Çarşamba, Ocak 13, 2016

geçmiş değil bugün gibi


queen - you don't fool me

tanıdık bir oda, tanıdık bir şarkı, tanıdık bir his... gidiyorum, dönüşü yakın olsa da bu gidişe "gitmek" demek doğru olur mu diye şüpheye düştüm yazarken. tam tersine dönüş'tü değil mi? büyük gaf yaptım sanırım. özür diliyorum. bir yere, bir insana, bir kavrama çok hızlı alışıyorum. hemen bir parçam haline getirebiliyorum her şeyi. kendimce farklı anlamlar yüklüyorum, sonra bir de utanmadan beklentimi karşılamadıklarında kızıyorum.

freddie mercury - living my own

beş dakika işsiz kaldım ya hemen zihnim kendimle meşgul olmaya başladı işte, iyi mi? değil dostlarım, hiç iyi değil. insan bu hastalığa bir kez tutulmaya görsün, barışık kalmak benlikle imkansız oluveriyor. ah freddie yeter, şuan başımı ağrıtıyorsun.

queen - i want to break free

aslında bu aralar en çok panic at the disco dinliyorum. cidden çok güzel şarkıları var, bir ara sizinle paylaşmak isterim. bugün hava çok güneşliydi ama deli gibi rüzgar vardı. bir de ben kaşındığım için sahile gittim falan. ha bir de şu patlama olayı var tabi. sabahtan beri çok affedersiniz b*k gibi hissediyorum. olay sırasında evden çıkıyorduk, ablama bilgisayarımı bırakacaktım, çekime vakit vardı, biraz oturayım dedim. o sırada haberleri izledim, ondan önce de turşu aramıştı neredesin iyi misin diye. sonra ben de gidip bütün arkadaşlarımı aradım, neredesiniz ne yapıyorsunuz aman dikkat edin... ama his öylece göğsümde takıldı kaldı. benim arkadaşlarım iyi evet çok şükür ama ölenler de başkalarının arkadaşı, ailesi, sevdiği değil miydi sanki? böyle konular hakkında bu tarz platformlarda konuşmayı pek sevmiyorum aslında, elimden geldiğince uzak duruyorum. sosyal medyada bir şeyleri dile getirmek bana samimiyetsiz geliyor ama burasını sosyal medyadan saymıyorum ben, blog farklı bir şey. burada öyle insanlar var ki yanı başımda olan bazılarından çok daha iyi anlıyorlar beni.

bill joel - piano man

ve bir garson siyaset yapıyor
kafayı buluyor yavaş yavaş işadamları gibi
evet bir içki paylaşıyorlar yalnızlık dedikleri
ama bu yine de tek başına içmekten daha iyi

bob marley - no woman no cry

bugün böyle klasiklerden gidiyorum. youtube'un önerilerine karşı çıkmıyorum. reggae sevmeyen insanları da anlamıyorum mesela. çeşit çeşit duygular büyüyor içimde, hayatın bizzat kendisi gibi geliyor.  ilk dönemi bitirdik değil mi? vay be, zaman cidden buharlaşıyor. binlerce endişeyle geldim üniversiteye. eylül sonu ekim başı gibi yazdığım ilk iki yazıyı okuyorum.

evin o yarım yamalak halini hatırlayıp gülüyorum, nasıl da düzene girdi her şey. dört kişi bir odada nasıl barınır derken üç kişi olunca eksik hissetmeye başlıyorsun...

suzanne vega - luka

ilk haftaların şarkısı bu. o aralar çok sık dinliyordum. o ilk haftanın yazısında bahsettiğim bilgisayarlar var ya hala bağlanmıyorlar evdeki modeme. biz de çoktan pes ettik zaten. hala eve giren çıkan çok belli değil ama evdekileri de fazlasıyla iyi tanıyorum artık, onlar da beni.

hazırlık hep sıkıcı oldu. ilk kurun son haftaları biraz eğleniyordum ki kur bitti. bir daha da okula isteyerek gelmedim zaten, hep geç kaldım derslere evi en yakın olan kişi olsam da. ayaklarım geri geri gitti ne yapabilirim? bıkkınlık yerini rahatlığa bırakıyor yavaş yavaş belki ama gitmek istemiyorumları değiştiremiyorum. 

önce uzun süre insanlarla birlikte olmaya devam ettim. sonra yoruldum ve dayanamaz hale geldim. son bir aydır her yerden çektim kendimi. sürekli oradan oraya gittiğim için çok sosyalsin diyorlar bana, hayır ben aktifim, bu farklı. ama insanlarla konuştuğum anlamına gelmiyor bu ya da konuşmaktan zevk aldığım.

yemek işini ise çözeli çok oldu. hatta bayağı kapmışım bu işi, öyle söylüyor evdekiler. ödev meselesiyse sadece not verilecekse yapılma haline dönüştü. en çok yarım saat çalıştım bir sınava, yatarak hazırlığı da geçtim işte. ama şu banyo sıraları var ya, o iş sonsuza dek sürecek gibi görünüyor. evin temel espri konularından biri oldu.

bu bloga yazdığım kişisel yazıların güzel kısımlarını alıp bir aforizma destesi oluşturmak istiyorum. öyle zamanlar oldu ki farkında olmadan çok sevdiğim cümleler kurdum. unutulmasın istiyorum.

boney m - one way ticket

ne kadar da çok şey öğrendim şu üç ayda! boş geçiyormuş gibi gelen o saatler ve günlerden ne çok şey kalmış bana. şaşırıp kalıyorum. öyle burnumu her şeye soktuğum doğru ve başıma bir sürü bela açtığım da... ve evet fiziksel ve psikolojik olarak çok yıprandım ve yorgun hissediyorum.  ama iyi ki yapmışım diyorum şimdi. tamam belki çok kitap okuyamadım, film de izleyemedim, ne bileyim falan filan ama öğrendim işte hayata, insanlara, sanata dair pek çok şey. üç de sevdiğim hikaye yazdım hem o arada. muhtemelen hiçbir somut getirisi olmayacak onların bana ama sevdim onları, bu yetmez mi? başka şeyler de yazdım. aslında genel itibariyle belki bloga az ama kişisel bazda çok fazla yazdığımı fark ediyorum ve bu da beni mutlu eden bir başka şey.

insanlar bazında ne kazandım? yüzden fazla insan tanıdım bir kere. evden, okuldan, dernekten, akademiden, lise arkadaşlarımın arkadaşları derken liste uzadı gitti. sevdim, sevmedim, kızdım, eleştirdim, takdir ettim, umursamadım... onlarca farklı profili izledim. evdekilerle çok yakın olduk zaten ama o farklı bir arkadaşlık, çok fazla şeyi paylaşmanın getirdiği. ama genel bağlamda gerçekten arkadaş diyebileceğim  iki insan olduğunu fark ediyorum. beni dikkate alan, değer veren, yardım istemeden yardıma koşacak. ve muhtemelen bu yıl içerisinde bile söylemeyeceğim ama samimi olarak teşekkür ediyorum arkadaşlıkları için onlara. asla haberleri olmayacak bu platformdan bunu yaparak kendi vicdanımı rahatlatıyor olduğum da doğrudur sanırım. kusura bakmayın çocuklar.

ve tabi ki bu noktada benim canımcım lise arkadaşlarıma teşekkür etmezsem olmaz. Evlerini açtılar, ne zaman bir derdimi anlatsam dinlediler, teselli ettiler. Bazıları buluşmak için uzak yollardan geldiler bazıları aşamayacağımız uzun mesafelere rağmen yanımda oldular. Onlar olmasa üstesinden gelemezdim bunca şeyin, biliyorum. bir kısmı bu yazıyı okuyacak ama çoğu da okumaz. yine de size sevgilerimi yolluyorum cancağızlarım. to be or not to be diye bir şey bizim için, we are the best.

loreena mckennitt - night ride across the caucasus

işte böyle. yarın evime gidiyorum. inanılmaz özledim, burnumda tütüyor cidden. hiç böylesine derinden hissetmemiştim özlem duygusunu. dayanılmaz oluyormuş gerçekten de. yazıma son vermeden önce Morgana sayesinde keşfettiğim bu inanılmaz güzel parçayı da sizinle paylaşmak istiyorum.

gündoğarken - sen benim şarkılarımsın

belki bir şarkının her sesinde 
belki bir sahil meyhanesinde 
belki de içtiğim sigaranın
dumanısın 
bir yıldız gökte kayıp giderken 
ıslak bir yolda yalnız yürürken 
bambaşka bir şeyi düşünürken
aklımdasın
sanki hiç gitmemiş hep var gibi 
bir sırrı herkesten saklar gibi 
sessizce sokulup ağlar gibi 
yanımdasın 
beni bir şeylerden aklar gibi 
koparmadan çiçek koklar gibi 
hiç bozulmamış yasaklar gibi 
aklımdasın 
geçmiş değil bugün gibi
yaşıyorum hala seni
sen hep benim yanımdasın 
gündüzümde gecemdesin
çalınmasın söylenmesin 
sen benim şarkılarımsın


7 yorum:

  1. Yanlışıkla sayfayı kaydırıp yazdığım yorumu sildim :(( (telden yazıyorum) Of, tekrar yazmaya üşendim şimdi amaa. Sadece, kendine iyi bak diyip gidiyorum ben. Fazla yüklenme kendine. Memleketine dönünce biraz da olsa rahatlayacaksın bence :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :(((( silinmesin yorumlaaaar :((
      Teşekkür ederiiiim ben de öyle umuyorum :'')

      Sil
  2. "ve tabi ki bu noktada benim canımcım lise arkadaşlarıma teşekkür etmezsem olmaz. Evlerini açtılar, ne zaman bir derdimi anlatsam dinlediler, teselli ettiler. Bazıları buluşmak için uzak yollardan geldiler bazıları aşamayacağımız uzun mesafelere rağmen yanımda oldular. Onlar olmasa üstesinden gelemezdim bunca şeyin, biliyorum. bir kısmı bu yazıyı okuyacak ama çoğu da okumaz. yine de size sevgilerimi yolluyorum cancağızlarım. to be or not to be diye bir şey bizim için, we are the best."


    ağlamıyorum, soğan doğruyordum da ondan biraz şey oldu öyle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. benim için anlamı çok büyük

      Sil
    2. Muhahahahha sen soğan doğramayı bilmezsin ki

      Sil
  3. Birkaçı hariç yazdığın şarkıları bilmiyordum,bakacağım şimdi hepsine.(:
    Anladığım kadarıyla bir bunalmışlık var sende de benim gibi.
    Ne dizi,ne film,ne ders hiçbirşey yapasım gelmiyor.
    Bazen dinlediğim şarkının devamını bile getiremiyorum.
    Genciz biz,milletin dediği gibi ''kıpır kıpır'' olmamız gerekmez mi ya?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım beğenirsiiiin
      Bazen ben de hiçbirşeyyapamama krizine giriyorum, üzerimde bir kaç ton varmış gibi parmaklarımı bile oynatamıyorum. Ama herkes olur bu gibime geliyor, belki de olmuyordur, emin değilim.
      Ben gençliğimin üzerinden pek çok zamanlar geçti gibi.

      Sil