyla büyüdüğüm isimlerle gelince zevkten dört köşe oluyorum tabi. Abimizin de ablamızın da sesi pek güzel, tabi bu yetenekler varken neden bet sesli katılımcılara acayip şekillerde şarkı söylettiklerine de akıl sır erdirmek mümkün değil. Ha bir de orkestra seyirci kitlesi olmasa anlamını yitirirdi o da önemli bir nokta.




2.Sunucu

Açıkçası uyarlama olayını ilk duyduğumda şaşıp kaldım çünkü; K-show’ı çok sıkı takip eden biri olarak (dizi izlemem varyete izlerim ben) Korelileri bu konuda gerçekten çok takdir ediyorum. O kadar çeşitli programları ve bu sektörde çalışan nitelikli insanları var ki dramadan ziyade bu konuda müthişler bence. Tabi kaliteli eleman da çok… Mesela AS’nin sunucularına bir göz atacak olursak…

Jun Hyun Moo: SM C&C’de bulunan, 35 kadar programda sunuculuk yapmış ve halen beş farklı seri showda sunuculuk yapmaya devam eden, bütün K-pop severlerin tanıdığı –bilhassa Shawollerin- ve son beş yılda sunuculuk kategorisinde 6 ödül almış bir isim.

Yoo Se Yoon: Muzi’yle birlikte eğlence amaçlı müzik piyasasında da geçmişi olan, yirmi üzerinde varyetede yer almış (ve bunların içinde Kore’deki en popüler programlardan Radio Star, SNL, on beş yıldır devam eden Gag Concert gibileri var) bir insan. Zaman zaman fırlamalığı tutsa da çok yetenekli olduğundan güldürüyor. 

Sung Si Kyung: Bütün ülkenin tanıdığı bir ballad şarkıcısı ve aynı zamanda oyuncu. On beş yıldır eğlence endüstrisinde olduğundan geçmişine wikiden göz atın çünkü gerçekten buraya sığmaz.

Yani gerek talk show gerek diğer formattaki varyetelerde oldukça tecrübe sahibi ve halkın tanıdığı isimleri görüyoruz. Bu insanların ciddi bir geçmişleri var ve buna bağlı olarak ne zaman nasıl espri yapılmasını gerektiğini, nasıl soru sorulacağını, ortam gerildiğinden ne yapmak gerektiğini bilen insanlar. Bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki AS’dekilerden bir favorilerim listesi yapsam ilk üç sırada sunucular olurdu.

Gel gelelim bizimkilere… Türkiye’deki eğlence endüstrisiyle iç dışlı olmadığını kabul ediyorum. Ancak yine en fazla ilgilendiğim şov programlarıdır çünkü yurdum insanının muhteşem bir mizah anlayışı var bence. Bir iki tane de Beyaz, Cem Yılmaz, Tolga Çevik gibi kendini kanıtlamış isimler de yok değil. Son zamanlarda Üsküdar’a Giderken, İşler Güçler ve Kardeş Payı gibi dizilerle adını duyurmuş Ahmet Kural-Murat Cemcir tayfasından da haberdarım elbette. BKM Mutfak sonrası kendi yollarını çizen 3 Adam ve şüphesiz yayında olduğu 3 yıl boyunca gönüllerin fatihi olan Leyla ve Mecnun grubu… Yani cidden bakıyorum neler olduğunda ve çoğunu seviyorum da bu yazdıklarımın. Bireysel komedyen olarak bakarsak favorim Tolga Çevik, onu da söylemeden geçmeyeyim hahah. Neyse, bütün bunlardan haberdarım ve takdir ediyorum ama maalesef ki hepsi bu kadar, bir paragrafta hepsini anlatabiliyorun.

Burada güldüm ama
Ömür Varol’un ismini ilk kez duydum bu programlarda ve biraz bakındım geçmişine. Pek iç açıcı olduğu söylenemez maalesef. Uludağ ve ekşi’de kendisi hakkında söylenenlerden ise hiç bahsetmiyorum. Programdaki sunuculuğunu değerlendirecek olursak bir kere neden habire bağırıyor onu anlamadım. Pek talkshow adamı olmadığı açıkça görülüyor bunu söylememe gerek bile yok sanırsam. Ama en azından soğuk espriler yapmıyor değil mi?

Sinan Çalışkanoğlu’nun hemen herkes tanır… Ama bunun iyi bir şey olduğundan şüpheliyim çünkü fantastik bir çocuk dizisinde aptal kötü karakter imajıyla tanıyor. Yine de eğlence sektöründe Ömür Varol’dan çok daha fazla projede yer almış. Kendisinden çok rahatsız değilim, komik olabilir ama… Ama… Sunuculuk konusunda ciddi yanlış anladığı şeyler var ve inanılmaz berbat espriler yapıyor. Ya bak kimse gülmüyor yapma işte. KOMİK DEĞİL.

Eğer ilk başta başladığım cümleyi bitirecek olursam… Açıkçası uyarlama olayını ilk duyduğumda şaşıp kaldım çünkü; bizim piyasamızda adam gibi sunucu yok bunlar ne halt yiyecek? Yine de ilerleyen bölümlerde daha iyi olacaklarını ümit ediyorum.

3.Konsept

trrrrum, trrrrum, trrrrum! trak tiki tak! makinalaşmak istiyorum!

En bezgin olduğun konu bu sanırım. İlk iki bölüm çıldırdım resmen. Ya abi neden neden NEDEN???!!! Neden bu insanlara şarkı söyletiyorsunuz? Çıldırdım valla çıldırdım sesi tamamen kısıp geçmesini bekledim. Bir İspanyol’un performansı izlenmeye değerdi o yani. Ya her saniye başı gelen “az sonra”lara ne demeli? Magazin programı resmen tövbe. Neyse ki üçüncü bölümde şarkı söylemeler de gitti az sonralar da. Zaten gitmese kendimi vuracaktım.

Peki şimdik… Bu program farklı kültürleri tanımak için mi yoksa katılan adamları tanımak için mi? Çünkü şimdiye kadar ne öğrendikse hepsi kişisel şeylerdi ve bu hepsinin de gereksiz olduğu anlamına geliyor. Bana ne elin oğlundan ya? O eller ne düşünüyor nasıl yaşıyor onu bilmek istiyoruz biz. Sonracığıma ne kadar ucuz sorular onlar… Kıskanç mısın, aşk mı para mı, yalanı affeder misin? Lanet olmasın dedim senariste. Eminim bayağı bir kafa yoruyordur bu soruları düşünürken. -.-

AS’de böyle miydi bu işler? Bu nasıl uyarlama? İlk yarım saat “Global Kültür Savaşı” bölümü olurdu ve herkes kendi ülkesiyle ilgili, o günün konusu neyse onu tanıtırdı. Kimi zaman festival, kimi zaman tarihi yerler, buluşlar, çizgi film kahramanları, sanatçılar, rekorlar… Valla programı izlerken ne çok şey öğreniyordum ben. Ardından Kore temsilcisi gelir –kimi zaman oyuncu kimi zaman şarkıcı kimi zaman komedyen- ve gündemi sunar. İnternet kullanımı, şehirde yaşamak, suç ve güvenlik, kuşak çatışması, girişimcilik, hayırseverlik, çocuk yetiştirme gibi ciddi konular vardır. Katılımcılar konuyu kendi ülkelerindeki bakış açılarına göre yorumlarlar ve fikirlerini savunurlar vesaire.

Elin Oğlu’nun 3.bölümünü izledim, sonra gidip Non-Summit izledim, ondan sonra geldim bu yazıyı yazıyorum. Kültür şoku yaşadım resmen.

4.Katılımcılar

Antonio: Tyler’den daha fazla Amerikalıya benzediğini düşünen tek kişi ben değilim herhalde. Bununla birlikte gönül isterdi ki Tyler gibi bir akademisyen programda yer alsın ama öyle biri yok tabi. Neyse, Antonio benim şimdilik favorilerimden. Türkiyeyi de Türklüğü da fazlasıyla benimsemiş. Konuşma tarzı da karakteri de Türk insanını yansıtıyor cidden. Özgüveni ve espri anlayışıyla benden geçer not almayı başardı. Ayrıca melez oluşuyla Amerika'yı iyi yansıtıyor cidden.


Danilo: Nerede bizim Alberto nerede bu Danilo? Alberto’nun da telaffuzu kötüydü ama Danilo dehşet ya. Onu anlamaya çalıştığım enerjiyi derslerime harcasam Koç’a burslu giderim o derece. Gerçi sayesinde çok gülüyoruz, özellikle Chaby’ye çok malzeme veriyor falan. Sevimli de bir insan ama bu kadar çok konuşmasın yazık valla bize de diğerlerine de. Ama adam hiperaktif duramıyor yerinde. Eh ben de aynı gün doğduğumuz ve gerek düşünce yapısını gerek kendini ifade şeklini çok sevdiğim Alberto’yu özlüyorum ne yaparsınız?



Robie: Her bölümde daha çok kanım ısınıyor, nasıl sevimli bir çocuk bu? Ben ki sarışınlardan hiiiiiiiç hazzetmeyen bir insanım, yine de sevdim. Samimi, temiz kalpli, içinden geçeni söyleyen, saf bir arkadaşımız. Man from the stars'ı izliyormuş K-drama fanları heyecan yaptı tabi. Ve James de çok müthişti o yüzden İngilizlere sempati duymaya başlayabilirim sanırım belli olmaz. Ey gidi James, bize “oh you want sausages for dinner?” unutulmayacak replikler bıraktın. Dağlar yoldaşın olsun asfdbfgskjdfshkadj

Yalanı kaç kere affedersin sorusuna cevap verirken...
Danilo için diyor
Masataka: Şimdi biz ülkece Japonları severiz, o yüzden hemen bağrımıza bastık. Bence iyi de gidiyordu ta ki 3.bölümde karısına aşk ilanı yapana kadar. Ben utandım onun yerine yemin ediyorum. Eminim karısı da hoşlaşmamıştır bundan, karadeniz hatunuysa bir ayar çekmiştir Masataka eve gidince. Çekmediyse asimile olmuştur o boş verin. :D Takuya’nın elini özledim.


Niang: Ülkesine gitti dediler gidiş o gidiş….

Andrey: Ben şimdi Rusya’ya acayip ilgiliyim, Rus katılsın istiyorum falan. (AS’ye sonradan rus katıldı gerçi ancak henüz o bölümleri izlemedim.) Ama şu herifi gördüm ya, o an bütün ilgim kaçtı. O da Allah’ın yarattığı bir insan evladı falan diye sakinleşmeye çalışıyorum ama yok yani cidden hiç sevmedim. Benim yakışıklı algımdan da çok uzakta kendisi. İşe yaradığı tek konu üzerinden iyi espri dönüyor o kadar.

kendini tanıyan bir adet çabi
Emrach: Valla kendisi hakkında pek bir düşüncem yok. Yalnız annesinin küçük Emrah fanı olduğuna inanmakta zorluk çekiyorum. Yine de ismi Emrach olan bir Slovak program için hoş olmuş.


Manuel: Adam adam, harbi adam. Diğerleri! Bakın azıcık örnek alın. Birkaç yıl önce İspanya’ya inanılmaz ilgim vardı, hala da severim ama o zaman çok başka takıntılıydım. Bloga yazı bile yazmıştım. AS’ye katılsın çok istedim bir İspanyol ama olmadı. Neyse, zaten akdeniz insanları sıcak olur, Manuel’de öyle. Çok içten, doğal, hoş bir insan... Çok sevdim kendisini gerçekten.



Chaby: Programa katılmadan önce youtuber olarak popüler olan bir arkadaştı kendisi. Ben ilk videolarını izlediğimde kanalındaki abone sayısı birkaç yüzken şimdi 18 binden fazla. (İşsizler gecesinde de oradaydım tabi ki en büyük işsiz olarak.) İyi bir mizah anlayışı olup, fırsat verilse seyirciyi daha da güldürebilecek bir insan. Şimdilik son sandalye ve Danilo gazabına uğramışsa da zamanla kendini daha iyi göstereceğini düşünüyorum. Sayesinde gülüyoruz sağ olsun. Ama sorulara verdiği cevaplarla yaşını fark ettiriyor hakikaten, biraz hayat tecrübesi lazım Çabi'ye.




Evet, bu kadar. Gülmesine gülüyorum şimdilik ama biraz da ülkeleri tanımak istiyorum.
Programın daha kaliteli olması dileğiyle…