Cuma, Aralık 12, 2014

Arrakis'te İki Yıl...

En sevdiğim(!) renktir kendisi. :D

Oh Mein Gott!!! Diyerek açılışı yapmak istiyorum çünkü blogumun ikinci yıldönümü olduğunu az daha unutuyordum. Hatırlamamı sağlayan Seungriciğime buradan kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Zira blogumu açtıktan sonra o günün Seungri, Qri ve Eunjung’un doğum günü olduğunu öğrenmiştim. İnsanlar Seungri’nin doğum gününü kutlamaya başlayınca birden kafamda şimşekler çakıverdi.



Tey tey tey! Yeoleobun! Millet! Dostlar! Bugün ikinci yılım doldu!

Geçen sene ilk yılımı doldurmuş olmamın benim için anlamı çok büyüktü çünkü pek çok kez blogumu kapatmayı ve bu işi bırakmayı düşünmüştüm. O yüzden ilk yıldönümümü büyük bir heyecanla beklemiştim, unutmam mümkün değildi çünkü başımda üniversite sınavı diye bir dert yoktu ve ben blogcuğumla çok daha sık buluşuyordum. Ağustos’tan beri git gide daha az uğramaya başladım buralara. Sanmayın ki özlemedim ama ders çalışmasam da vicdan dediğimiz bir olay var. (Show programları izlerken yok mu bu vicdan onu da merak etmiyor değilim.)

Birinci yılımı kutlarken 100.yazımı da kutlamıştım. Bu sene daha az aktif olduğumun açık bir göstergesi olarak bu benim 186. yazım. Ama yine de çok fazla değil mi? Kendimi alkışlıyorum şuan dsafghlşkji Çünkü ben bir şeylerden hevesini çabuk alan, istikrarsız ve sanat dışındaki tüm konularda ruhsuz bir insanım. Neyse ki kitaplar, şarkılar, resimler ve kalemler var da insanı mutlu kılıyorlar. Neyse, buradan sonrası benim kişisel dert ve sıkıntılarıma gireceğinden susmayı tercih ediyorum. :D

Geçen sene 12 Aralık’ta olmuş bazı olayları listelemiş bulunduğumdan şimdi bir daha aynı şeyi yapmayacağım tabi ki. Ancak o zaman daha önce kendime yazdığım mektuplara cevap verip yine kendime yeni mektuplar yazmıştım. Şimdi de aynısını yapacağım. Bir yıl içinde hiç okumadım o yüzden hiç hatırlamıyorum, bu yüzden olsa gerek merak doluyum. ^^  (Geçen seneki yazım: 365-gun-sonra-hala-burada.html)

Yanıt:

***

“Eveeet! Ediyorum. Teşekkür ederim, artık ben de kendime daha fazla inanıyorum. :D
Kimsenin askere gittiği yok tabi ki. Her sene sonunda olduğu gibi bir ‘seneye askere gidecekler’ listesi çıkıyor, içinde hep TVXQ üyelerinin de bulunduğu bir sürü ünlü isim oluyor ama sonra en fazla bir ya da ikisi askere gidiyor. İyiler mi? Süperler. Daha 10.yıla özel konserlerini yeni bitirdiler. Bizim şarabı su niyetine içen Changmin sırf kas yapacağım diye iki ay içmemiş inanabiliyor musun? Valla şok oldu. Demek alkolik değilmiş. :D Yunho da birazcık üşütmüş sanırım konserden sonra ama toparlar kendini, bir şeycik olmaz bizim liderimize.

Kyujong askerden geldi gelmesine ancak bir atılım göremedim. SS501 üyeleri mazide kalmış gibi hissediyorum, üzülüyorum. Yeniden bir araya gelseler ne harika olurdu! Ama sanırım henüz bunun vakti gelmedi. Ah DSP diyerek bitiriyorum.

Kaç kitap okudum? Şuan senin için üşenmeyip saymaya çalışıyorum ama matematiğim yetmiyor. :D huhhh ne zordu ya, 164 kitap okumuşum tam olarak. İyi iyi ama bu sene aynı performansı gösteremeyeceğim, malum sınavlar… Ama olsun yazın telafi edeceğim bugünleri!

Hayır, şu aralar ne Vivaldi ne Radiohead dinliyorum. Snow Patrol, Secondhand Seranade, First-Aid Kit, Three Days Grace, A-yo dinliyorum daha çok. Bir de AC/DC’nin yeni albümü çıktı, o da gündemimde tabi ki. Onun dışında Freddie Dickson? Sesi de şarkıları ciddili iyi. Öyle fena kafayı taktığım kimse yok.

İnanmazsın ama EXO hala Japonya’da çıkış yapmadı. Gerçi albümleri yok satıyor ama SM’in bir sanatçısını Japonya’ya göndermemiş olması çok fantastik değil mi? :D Ha bir de daha da şaşırtıcı olan bir şey var, eminim o zaman aklını ucundan bile geçmezdi ama iki üye ayrıldı. İkisi de EXO-M’den, hani senin sevdiğin taraftan. Kris ve Luhan. Artık EXO üyesi değiller. Belki ilginç gelecek ama şimdi EXO’yu o zamankinden daha çok seviyorsun. Haa Ocak’ta da dönüş yapacaklar. 10 kişi.

SHINee o zaman Japonya’daymış, inanır mısın o gün bugün geri gelmediler. :D Şaka bir yana şimdi neredeler gerçekten fikrim yok. Soshi en son konser verdi. Soshi demişken inanmazsın ama Jessica gruptan ayrıldı. Hani senin en sevdiğin üyelerden biri olan Jess yok mu? O… Gitti. Soshi 8 kişi konser verdi, 50 bin pembe ışık. Manyak bir görüntü. Şimdi ne yapıyorlar? Bilmiyorum. SuJu nerede? Teuk döndü, onun dönmesiyle Mamacita’yla grup da döndü. Albüm iyiydi ama eskisi kadar çok satmadı. SuJu’nun iki sene ara vermesi kötü oldu. Ha bu arada yarın Sungmin evleniyor. Hani normal olduğu için anormal dediğim Sungmin. Evet evet bayağı evleniyor. Kız hamile diyorlar, o yüzden bu kadar ani olmuş. Mümkündür, örneklerini daha önce görmedik mi? Kangta dönüşü mü? O yalan oldu. Daha sonra 11 yıl önceki grupları S’i canlandırdılar. Albümün yapımcılığını Kangta üstlendi. Böylece eskileri yad edip, ballad dinledik biz de.

Bigbang bu sene de dönmedi. Üyeler solo takılmaya devam ettiler. Taeyang’ın albümü inanamazsın ama yayınlandı. Çok da harikaydı. Daesung Japonya’da takılmaya devam etti. TOP film setinden çıkamadı. GD Kiko’nun peşinde bir oraya bir buraya gitti. Seungri mi? Kaza geçirdiği yetmedi, bir de üstüne netizenlerin vırvırlarıyla uğraştı. Çilekeş yavrum, doğum günün kutlu olsun!

The Boss bir yıl sonra yine dönüş yaptı. Manyak bir konseptleri vardı. Çok güzel coverlar yaptılar. Love in the Ice’ı bile söylediler. Cidden her üyenin sesi ayrı güzel. Değeri bilinmeyen gruplar listesinde başı çekerler herhalde. History mi? Uzun zamandır kendilerinden habersizim. Ama iyidirler, Pyscho iyi bir dönüştü. Leda mı? Çoktan bıraktım Led Apple’ı ama sana daha ilginç bir şey söyleyeyim, bir ay önce Türkiye’deydiler. Ayrıca Hanbyul, Kyumin ve Kwangyeon gruptan ayrılacakmış. Biliyorsun, mezun sistemi var Led Apple’da zaten. Hanbyul’u çok sevsem de gitmesine üzülmedim çünkü çok ön plandaydı. Ayrıca benim adamım liderim Yongjun 2010’dan beri olduğu gibi yine grupta kalmaya devam ediyor. Favorilerimden Hyoseok da. Beni şaşırtan en baştan beri Led Apple’da olan Kwang’ın gitmesi oldu. Ama gidene dur dememek benim prensibimdir. Hepsine iyi şanslar!

Speed bu sene sessizdi. F-ve Dolls’un ise dağıldığı düşünülüyor. CCM adını değiştirip MBK yaptı. Geçen gün de Shannon solo çıkışını gerçekleştirdi. Supernova olayına hiç girme çünkü onlar Japonya’ya temelli yerleştiler sanırsam ve Kore’de şirketleri artık CCM değil. Geonil solo sergi açtı oğlum, çok kıskandım itiraf edeyim. :D Tasty iyidir iyi, adam gibi bir dönüş yapmadılar ama Woollim  SM’le birleştikten sonra onlar için çok daha iyi hissediyorum. Güvenli bir yerdeler ve SM Town konserlerinde performans sergiliyorlar, daha ne olsun? Roy Kim bir albüm yayınlayıp Amerika’ya gitti eğitimine devam etmek için. Çok da güzel bir albüm.

FT Island mı? Ah… F&C öyle sinir bozucu ki… Bir mini albüm bile yayınlamadılar Kore’de. Varsa yoksa Japonca. Ona da razıyım ama o da sadece yılda bir albümcük. Yetmiyor yetmiyor, ah bir anlasa. Sezarın hakkını sezara vermeyi bir türlü öğrenemeyecek. Varsa yoksa CN Blue, varsa yoksa AOA. Oyş yani oyş!

Mitsuki ve Shiru blogunu kapattı ama Shiru iyi şu sıralar değişim programı mülakatlarıyla uğraşıyor. Umuyorum ki güzelce geçer ve istediği yere gider. Filozof ve Hanijuni çok uzun zamandır yazmıyorlar. Filozof biraz sınav hazırlığındaymış ama Hanijuni’den haber alamadım. Şeyma ve Kiriya ise yazmasına yazıyorlar ama sen zaman bulup da okuyamıyorsun ki…

Ben ne mi yapıyorum? Ben… İyi olmamakla çok meşgulüm.”

***

Ahh bir destan yazdım değil mi? Ama şimdi de bir yıl sonraya yazmalıyım.


***

“Öyle umuyorum ki şuan üniversitedesin. Ama hangi üniversite hangi bölüm? Bir fikrim yok. Hadi bakalım dök eteğindeki taşları, nasılmış o üniversite dedikleri?

Yazın telafi ettin mi okuyacağın kitap ve de filmleri? Nerede görüyorsun ki kendini? Ne öğrendin bu bir yılda? Yaşadın mı pişman olmaksınız?

TVXQ askere gitti mi diye soracağım yine? Merak ediyorum çünkü. 12.yılı kutluyoruz değil mi? Liderim nasıl liderim? Ne zaman evlenecek bunlar? Ah! Yunho deyince aklıma Boa’cığım geldi, o nasıl? Her zamanki gibi mükemmel değil mi? Ciddi merak ettiğim bir şey daha var… Bigbang? Dönüş yaptı mı? Lütfen evet de. Ya FT Island? Bunun cevabı da evet olsun. 2PM için de evet, Shinhwa için de. Ha bir de MBLAQ dağılmadı de. Bunu duymak istiyorum. Sonracığıma GOT7 nasıl? Ya Red Velvet ya şu SM’in yeni erkek grubu? Winner’dan haber ver sen asıl. Bu aralar ağır fangörllük yaptığın Kang Seungyoon’cuğun neler yapıyor? SHINee ve F(x) ne durumda? Sulli’nin hali düzeldi mi? Yoona ile Seunggi, Tiffany ile Nickhun, Sooyoung ile adını hatırlayamadığım o kişi hala çıkıyorlar mı? GD hala Kiko’nun peşinde mi? Shinhwa’dan hala kimse evlenmedi mi? IKON çıkış yaptı mı? Ya Jinhyung ile Hongseok ne durumdalar? Başka? Aklıma gelmiyor, yüz bin grup takip edersen olacağı bu, al işte.

2014 pek hoş geçmedi, 2015 nasıldı? Bu kadar büyük sayılar çok korkunç değil mi? Gerçekten öyle. Ah bilmiyorum gelecek sene her şey çok değişmiş olabilir. Olabilir mi?”

***

Sizin için kısa kestim, nasıl olsa cevabı uzun geliyor. :D Şimdi istatistik zamanı.

Geçen yıldan bu yana 60 bin küsur kişinin yolu bloguma düşmüş, 700 küsur yorum yapılmış.
En fazla yorumu (37) ise geçen seneki yıldönümü yazısı almış. :D

Geçen sene olduğu gibi bu sene de en çok “bir daha gelmemek” aratmasıyla bloguma ulaşılmış. (Nereden çıktı bu hiç anlamıyorum doğrusu.) Listenin tamamı şöyle:

bir daha geri gelmemek
ispanya
arrakis blog
school 2013
yuya matsushita
arrakis
jeeja yanin
go to school
sonra g’ky“z“n“n en parlak 2
3

En ilginci 3 yazıp benim bloguma gelenler :D

En popüler yazım “Let’s Go To School” olmuş.

30 Oca 2013, 4 yorum
22 Ara 2012
16 Mar 2013, 2 yorum
18 May 2014, 6 yorum
3 Ağu 2013, 25 yorum
22 Ağu 2014, 29 yorum
8 Mar 2014, 2 yorum
3 Eyl 2013, 8 yorum
2 Mar 2013, 7 yorum
23 Ağu 2013, 20 yorum

İki binden fazla görüntülenen İspanya yazısının hala tek bir yorumu bile yok. :D

Ülke sıralaması ise hemen hemen aynı:

Türkiye
ABD
Rusya
Almanya
Endonezya
Fransa
Azerbaycan
Hindistan
Birleşik Krallık
Ukrayna


Evet, istatistikler bu kadar. Geçen sene de dediğim gibi yazılarımı okuyan okumayan, seven sevmeyen, yorum yapan yapmayan, beni ipleyen iplemeyen herkese çoooooook çoooooook teşekkür ederim. 

Blogumun ikinci yıl dönümünü unuttuğum için çok üzgün hissediyorum. Dahası bununla ilgili özel bir şey hazırlayamamış olmam daha müteessir edici ama şu sıralar kendimi dahi unutuyorum ki ben.

Bu yılı sevmedim, hayır.
Yine de bitmesi üzücü. Genel olarak bir şeylerin bitmesi üzücü tabi ki.
İkinci yılım, elveda! Umarım yeni yılda her şey herkes için daha iyi olur.

Nice yıllara! İkinci yıl dönümün kutla olsun Arrakis!


Perşembe, Kasım 27, 2014

Saçma Ötesi Aratmalarla Yeniden Karşınızdayız


Google dediğimiz tarayıcıya ne kadar saçma şeyler yazıldığını ancak bir blogu olanlar bilir. Bu insanlar gerçekten dünyanın herhangi bir yerinde havayı soluyorlar arkadaşlar, ona göre… Ne demek istediğimi daha önceki şu iki yazımdan anlayacaksınız:


Yine başlık başlık ayırdım. Bakalım geçtiğimiz yedi ayda insanlar neleri merak ederek benim bloguma gelmişler?

JAPONYA:

“anime filmlerde ensest ne demek”
-Aile bireyleri arasında olan ilişkiye denir. Bu arkadaşı bilgilendirelim ki uzak dursun. Ve nedenini bilmediğim bir şekilde sapık sapık aratmları bana yönlendiriyorsun gugıl, çok sinirleniyorum haberin olsun. -.-

“japon erkek kiligina girmis film”
-Hanakazari no kimitachie diye hatırlıyorum adını, izlediğim tek Japon dizisi ve gülmekten ağlayabileceğini, inanılmaz zevkli bir dizi. Hemen şu yazıyı da şuraya bırakayım: hanakazari-no-kimitachihe-vs-to.html

“en güzel jopon filimi”


ROMANTİKLER(!):

garip dost günese uzanan yolu özledi
bir şiiri anlamasan da olur dizilerini nede
cabuk sever hizli vazgeçerim
ben ne yanginlar gordum kore
canavarla içimizde yaşar
ruyada yagmur biraz soguk yaz havası
beni ben yapan benden olmayan yega

YORUMSUZ

ait hadido timli
sarki sozleri beybi seo
bizimkiler dizisi replikleri indir mp3
kımane kımane so kore
jeija gemiza amcalar
ne yapmaliyim sozler resimli foto
omonim sozler
facebokta beğenmeden beğendi görün
nietzsche uyanın bedenlerinizin farkına v
burçların en şapşalı
bir kanguru olsan ne yaparsın
miyav bu çok doğru
bazen icimden lan diye bagirmak geciyo elit ve saygin kisiligimi,
benim olacaksın günün sonunda arzu,
minyaturke eminonunden otobusle
aklima kötü kötü seyler geliyor hadi eyvallah diye pop sarki

SON NOKTA:

arkadaşlar şuan derecede olan kulüptesiniz !!! hala buradamisiniz hemen üye olun :) :33 mart ayi güzelimiz : mart ayi yakisiklimiz : .klüp detayları"hala buradamisin durma üye ol !!!"– ipek. kategori: hayvan dostları dil : .klübü şikayet etreklam. stardollx x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x xstardoll hakkında •bize reklam verin •bize ulaşın •gizlilik ilkeleri •resmi stardoll blogu.© stardoll ab 2006-2014. bütün hakları saklıdır. privo..

Çarşamba, Ekim 22, 2014

Mimler Krallığı


Uzun zaman oldu be… O değil de yorum yapamıyordum ya hani, anonim olarak cevap yazıyordum, heh artık onu da yapamıyorum, blogum beni dışladı resmen ühühüüüüüüü Ayrıca 5 uzun yorumuna cevap veremediğim Ecem’den de özür diliyorum. Umarım bunu okuyorsundur. :’’)

MİM 1: “Al kelime ver hikâye” 


Neyse, konuya gelelim. Saçmalarkene blogunun yazarı Sıla ve Bi Bia Bi Chu blogunun yazarı Bia Chu beni mimlemiş. Verilen kelimeleri kullanarak kelime yazıyoruz. Bende nasıl bir potansiyel gördüklerini merak ediyorum çünkü aklıma hiçbir şey gelmiyoooor! :D Aklıma ne gelirse onu yazacağım, üzgünüm!

Kelimeler şöyle: Pipo, yelpaze, cahil, yastık kılıfı, sakızlı muhallebi, ehliyet ve Psy

*** 


Bankta oturan kadını gördüğümde sanki onu yıllardır tanıyormuşum gibi geldi.  Ve oldukça derin bir yerimde bir şeyler kıpırdadı. Nasıl anlatsam bilemiyorum, oldukça yoğun, tarifsiz bir şey… Öyle bir duyguydu ki şimdiye kadar yaşadığım bütün hisler bu duygunun yanında çocukça ve bayağı kalıyordu. İyi ya da kötü olarak tanımlayamayacağım bir his. Mutlulukla ya da hüzünle bir ilgisi yok, şaşırmamış, heyecanlanmamış, korkmamış, endişelenmemiştim. Bu nefret değildi hayır, sevgi ya da aşk? Daha neler… Henüz literatüre geçmemiş olduğundan emindim ve içimden bir ses onun da aynı hissi beni görünce yaşayacağını söylüyordu. Hatta kitap okuyor olmasına rağmen burada olduğumu fark ettiğinden emindim.

Yavaş ve emin adımlarla yürüdüm. Normalde hastalık derecesinde çekingen bir insanımdır ve bu sebeple de insanlarla iletişimim hep çok zor olmuştur. Tanımadığım birinin değil yanına oturmak, uzağından geçmekten bile hazzetmezdim. Ama şimdi içimde uyanan bu his benliğimi kontrol altına almıştı ve ben ne istiyorsa ikiletmeden yapıyordum. O ise henüz kitabından başını kaldırmamıştı. Ona hissettirmeden kitabın adına baktım: Kar Çiçeği ve Sırlar Yelpazesi.

“Ah Lisa See’yi gerçekten severim,” dedim kim olduğuna dair hiçbir fikrim olmamasına rağmen. Göz ucuyla bana baktıktan sonra “Hı-hı.” Diye başını salladı. Afallamıştım, vereceği cevap bu mu olacaktı? Bana saniyenin onda biri kadar bakacak ve sonra varlığımı yok mu sayacaktı? Derin bir hayal kırıklığı zihnimi sarmaya başlarken belki de kitaba daldığı için böyle olduğu düşüncesiyle duygularıma hızlı bir pansuman uyguladım. Bu kadar çabuk vazgeçemezdim.
“Rahatsız ediyorum ama sanırım ehliyetimi burada bir yerde düşürdüm,” diye başlamıştım ki cümleme hışımla bana döndü ve:
“Kitap okumaya ça…” Bir anda susmuş ve bana bakan gözleri kocaman açılmıştı. Bu haliyle bir sincabı andırıyordu.
“Şey…” dedi mahcup bir eda ile. “Nasıl yardımcı olabilirim?”

Bu ani değişiklik beni de şaşırtmıştı. Aklımdaki kelimeler uçup gitmiş yerine koca bir boşluk kalmıştı.
“Güzel mi? Kitap?”
“Ha? E-evet, oldukça güzel.” Dedi boş gözlerle baktıktan sonra.
“Yazarın önceki kitaplarını çok beğenmiştim de bu nasıl gerçekten merak ediyordum, nasıl bulduğunuzu sormak istedim,” diyerek hayatımdaki en harika yalanı söyledim. Bir yandan da içimden yazarın ilk kitabı olmaması için dua ediyor, cahilliğim ortaya çıkarsa ne halt yerim diye ölüp ölüp diriliyordum.
“Çok anlamlı olduğunu düşünüyorum, finali de bu kadar iyi olursa gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri sayabilirim. Kesinlikle okumalısınız,” dedi. Kocaman gülümsedim:
“Gerçekten mi? Harika, teşekkür ederim.” Diye düşünmeden sıraladım kelimeleri. Bunca zaman kimseyle adam gibi sohbet etmemiş olan ben bu konuşmayı nasıl devam ettireceğimi bilmiyordum. Birden kafamda bir şimşek çaktı:
“Sakızlı muhallebi sever misiniz?”

***

Nasıl olmuştu da teklifimi kabul etmişti bilmiyorum. Belki de gerçekten okumayı seven insanların her türlü saçmalığa açık oldukları –kafaları sürekli hayal dünyasında olduğu için- doğruydu. Tanımadığı bir adamın bu saçma önerisine tamam deyişini açıklayacak başka bir şey bulamıyordum.

Yine de sevimli bir gülümsemeyle karşımda otururken bunların hiçbir önemi olmadığına karar verdim. Ona biraz daha yaklaşmak için kollarımı masaya dayamamla saçma salak bir şarkının çalmaya başlaması bir oldu. Yerin dibine girdiğimi hissettim. Nasıl bir yere getirmiştim onu böyle? Ben kulaklarıma kadar kızarırken onun gülümsemesi genişlemişti.
“İstersen başka bir yere gidelim.”
“Neden? PSY’dan mı rahatsız oldun?” diye sordu. Ona “Say”ın kim ya da ne olduğunu bile bilmediğimi söyleyemedim ama sanırım o şarkıdan rahatsız olmamıştı.
“Benim için fark etmez ama sen…”
“Gerek yok, iyi burası.” Dedi rahat bir şekilde. Sonra çantasında bir pipo çıkardı. Ardından biraz tütün ve yaktıktan sonra acayip normal bir şey yapıyormuş gibi içmeye başladı. Çenemin düşmek üzere olduğunu fark edince güldü ama konuşmadı. Ben de “Daha önce hiç sakızlı muhallebi beklerken pipo içen bir kadın görmemiştim,” demedim.

Birazcık sohbet ettikten sonra birden ciddileşti:
“Biz,” dedi. “Asla karşılaşmamız gerekmesine rağmen birlikte oturuyoruz. Bu dünyada kimse durmadan isteyerek mutluluğu yakalayamaz ve asla mükemmele ulaşamaz. Para, şöhret ya da güç için çaba göstermek sadece zamanı ziyan etmektir.”
“Yani?” diye sordum saf saf bakmaya devam ederek.
“Sen mükemmeli arıyorsun,” diye devam etti sözlerine. “Bense mükemmel değilim, aynı senin gibi. Birlikteyken asla mutlu olamayız çünkü sen yolun başındasın, ben ise sonuna geldim. Ne demek istediğimi şimdi anlayamazsın ama beni bir daha görmeyeceksin. Ne zaman aklına gelsem yine öyle tuhaf hissedeceksin. Zaman geçtikçe değişeceksin ve yolun sonuna geldiğinde neden gittiğimi anlayacaksın. Ve eğer sözlerime kulak verir de bu hayatta hiçbir şey için ihtiras göstermezsen mutlu olacaksın. Elveda.”

***

Uyandığımda yastık kılıfım gözyaşlarımdan sırılsıklam olmuştu.

***


MİM 2: "Sonu gelmeyen beklentiler"


Yine Bia’cığımdan güzel bir mim, bu sefer daha kolay olduğundan ohhh diyorum. :D 2015’ten neler bekliyoruz, hayallerimiz neler onu anlatacağız.

Bu resmi çok seviyorum çünkü beni çok güzel anlatıyor. Her şey ilgi alanım bu yüzden hepsi yarım.

Öncelikle en büyük hedefim gerçek bir “inek” olmak. Yani yatıp kalkıp ders çalışan bir tayfa var bizim okulda, hah işte onlar gibi olmak istiyorum. YGS’ye kadar şöyle bir 10-15 net koymak ve benim hayatımı domine eden uğurlu rakamlarımın oluşturduğu 117 sayısına ulaşmak istiyorum. Üniversite meselesine gelirsek artık bir TM öğrencisi olduğum için –sayısaldan geçtim bazen fiziği acayip özlüyorum ama pişman değilim- bütün bölümlere giderim var. Oradan bakınca lakayt görünebilir ama hem bölüm hem üniversite olarak her yer olur kafasındayım çünkü benim gözümde üniversite çok da ciddi bir olay değil. Eğlenmeye gidiyorum, asıl olay ondan sonra başlıyor.

Tabi bu benim için böyle diye herkes için böyle olduğu anlamına gelmez. Arkadaşlarımın istediği yerleri kazanmalarını gerçekten çok istiyorum çünkü çalışıyorlar ve umarım daha çok çalışıp, emeklerinin karşılıklarını alırlar. Ve yine umarım herkes ilk senesinde yerleşip diğerlerinin arkasından bakmaz. Çünkü bu stres çekilmiyor valla.

Liseye veda etmeden önce arkadaşlarımla güzel anılar oluşturmak ve daha önemlisi kimseyi dövmemek istiyorum. Çünkü bilirsiniz, 12.sınıf stresi, gerginliği başkadır. Normalde hiçbir sorun olmamasına rağmen bu gerginlik yüzünden sürekli, kısa vadeli tartışmalar oluyor. Ben henüz kimseyle dalaşmadım ama bu demek değil ki kimseyi dövmeyeceğim. Bir gün gerçekten patlayıp, terör estireceğim kanısındayım. :D Ve o gün aman diyorum, uzak durun benden. :D

Ha bir de uyumak istiyorum. 2015’ten ciddi bir beklentim de bu. Uyumak istiyoruuuuum. Çünkü zaten var olan insomniam sınav stresinin de etkisiyle azami boyutlara ulaştı ve bazen sinirden ağlayacak duruma geliyorum. En son ne zaman şöyle derin ve huzurlu bir uyku çektiğimi hatırlamıyorum. İşin garip yanı, uyumuyorum da ne yapıyorum? Ders çalışıyor muyum? Hayır. Çalışmadığım için acayip vicdan azabı çekip, bir de o yüzden strese giriyorum falan. Çok dertliyim yani. :D

Sonracağıma Ocak’ta reşit olacağım için yazın bir de ehliyet edinmek istiyorum. Aslında benim favori taşıtım bisiklet ama Hollanda’da yaşamıyoruz sonuçta. Ehliyet de lazım oluyor arada. :D

Sınavdan sonra 45789843456787654356787654 kitap okumak istiyorum. Şimdi yine okuyorum ama huzurlu değilim, aklıma hep dersler var. Ve 676598765348986 diziyi de sararak izlemek istiyorum. :D Bloga da 4876545678986545678 tane post yazmak istiyorum.

Neyse, ben isteklerimin sonu yok arkadaşlar. :D

MİM 3: "Ciddi sorulara zevzek cevaplar"


Ya bu mimi yazmıştım önceden ama şimdi kimin gönderdiğini bile hatırlamıyorum. Ama o kişiye çok teşekkür ediyorum. :’’)


1.Bu gece öleceğinizi bilseniz bazı insanlara bazı şeyleri söylememiş olmanın pişmanlığını hisseder misiniz? Peki, neden söylemediniz?

-Maalesef evet, hem de o kadar çok var ki. Şimdi bile zaman zaman keşke şunu söyleyebilsem, diyorum ama serde odunluk olduğundan yapamıyorum. Söylesem zaten kesin beni “çıldırdı vah zavallım” diyerekten bir deliğe tıkarlar. :D Umarım ölmeden önce söylerim de gözüm açık gitmem. :D

2. Günün birinde çocuğunuzun doğduğu hastanede bir yanlışlık yapıldığını ve çocukların karıştığını öğrenseniz, kendi çocuğunuzla sizin büyüttüğünüz çocuğu değiştirir misiniz?

-Hayır, tabi ki! Aynı kanı taşıyor olmamız beni o çocuğun annesi yapmaz ki. Biyolojik çocuğumla görüşmeye devam eder, onu da bağrıma basarım ama benim büyüttüğüm çocuğu da kimseciklere veremem. Bunca yıldan sonra candan aziz olmuştur o.

3. Hayalinizi süsleyen bir yerde bir hafta tam porsiyon, harika bir tatil için uçan bir kelebeği yakalayıp, ayaklarınız ve kanatlarını koparır mıydınız?

-Valla benim tatil anlayışım hiç de böyle değil. Yani hayallerimi süsleyen bir yer gene benim evim oluyor. Evimde yan gelip yatmak için de bir kelebeğe işkence edecek değilim.

4. Bir yemeğe davetlisiniz ve önünüze tanımadığınız bir yemek konuyor. Tuhaf haline ve pek iştah açıcı görünmemesine rağmen tadına bakar mısınız?

-İmkanı yok. İnanılmaz derecede yemek seçen bir insan olmamın yanı sıra vejetaryenim. Ya bunun içinde et varsa diye asla olmaz. Et yok diye teminat verseler bu sefer kullanılan yağ, tuz, şeker falan önemli. Ayrıca çok da tutucuyumdur, yeni lezzetlerle aram yoktur.

5. Sevdiğiniz biri için yalancı şahitlik yapar mıydınız? Örneğin bir yayaya çarptığında, direksiyonda dalga geçtiğine rağmen, çok dikkatli kullandığını söyler miydiniz? (anne, baba, eş, sevgili)

-Söz konusu bile değil.

6. Yetişme tarzınızda değişiklik yapma imkânınız olsa ne değiştirirdiniz?

-Açıkçası yetiştirilme tarzımdan çok ama çok memnunum. Bugün sahip olduğum bütün anormalliklerin sebebi benim.  Ve yine bugün olmak istediğim gibi biri olmuş olmamı aileme borçluyum. Neredeyse her konuda olabilecek en iyi şekilde yetiştirildiğimi düşünüyor, anne babama saygılarımı sevgilerimi gönderiyorum buradan. :D

7. Eviniz ve içindeki eşyalarınız yanıyor. Ailenizi, kendinizi ve köpeğinizi kurtardıktan sonra bir kez daha içeri girme şansınız var. Ne kurtarırdınız?

Defter ve kitaplarımı elbette ama onca defter ve kitabı nasıl çıkarırım bilmiyorum. Belki de onlarla yanarım ya. :D Bilgisayar ve hard diski de unutmamak lazım tabi. :D

8. Yarın sabah başka birinin kimliğinde uyanma olasılığınız olsa, bunu değerlendirir miydiniz? Kimi seçerdiniz?

Belli bir süreliğine yoksa bütün bir ömür mü? Bütün bir ömürse ben almayayım halimden memnunum ama kısa bir süre içinse Lee Soo Man, Park Jin Young ya da Yang Hyun Suk olmak isterdim, şirkette işleri istediğim şekilde ayarlardım heheh. Çok güzel olurdu valla ya… Şimdi düşününce daha bir beğendim. :D

*** 

Eveeeet, bu mimin de sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bu yazıyı okumuşsanız bu üç mimden yapmadıklarınızla mimlenmişsiniz demektir. Selamlar saygılar…

Çarşamba, Eylül 10, 2014

Pek Duygusal Mim


Dizikolik Mania beni pek güzel bir mimle mimlemiş. Kendilerini teşekkürlerimi sunuyorum ve hiç komik olmadığını söyleyerek sizleri uyarıyorum. :D

1.En çok kırıldığın / incindiğin kelime?

Kelime olarak “işte şu” diyebileceğim bir şey aklıma gelmiyor. Ama en nefret ettiğim şey ciddi bir şekilde konuşurken ciddiye alınmamak, çok nadir yaşadığım bir şey bile olsa cidden tahammül edemiyorum. Genel olarak bu tip saygısızlıklardan hazzetmiyorum.

2.Herkesin kullandığı bir kelime olur ama senin için bir insan olur, o özel insan o kelimeyi kullanınca "alınırsın" ne düşünüyorsun?

Kolay kolay alınan biri değilim ama söz konusu “o özel insan” olduğunda “boş ver” kelimesi çok canımı sıkıyor. Ben insanlara “ne oldu neyin var” şeklinde sorular sormam, böyle zınk diye sorulmasının da hoş olmadığını düşünüyorum, herkes her zaman her şeyi anlatmak istemeyebilir. Ama söz konusu kişiyle gerçekten yakın olduğumuz için her şeyi kolayca anlatmamız gerektiği kanısındayım.

3.Seni en çok duygulandıran şarkı?


4.Daha önce seni bırakan birisi geldi, senden ikinci bir şans istedi, sende verdin o şansı ama buna rağmen bırakıp gitti. Şimdi yine pişman! Ne yaparsın, ne hissedersin?

Kin tutmam, tutamam ama maalesef her şeyi hatırlamak gibi çok üzülmeme neden olan bir yanım var. Bence unutmak çok büyük bir nimet… Kendimi bunun için çok zorlasam da başaramıyorum. Ve o kişinin yüzüne ne zaman baksam hatırladığım için çok kötü hissediyorum. Yani elimde olmaz, affetmek istesem ve affetsem bile ona karşı iyi hissedemem çünkü dediğim gibi, elimde değil…

5.Nefret mi, aşk mı?

Tabi ki aşk, nefret çok ağır bir duygu, insanı çok yıpratıyor. Hayatımda tek bir kişiden nefret ettim şimdiye kadar ve sonradan bu nefretten zırnık kalmasa da o kısa dönemde ne kadar korkunç bir duygu olduğunu anladım. Hiç aşık olmadığımdan tabi ki aşk benim için oldukça merak uyandırıcı. Özellikle birine platonik olmak istiyorum ki acı çekip, ilhamla dolayım. :D

6.Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?

Ciddi bir kırılmadan bahsediyoruz sanırım… Duygularını ifade etme konusunda gerçekten öküz bir insan olduğum için. Öncelikle niye kırmışım, nasıl kırmışım, kimi kırmışım gibi sorulara cevap veririm. Ve izleyeceğim yöntem de buna bağlı olarak değişir tabi. Muhtemelen bir yanlış anlaşılma söz konusudur, ben de açıklama yaparım. Yüz yüze olması benim için mühim.

7.Nasıl ağlarsın? Bağırarak mı, içine atarak mı?

Bağırarak ağlamak çok harika bir şey… İnsanı müthiş rahatlatıyor. En son iki yıl önce sarsıla sarsıla ağladığımı biliyorum, o zamandan beri hiç öyle ağlamadığıma göre sanırım içime atarak ağlıyorum. Ama ben gözyaşlarımı tutmaya çalışmam, o yüzden cevabın bu olduğundan da emin değilim.

8.En korktuğun şey?

Otuzlu yaşlarımın sonuna gelip, bir pazar günü öğleden sonra dönüp hayatıma baktığımda pişmanlık duymak… Bundan gerçekten çok korkuyorum ve pişmanlık duymayacağım bir hayat yaşamak için çok çaba sarf ediyorum.

9.Ruhun sıkıldığın da ne yapmayı seversin? Kendini nasıl sakinleştirir /dinlendirirsin?

Normal bir sıkılmadan bahsediyorsak kitap okurum, film izlerim falan filan. Ama bazen hiçbir şey yapmak istemediğim zamanlar oluyor. Eğer şartlar uygunsa kesinlikle anneannemin ya da babannemin yanına giderim. Kesinlikle onlarla birlikte ve doğayla iç içe olmak ruhumu iyileştiriyor. Ama bu mümkün değilse normalde günlük 4-5 saat uyumama rağmen böyle dönemlerde uyumaya çalışırım, uyumasam bile yatarım ve hiçbir şeyle ilgilenmeyerek kendimi hayattan soyutlarım.

10.Bazen kızılmasından hoşlanırsın, peki en çok ne için kızılmasını seversin?

Gıcıklık yapmaktan müthiş zevk alan bir insanım, bir insanı sözlerimle kızdırmaya çalıştığımda ve başardığımda ki çoğu zaman başarılı olurum, inanılmaz eğleniyorum. :D Yaşasın kötülük!

11.Şiir/Müzik/Öykü/Deneme ?

Sadece birini seçmem mi gerek? Çünkü bu çok zor… Duygu ve düşüncelerimi insanlarla paylaşmaktan hoşlanmadığım için yazarım, yani deneme yazmazsam ölebilirim. Ama bir yanda da müzik var. Şarkılar olmazsa elimde bir şey kalmaz. :’’)

12. En son ne için ağladın?

Artık –yaşlandığımdan sanırım- çok ufak ya da saçma sapan yerlerde gözlerim doluyor. Tam ağlamak denmez tabi ama bir iki damla akıyor. Bunu soruyorsa en son bu sabah tarih dersinde bir iki damlalık ağladım. Ama biraz daha fazlasından bahsediyorsak geçen hafta kalıtımla ilgili bir belgesel izlerken ağlamaya başladım. Bir yandan da böyle bir yerde ağladığıma gülüyordum. Annem kafayı yediğimden emin oldu.

Dizikolik Mania en son ne zaman ağladığımı merak etmişti, böyle saçma bir cevap verdiğim için üzgünüm ama gerçek bu. :D

13.Birinde hemen etkilendiğin özellik?

Tutucu bir insanımdır, kolay kolay etkilenmiyorum. Bayağı düşündüm, bulamadım, ben de buna hükmettim işte, ne yapayım? :D Ama yok, eskiden beri tutucuyumdur. Ve evet, bunun iyi bir şey olmadığını biliyorum.

14.Dayanamadığın şey?

Alınganlık, kendini beğenmişlik, yapmacıklık, sesi kötü olan birinin şarkı söylemesi, hiçbir kitaptan haberi olmayan kitapevi çalışanları, dolmuşta sere serpe oturan erkekler, bilgisayarsızlık, okuduğum kitabın okumamam için benden kaçırılması, filmde ya da dizide ikinci adamların kadınların her daim ezilmesi, tek başına hediye almaya çıkmak, alışveriş, sıcak, etin her çeşidi, kargalar, mantığı olmayan paragraf soruları… Yan sekiz.

15.En sevdiğin duygu?

Nefret ve pişmanlık dışında hepsi. Ben insanlara duygusal olmayı, duyguları dibine kadar yaşamayı tavsiye ediyorum. Çünkü bu duygular içimizde olduğu sürece insanız. Bu yüzden çok gülen, çok ağlayan bir insan olmaktan memnunum. Hiç ağlamadığım koca bir dört yıl oldu o yüzden şimdi zırt pırt ağlasam da ağlayabildiğim için çok mutluyum. Keşke heyecan konusunda da biraz daha iyi olsaydım. Neyse, gençler duygusal olun, bu zayıflık değildir. Duygusal olduğunuz için acı çekiyor olsanız bile korkmayın, hiçbir şey hissetmemekten daha kötüsü yoktur.

Bia’yı, Serdar’ı, Keyaki’yi, Alice’i mimliyorum. Teknik bir sorundan dolayı hiçbir bloga yorum yapamadığımdan umarım görürsünüz.

Görüşmek üzere!