"Ne okuyorsun? Adı ne?"
"100 Yaşında Camdan Atlayıp Kaybolan Adam"
"?!?"
Merhaba, yine bir kitap eleştirisiyle karşınızdayım sayın
dinleyiciler… (Sadece dinleyici olmalısınız, bir türlü geri dönüt alamadığıma
için diyecek bir şey bulamadım.)
Öncelikle… Hayır, fantastik bir roman değil. Yani NSA ile benim sandığımız gibi gökdelenin tepesinden atlarken solucan deliğine girip
paralel bir evrene geçmiyor. Gayet de normal bir şekilde, huzur evinin ilk
katındaki odasının penceresinden usulca çıkıyor kahramanımız.
Kitabın adı öyle uzun ki ilk başlarda ne okuyorsun sorularına cevap verirken kafamdan uyduruyordum.
-"Yüz yaşına geldiğinde aniden camdan atlayıp ortadan kaybolan adam."
Kitabın arkasındaki yazıyı paylaşayım hemen çünkü net bir
şekilde içeriği açıklıyor.
Maceralarla geçen uzun bir yaşamın ardından
Allan kendini bir huzurevinde bulmuştur ve bu tesisin artık hayattaki son
durağı olduğuna inanmaktadır. Tek sorun, sağlığının onu terk etmeyi
reddetmesidir.
Sonunda bir gün 100 yaşına basar. Herkes onu huzur evinin büyük salonundaki kutlamada beklemektedir: Belediye başkanı, basın ve tesisin tüm çalışanları. Fakat Allan bu törene katılmayı istemez. Bir karar verir:
Camdan atlayacak ve...
Ve Allan ikinci değil bu sefer üçüncü baharında, kendini geçmişindeki maceraları aratmayacak bir serüvenin içinde bulur. Kendinden bir hayli "genç" olan 67 yaşındaki sinsi hırsız Julius, pek çok meslekte neredeyse-uzman olan Benny, yol üstünde sığındıkları evin ağzı bozuk sahibesi orta yaşlı Güzellik ve onun sirk kaçkını olan minik Sonyasıyla (koskoca bir fil) İsveç yollarında büyük bir kaçış başlar. Yanlarında Allanın "tesadüfen" ele geçirdiği içi para dolu bir bavul, peşlerinde de Kova, Cıvata, Patron ve benzerlerinden mürekkep tuhaf bir suç örgütü vardır...
Tabii bir de Allan’ın o uzun mu uzun geçmişi! 100 yaşındaki adamımız Allan Karlsson; General Franco, Harry Truman, Çan Kay Şek, Stalin gibi dünya liderlerinin bazen dostu olmuş bazen de onların hışmına uğramıştır. 20. yüzyılın o acılı tarihi, Allanın kişiliğinde absürt ve tesadüfi bir hikâyeye dönüşür.
Sonunda bir gün 100 yaşına basar. Herkes onu huzur evinin büyük salonundaki kutlamada beklemektedir: Belediye başkanı, basın ve tesisin tüm çalışanları. Fakat Allan bu törene katılmayı istemez. Bir karar verir:
Camdan atlayacak ve...
Ve Allan ikinci değil bu sefer üçüncü baharında, kendini geçmişindeki maceraları aratmayacak bir serüvenin içinde bulur. Kendinden bir hayli "genç" olan 67 yaşındaki sinsi hırsız Julius, pek çok meslekte neredeyse-uzman olan Benny, yol üstünde sığındıkları evin ağzı bozuk sahibesi orta yaşlı Güzellik ve onun sirk kaçkını olan minik Sonyasıyla (koskoca bir fil) İsveç yollarında büyük bir kaçış başlar. Yanlarında Allanın "tesadüfen" ele geçirdiği içi para dolu bir bavul, peşlerinde de Kova, Cıvata, Patron ve benzerlerinden mürekkep tuhaf bir suç örgütü vardır...
Tabii bir de Allan’ın o uzun mu uzun geçmişi! 100 yaşındaki adamımız Allan Karlsson; General Franco, Harry Truman, Çan Kay Şek, Stalin gibi dünya liderlerinin bazen dostu olmuş bazen de onların hışmına uğramıştır. 20. yüzyılın o acılı tarihi, Allanın kişiliğinde absürt ve tesadüfi bir hikâyeye dönüşür.
Şimdi kahramanlarımıza biraz daha ayrıntılı bir şekilde
göz atalım.
Allan: Allan Emmanuel Karlson. Üç yıl okuduktan sonra
okulu bırakıp patlayıcılarla ilgilenen İsveçli Allan. Hiç hazzetmediği iki şey
var: Siyaset ve din. Buna rağmen bütün hayatı politik oyunların içinde geçiyor.
Gelmiş geçmiş en kaygısız insan. Her şeyin “oluruna” bırakılması gerektiğini
düşünen biri. Yıllarca kumsalda uzanıp hiçbir şey yapmadan yaşayabilir. En
düşkün olduğu şey alkol. Bunun dışında hiçbir şeyi önemsemiyor.
“Allan bu konuyu
düşündü. İspanyol tarzda ya da başka herhangi bir tarzda devrimle
ilgilenmiyordu. Bu yalnızca zıt istikamette başka bir devrimin patlak vermesine
neden olurdu.”
Julius: Eğlenceli bir karakter olmakla birlikte çok da
marjinal değil. –Bir Allan değil yani :D- Kendisi usta hırsız ama hırsızlık
artık onun için bir hobi haline gelmiş. Komşusunun kazağını çaldıktan sonra
boyayıp kendisinin olduğunu iddia edebilen biri.
Benny: yaklaşık 30 yıl üniversite okumuş ama hiçbir
bölümün mezuniyet sınavını vermemiş daimi öğrenci. Bunu yapmasının nedeni ise
verilen bursla pek rahat bir şekilde hayatını idame ettirebiliyor olması. Ama
bir gün burs kesilir ve Benny bir iş bulmalıdır. Biraz veteriner, biraz doktor,
biraz avukat, biraz mimar ve biraz bla bla bla olan Benny kalkar sosisli
sandviç dükkanı açar. –Buradan ne anlıyoruz? 30 yıl okusak da bir işe yaramıyor
:D-
Güzellik: Tramalı tüfek misali küfür eden bir kadın.
Nefes almak kadar doğal bir şey olmuş bu durum artık onun için. Ayrıca sirkten
kaçmış bir fili kendine evcil hayvan almış. Almıştan ziyade bulmuş aslında.
Sevdiği için de gizlemiş.
Bir de bunların kendinden çaldıkları çantanın peşinde
olan Patron -ya da Kargı- ile Allan ve Julius’un suçlu olduğunu düşünen polis
ekibinden dedektif Arronson ve Savcı Ranelid var. Ama bunlarda detaya
inmeyeceğim.
“Konu öfekeden
delirmeye gelince Savcı Ranelid şu anda kendisinin aynı durumda olduğunu
hissetti. Karşısında oturarak Franco, Truman, Mao Zedong ve Churchill ile
tanışmış olduğunu iddia eden 100 yaşındaki bir adamdan gerçekleri öğrenmeye
çalıştığını yeni anlamıştı.”
Allan 1905’te doğmuş. 100 yılı da öyle hareketli geçirmiş
ki –Bali’de 15 yıl boyunca yattığı zaman hariç- insan özenmeden duramıyor. Bu
olaylar esnasında da gitmediği yer kalmıyor. İspanya’ya gitti. Hatta bir ara
Güney Kore’ye gitmeye de niyetlendi ve Kuzeye kadar geldi. Ama sonra Mao’nun
verdiği parayla bahsi geçen Bali’ye gitti.
Yazarın üslubu oldukça mizahi, bu okumayı eğlenceli hale
getiriyor. Bununla birlikte ilk başlarda kitap bir türlü ilerlemek bilmiyor.
Olaylar net değil. İlk 60-70 sayfa böyle ilerlediyse de sonradan acayip zevk
aldım. Çok iyi bir sondu, bu yüzden gözümde daha da bir yükseldi. Bittiği için
pek üzüldüm.
Allan çok şey görüp
geçirmesine rağmen aslında oldukça saf olduğuna karar verdi. İnsan öylece yatıp
ölmeye karar veremezdi. Bunun elbette ertesi gün uyanma riski de vardı.
Ayrıca yazar siyasi olayları gayet objektif bir biçimde
anlatıyor. Yani evet hemen hemen bütün liderlerle inceden inceye dalgasını
geçse de zaten siz o olayların uydurma olduğunu anlıyorsunuz çünkü bütün
bunları Allan ile aralarında geçen ilişkilerde göz önüne seriyor. Asıl
anlattığı şey siyaset olmadığı için ortalığı karıştırmadığı iyi olmuş.
“Allan orada daha
fazla durup bu hakaretleri dinlemeye devam etmeyecekti. Moskova’ya yardım
etmeye gelmişti, azar işitmeye değil. Artık Stalin bu işi kendi başına yapmak
zorundaydı.
-“Aklıma bir şey
geldi.” Dedi Allan.
-“Ne?” dedi Stalin
öfkeyle.
-“Neden o bıyığı
kesmiyorsunuz?”
Bununla birlikte
yemek sona erdi çünkü tercüman bayılmıştı.”
İşte böyle saygıdeğer dinleyiciler. Çerezlik bir kitap
değil ama masa başında okunması da gerekmiyor hani. Okuyun, okutun diyorum.
Görüşmek üzere!
Okuyun okutun diyorsun yani :)
YanıtlaSilBende bugün migrosta gördüm 7 ,95'ti, dedim alsam mı bu kitap çok tanıdık sonra hatırladım dank! paul yazmıştı, dedim gideyim bakayım ne yorum yapmış kızçe ona göre düşüneyim ^^
Daha onları okumamı bekleyen 8 kitabım var halbuki, ottuke bilemiyorum yani...
Evet evet, bak daha bugün bir arkadaşım benden tarihi roman tavsiyesi istedi, bunu söyledim .D
SilÇok ucuz?!! Al bence, bir ara okursun, çok güzel gerçekten :D