Bir kitabın adını yüzlerce kez
duyup, yere göğe sığdıramadıklarında o kitabı okumaya korkarım. Beklentiniz
tavan yapar çünkü ve kendinizi engelleyemezsiniz. Eğer ki sizin çıtanızın
altında kalırsa sinirlerinizin bozulma ihtimali var.
“Ferrasini satan bilge” aynı
bu şekilde çok fazla duyduğum bir kitaptı. En sonunda hadi okuyayım bari dedim.
Sonsuza dek bekleyemezdim. Okuduğum için pişman mıyım? Tabi ki hayır. Bu benim
sonuna kadar okumayı başardığım ilk kişisel gelişim kitabıydı. Ki ben asla
kitapları yarım bırakmayan biriyimdir. Nefret bile etsem bitiririm. Ne yazık ki
kişisel gelişimler bir istisna. Okurken ortadan ikiye ayrıldığımı
söyleyebilirim. Bu yüzden diğerlerine oranla bu kitap gül-börekti. (En sevdiğim hocanın kullandığı bu tabir çok
ilginç geldi de alışmak için kullanayım dedim. :D)
Robin Sharma’nın adını ilk kez
“Koza Kelebeği Bilmez” de öğrendim ama o konuya girersem çıkamayabilirim. Bu
yüzden hemen bir U dönüşü yapıyorum. Kendisinin Kanadalı bir avukat olduğunu
bilmeniz kâfi.
Benim elimdeki baskısının ilk
başında üç sayfalık bir “kitaba övgüler” kısmı bulunuyor. İtiraf etmek
gerekirse ben bunu itici buldum. Kitabı oğluna ithaf etmiş. –En büyük
hayallerimden biri bir gün bir kitap yazdığımda onu birilerine ithaf etmek. :D-
Kısa bir teşekkür yazısı, bir Bernard Shaw repliği ve Sharma’nın girişinden
sonra nihayet hikâyemiz başlıyor.
İki avukatımız var. Biri John,
kitabı anlatan arkadaş, aynı zamanda birçok konuda hem fikir olduğum kişiliktir
kendisi. Eşi, çocukları ve işi vardır ama günden güne manen tükenmektedir.
Diğeri Julian. O insanların görüp görebileceği en iyi avukatlarından biri.
Lakin bir süre sonra işle kafayı bozunca, bozulan sadece kafası olmuyor. Bir
mahkeme esnasında geçirdiği kalp kriziyle kendine gelmesini engelliyor. Ne var
ne yok satıp –bunların içinde çok sevdiği ferrarisi de var- kendini Hindistan’a
atıyor. Ve bir gün geri döndüğünde John karşısında yepyeni biri görüyor.
Sonra vay efendim bu nasıl oldu muhabbetlerinden sonra Julian John’a öğrendiklerini anlatıyor ve elbette bu gece John için bir dönüm noktası olacaktır. Bu arada bütün kitap Julian ve John’un bir gece içinde konuştuklarından oluşuyor.
“Ferrarisini satan bilge”
gerçek bir kişisel gelişim kitabı. Okurken hissedebiliyorsunuz; evet, bunu yaparsam işe yarayacak. Asıl
sorun şu ki bunu yapabilecek miyim? Büyük ihtimalle hayır, bu yüzden bizim için
pek bir şey değişmeyecek. Ama cevabınız evetse, daha mutlu bir insan olmamak
için hiçbir bahaneniz kalmıyor. Her zaman bir seçenek olduğunu bilmek size umut
verebilir. Bu yüzden cevap hayır olsa bile bu kitabı okumalısınız diye
düşünüyorum.
Ekşideki
haklı olduğunu düşündüğüm yorumlar şöyle:
- “Eğer
okuyacaksanız sadece ferrariyi okuyun yeter... Söyleyeceklerinin tamamını bu
kitabında söylemiş daha sonra para musluklarının debisini düşürmemek
için diğerlerini yazmıştır…”
-“Yüzlerce yıldır yüzlerce
kitapta bulunan, yaklaşık 15 senedir okuduğum şeyleri
yazıp best seller olmayı basarmış bir arkadaşımız. Tek farkı onlarda
ferrari neyin yoktu.”
Aslında bir tane daha vardı
ama onunki uzun bir tartışma konusu isterdi diye düşünüyorum. O yüzden ona hiç
girmeyeyim dedim.
Şahsımın ise kitap hakkındaki
naçizane görüşleri şöyle: Beğendim ama sevmedim.
Bunun nasıl olduğunu hiç sormayın. Bazı kitaplar vardır,
onlar seversiniz. Seversiniz yani, bir açıklaması, bir nedeni yoktur. Bu kitap
çok doğru noktalara parmak basmış ama sevmedim kardeş, zorla değil ya. Olumsuz
olacak tek eleştirim şu; diyalogun bazı yerleri çok kasıntı olmuş abi. Olumlu
eleştirim ise yazanların gerçek ve aslında çok daha fazlasının olduğu.
Kitaptan özellikle beğendiğim
iki kısım var.
-Kadim Hindistan’da
bir deyiş vardır: “Biz spritüel (tinsel, ruhsal) deneyim yaşayan insanlar
değiliz. Biz insani deneyim yaşayan spritüel varlıklarız.”
-O, insanların
asırlardır aradığı bir sırrı bulmuştu. Bu gençlik, doyum ve hatta mutluluk
sırrından daha fazlasıydı. Julian, benliğinin sırrını bulmuştu.
Winston Churchill ile bitirelim:
“Bugün kaderimizin efendisi olduğumuza, bize
verilen görevin gücümüzü aşmadığına ve onun ıstırap ve zahmetlerinin gücümüzün
ötesinde olmadığına eminim. Kendimize inandığımız ve kazanmak için yenilmez bir
iradeye sahip olduğumuz sürece zafer bizden uzak olmayacaktır.”
Saygılarımla…