Ben bu şekilde Japon filmi izlemeye devam edersem daha
çok işiteceğim bu soruyu. Ama anlamıyorsunuz, tuhaf bir şey var. Bağımlılık
yapıyor sanki, sadece Japon filmi izleyesim geliyor. Niye böyle bir çocuk oldun
ki sen? Yani ben. Of aman.
Beck
Açılışı şimdiye kadar izlediğim en iyi Japon filmlerinden
biriyle yapıyorum. En iyisi bile olabilir. Bandage da çok iyiydi gerçi. Herkese “Muhakkak izle.” Diyebileceğim bir film. Müzikal anlamda tatmin oldum. Aralarından bir tek bunu şiddetle tavsiye edebilirim.
Manga’dan animeye, animeden filme giden süreçte –tipik
süreç yani- bazı şeyler değerini kaybetse de bazı noktalar da değer kazanmış.
Bunu es eçmeyelim lütfen. Özellikle de söz konusu müzik olunca bazı şeyleri
hayal etmek zorlaşıyor. Hiç görmediğimiz bir görüntüyü hayal etmek daha kolay
olabilir ama hiç duymadığımız bir şarkıyı hayalen dinlemek çok daha zordur.
Anime ve filmde kullanılan müzikler de çok hoş olduğu için…,
Animesine şöyle ucundan, ucucuğundan da bakmış olsam bir
fikir edindim. Ama şimdi önemli olan film, konuyu dağıtmayalım o yüzden.
Ryosuke Minami (Hiro Mizushima) bir müzik dahisi olmakla
birlikte aynı zamanda bir “çatlak”tır. Ama normal bir “çatlak” değil,
animelerdekinden. İki farklı nedenden dolayı kafaya koyar, amacı harika bir
rock grubu kurmaktır. Bir de Minami’nin bir türlü peşini bırakmayan belalı bir
geçmişi vardır. Ha bir de köpeği Beck, gruba isim ararken Chiba’nın eşsiz
buluşuyla grubun da ismi olur.
İlk bulduğu grubun bassisti olacak olan Taira’dır. (Osamu
Mukai) Taira basta cidden çok iyidir, ayrıca üstünü çıkarmak gibi de acayip bir
huyu vardır asdsdasdd Kuul olma amacı gütmez ama içine kapanık biridir, tabi
Minami sinirlerini bozmadığı sürece. :D Bayağı bir fangörllük yaptığım
doğrudur. :D Neyse, Taira’nın gruba katılmak içinse bir şartı vardır; iyi bir
vokal…
Bunun üzerine Minami eski bir arkadaşını bu iş için
ayartır. Chiba (Kenta Kiritani) underground rap semalarında –yeraltı rap seması
ne abi?- gezinen bir arkadaşımızdır. Lakin kendisini buraya ait
hissetmemektedir falan filan derken Minami’nin grubuna katılır. İnanılmaz
enerjik bir kişiliği olan Chiba oldukça da duygusaldır. Ayrıca karakteriyle rock
ve rap arasındaki büyük farkın aslında o kadar da büyük olmadığını göstermesi
çok hoşuma gitti. Rock sevenlerde hiphopa karşıi hiphop sevenlerde rocka karşı
anlayamadığım bir karşıtlık var, bu karakter onlara gelsiiin! :D
Ve Yukio Tanaka (Takeru Sato) insanların daha çok
kullandığı ismiyle Koyuki… Minami’nin köpeği Beck’i kurtarınca Minami ona “dile
benden ne dilersen” der ve Koyuki de gitar çalmayı öğrenmek ister. Minami de
ona bir gitar verir ama gitar okuldaki zorbalar tarafından parça pinçik edilir
falan filan hikaye bu değil. Beklendiği üzere Koyuki gruba katılır ama
beklenmeyen şey Koyuki’nin “ses”idir. Filmi izlerken kırk takla atmanıza neden
olacak bu “ses” günlerce aklınızdan çıkmıyor. :D Niyesini sonra anlarsınız. Ha
bir de kendisi Minami’nin kardeşi Maho’yla aşk meşk olaylarındadır. :D
Son olarak ise Saku (Aoi Nakamura) Koyuki’nin okulunda
bir çocuk. Zorbalara hep karşı gelse de her defasında bir güzel dayak yemesiyle
ünlüdür. Dahası Saku bir bateri dehasıdır. Böylece Koyuki ile birlikte gruba o
da katılmış oluuur…
![]() |
Chiba - Saku - Minami - Koyuki - Taira |
Bu linki eklemeden de olmaz: http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Beck_soundtracks
Paradise Kiss
Bu da modayla ilgili bir filmdi. Hayır, modadan zerre kadar
anlamayan ben ne diye kalktım izledim bilmiyorum. Maksat muhabbet….
Esas kızımız olan Yukari (Keiko Kitagawa) annesinin
baskısıyla hayatını inekleyerek geçirmiş bir kızdır. Normal ve sıkıcı bir
hayatı vardır, ta ki Paradise Kiss ismi altında çalışan bir grup moda öğrencisi
tarafından model yapılmak istenene kadar.
Grubun çizimlerini yapan dahi George, neşe dolu Miwako,
Miwako’nun aksi sevgilisi ve aslında bir erkek olan Isabel’den oluşan grup yaklaşan yarışma için kendilerine bir model ararlar
ve kafayı Yukari’ye takarlar. Yukari önce onları aşağılasa da sonradan
büyülerine kapılıverir.
![]() |
Yukari - Miwako - Isabel - Miwako'nunki - George |
Filmi izlemeye başladıktan sonra fark ettim ki George
aslında bizim Taira imiş. Ama yani insan nereden nereye diyor. Bir de güya moda
dahisi olan George filmin başından sonuna kadar aynı şeylerin farklı renklerini
giydi. :D Ayakkabılarının iğrençliğine girmiyorum bile. Benim filmdeki favorim
Isabel’di açıkçası. Ha bir de birinci olan kıyafetin niye birinci olduğunu hala
anlamadım. Benim göremediğim nasıl bir güzellik vardı onda? Ama yine de mesajı
sevdim. Ne kadar zeki ya da yetenekli
olursanız olun çalışmadan kazanamazsınız. Ama yeteneğiniz olmasa bile gerçekten
çok çalışırsanız başarırsınız. Bu benim en büyük inançlarımdan biri. Ufak
bir sorunum var yalnız, dahi değilim ve tembelin tek olduğum da açıktır,
öyleyse kaybetmeye mahkûm muyum? :D :D
Kimi to Boku / Sen ve Ben
Afişi gördüğümde “Anaaa bu bizim Saku.” Dedim. Bu sefer
afişten tanıdım yani, bu da bir gelişme. :D Ama çok tatlı bir filmdi. Kısa
olması onu ayrı bir sevimli hale getirdi.
Film yine animeden uyarlanmış, Shigeto Yamagara’nın
otobiyografisiymiş. Filmde Yamagara (Aoi Nakamura) hem çalışan hem okuyan bir
çocuktur. Derken nebulalı bir gecede –yıldızlı bir gece falan değildi, bayağı
nebulalıydı- yavru bir kedi bulur. Evine götürdüğü bu kedinin adını Ginogou
koyar. Kedi inanılmaz tatlı, aşık oluyorsunuz kediye. Neyse, zamanla kediye
fena halde bağlanır çocuk. Bir yandan da devam ettirmesi gereken bir hayatı
vardır. Mangaka olmak için gecesini gündüzüne katıp çalışan Shigeto için
bakalım zaman ne gösterecek?
Eğer başka bir şeyle ilgilenmeden ve atlamadan filmi
izlerseniz ağlarsınız. Açık ve net söylüyorum. Normalde ben de ağlardım
herhalde ama müsait değildim. Demem o ki hazırlayın kendinizi…
Kimini Todoke
![]() |
Ryu - nappun namja - Sawako - Kazehaya - Yano - Yoshida |
Tartışmasız adını en çok duyduğum Japon filmi. Dedim ki
tamam, buraya kadarmış, artık izliyorum.
Sawako (Mikako Tabe) görünüşü ve davranışları yüzünden
herkesin “Sadako” diye çağırdığı bir kızdır ve hakkında bir sürü dedikodu dönmektedir.
Ama onları da suçlamamak lazım. Garez’den fırlamış gibi ortalarda gezinen bir
kız, kimseyle konuşmuyor, tuhaf bakışlar atıyor falan. Tabi ki esas oğlanımız
Kazehaya (Haruma Miura) aynı fikirde değildir. Hemencecik Sawako’yu topluma
kazandırma çalışmalarına başlar.
Film ilerlerken ben diğer kızları kesmekle meşguldüm.
Yano ve Yoshido ikilisini çok sevdim, o kızları bana gönderin. En az aşk kadar
arkadaşlık temasının da işlendiği bir filmdi. O kısımlardan daha bir zevk
aldım. Ha bir de unutmadan… Ben Sawako’nun yerinde olsaydım var ya, okulda
terör estirirdim. :D
Buraya kadar olan filmler ilgilenenlere “tavsiye edilen
filmler” bölümüydü. Bundan sonrası ise “aklınız varsa izlemeyin” bölümü.
My Rainy Days
Hay ben bu filmi ne beklentilerle izledim, sonra nasıl
bir hayal kırıklığı yaşadım peh peh peh
Rio (Nazami Sasaki) 14 yaşında tecavüze uğramış bir
kızdır. Yaşadığı acılardan dolayı berbat bir insan olur çıkar. Ki bu noktada ne
yazık ki kendisini haklı bulamıyorum. 17 yaşına geldiğine bir öğretim görevlisine
aşık oluverir ama adamın da sayılı günleri varmıştır. Güzel sahneler de vardı
ama kızın oyunculuğu çok yapmacıktı. Hiç lüzum yok.
Bu da acaba konu nasıl işlenmiş diye merak ettiğimden
izlediğim bir filmdi. Atlaya zıplaya izledim zaten. Ensest bir ilişki üzerine
film. Çok çok uç bir noktayı sanki normal bir şeymiş gibi anlatmışlar. Olayı
masum göstermeye çalışmışlar ama ı-ıh. Biri gelip de bunu savunursa cevap bile
vermeyi düşünmüyorum. Çünkü böyle bir durum insan fıtratında olmaz, ancak
bozulmuş bir fıtratta böyle duygular uyanabilir. Ama zaten ben filmi bunu
söylemek için izlemedim. Sıkıldığım bir film oldu ve en başından biri ikili hiç
kardeş gibi değiller zaten bu yüzden seyirci de fazla yadırgamıyor, kardeşlik
sadece lafta. Kardeş dediğin her saniye birbirinin başının etini yer. :D
İnsanlar bu filmi ya benim gibi meraktan ya da Jun için izlemişler. Ama ben Jun'u sevmiyorum. Hatta Arashi fanı değilsem Jun yüzünden, öyle sevmiyorum.
Kanojo to no Tadashii Asobikata
Al birini vur ötekine. Bu filmde de kız prenses çocuk da
onun hizmetkarı. Hayır çocuk ne diye kabul ediyor onu anlamadım ki bir türlü.
Salak mısın oğlum sen? Tabi büyüyünce aklı başına gelir, kız Tokyo’yo gitmek
istiyordur ama çocuğun başka planları vardır falan filan. Ben komik olur
beklentisiyle izledim ama değildi. Tek bir sahnede güldüm, orada da çok güldüm
gerçi. Çocuk kızın çıktığı adamla dövüşürken. Nasıl bir dövüştü o ya? :D Ama
hepsi bu kadar.
Demem o ki ben ettim siz etmeyin, gidin güzel güzel filmler
izleyin. :D
Bu Japon filmleri yazısı da burada sona erdi. Umarım bir başkasında görüşmeyiz. Kusacağım yakında.
Güle Güleeee