Soğuk ve karlı
bir kış günüymüş… Hayır, dalga geçmiyorum. Ben gerçekten de
kışın ortasında doğmuşum
ve o zamanlar şimdiki gibi küresel ısınma yüzünden dünya dengeleri altüst
olmamıştı. Kışları boyum kadar kar yağardı. –Gerçi o zamanlar el kadar
çocuktum, boyum ne kadar olabilir ki?-
Aslında düşündüm de 4-5 yıl önceye kadar da o
şekilde yağmaya devam etti. Bu senenin karıysa sadece 5 santimetreydi. O da
bizim evin etrafında. Sahile doğru biraz indiğimde kardan eser kalmamıştı. Ne
kış ama…
İki gün önce evden
çıktığımda dışarıda kuru bir ayaz vardı. Kuru? Her daim nemli olan, bu yüzden
kışları bile terleten, bunaltan bu şehrin havasında bugün nem yok muydu?
Soğuktu, çok soğuktu. Yokuş aşağı
inerken gökyüzünü inceledim… Güneş iki mızrak boyu yükselmişti ama
görünmüyordu. Çünkü sema bulutlarla kaplıydı. -ama devasa gri yağmur
bulutlarıyla değil-
-Bu yazının
devamı her daim yüzümü güldüren insanlara ithaf edilmiştir-
O gün yanımda
bana çaktırmadan konuşmaya çalışan insanlar mı ararsınız? Beni geri götürmek
için “SNSD’yi sevmeye karar verdim.” türünden yalanlar atan arkadaşlar mı
ararsınız? En komiği de yemekte acele edilmesi gerekirken –çünkü kutlama
yapılacak, ben bilmiyorum bunu şuan- aralarından birinin bunu anlamayıp beni
lafa tutması, bunun karşılığında masanın karşısındaki arkadaştan tekme yemesi,
yine de köfteyi çakmayıp “Ayağıma kim vurdu?” diye aranmasıydı.
Bakınız, şu
yazımda doğum günü hakkında iki çift laf etmiştim ve doğru da bilmişim. Aynen de
öyle oldu. Peki, mumları üflerken ne dilek tuttum? Siz ne tutuyorsunuz ya da ne
tutacaksınız? Şimdiden düşünmeye başlasanız iyi olur çünkü o zaman aceleden
aklınıza bir şey gelmiyor^^hahah
Pastanın üzerindeki
yazı imla kurallarına uygundu. Sırayla herkesle kucaklaştım. Saymadım ama yirmi
falan olmalı… Kollarımın ağrıması, sarılmaktan haşat olmam nedeniyle bitkin bir
şekilde: “Başka biri var mı?” diye sordum. Sormamla da saldırıya uğramam bir
oldu. Bir güzel dayak yedim hakaretlerin yanında.
Aynı gün
bizimkilerden biri “Arkadaşın biri blogunda…” diye başlayıp devamını çeşitli
şekillerde getirerek beni gülmekten yerlerde süründürdü. Mecaz değil, bu gerçek…
Ayrıca halay
çektik ve bu sanırım o günün en güzel olaylarından biriydi. Şahsen ben çok
eğlendim. İki ya da üç arkadaşımını blogumu okuduğunu bildiğim için ekliyorum: “Yine
yapalıııııııımmmmm!!!”
“Laylaylaaylay laylaylaaylay laylaylaylaylaaaaaay,
laaylaaylaaylay laylaylaylaylaylaylaylaylay laay laay laay laaaay laylaylaylay
lay!..”
Ve, her ne kadar
mantıksız bulsam da –Evet, ben bir odun ve öküzüm- her şey için çok çok teşekkür
ederim sevgili “insancıklar” Humanoids… Özellikle hediye
alma serüveninizde bahsi geçen cadıyı almadığınız için… XD Ve zencilere
duyduğum sempatinin yanında keman çalıyor olması ayrı bir harikaydı. Çok teşekkür
ederim. Aldığımdan beri
Toledo’ya gidip, gezi anılarımı yazmayı hayal ettiğim o defter için…
Teşekkürler Çağrı!.. İsmini zikrettiğim için beni aforoz etmezsin umarım^^
Madrenin kardeşi tarafından yazılan “Sen de mi Çinlileri seviyorsun?” yazısı için Kaan'a teşekkürler…Ayrıca orijinal olsun diye hediye olarak bilmem kaç parçalık 3D puzzle alan, merakından benden önce paketi kendisi açan ablama da teşekkür ederim. Hepinize
şükranlarımı sunuyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder