Çarşamba, Eylül 27, 2017

birtakım kitaplar



joanne greenberg - sana gül bahçesi vadetmedim

"doris iyileşip buradan çıktı ve şimdi bir işi var. ve biz korkuya kapıldık, çünkü bir gün... 'iyileşmek' ve dünyaya katılmak zorunda kalabiliriz."

on altı yaşındaki şizofren bir kızın çoğunluğun gerçek olarak kabul ettiği bir dünyaya entegre olmak durumunda kalmasının (tedavi sürecinden bahsediyorum) hikayesi olabilir ve böyle deyince kulağa wattpad (yanlış yazdıysam özür dilerim) romanı gibi gelebilir (wattpad romanlarını küçümsüyor değilim, bir tür olarak kendilerini gösterdikleri inancındayım) ama değil. (ama şimdi gelip o romanları övmemi de beklemeyin benden) hayli zamandır rafımda bekleyen bir başka kitaptı kendisi. duyduğum yorumlar müthiş olduğundan beklentim fazla yüksekti sanıyorum. belki bir kaç yıl önce okusaydım, gene daha çok etkilenirdim ama şu vakit için biraz geç kalmış olduğumu seziyorum. akıl ve ruh hastalıkları, delilik, hastaneler ve benzeri şeyler hakkında çok şey okuyup izlemiş olduğumdan ve bakış açım zaten çok değişmiş olduğundan bu eser bende neyi değiştirdi, emin olamıyorum. şüphesiz ben bu kitabı okuduğumdan beri artık eski ben değilim. ama yine de içimde ne gibi duygusal düşünsel depreşimler oluştu, bunu söyleyemiyorum. konuyla ilginize göre okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. özellikle de lisedeyken okuldan nefret ederken ve yalnız hissederken okunması tavsiye edilebilir.

"- adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa, sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki?
- bak, dinle beni, sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim... ve hiç bir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. sana ancak bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. ben yalan şeyler vadetmem hiç. kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!"

"cehennem'in eşiğine gelmiş kişilerin şeytandan ödü kopuyordu; zaten cehennemin içinde olanlar içinse şeytan özel biri değildi, yalnızca başka biriydi, o kadar."

"-sizce sorun ne zaman başladı?
-...havanın tam olarak ne zaman değişeceğini insan nasıl anlayabilir ki? birdenbire değişiverir, işte o kadar."

"bir keresinde, kendine korkunç eziyetler yapan bir hastam olmuştu. ona neden böyle şeyler yaptığını sorduğum zaman, 'bunları bana dünya yapmasın diye.' karşılığını vermişti."

"insan mahkum olacaksa, güzel olmalı, yoksa dram yalnızca bir komedi olur."

"hastaların çoğunda bir başka insanın zayıf yanlarının nerede yattığını ve ne denli büyük ve zorlayıcı olduğunu neredeyse ilk bakışta anlamak gibi olağanüstü bir yetenek vardı."


paul auster - yazı odasına yolculuklar

"uzayın merkezden uzak noktalarından seyredildiğinde, yeryüzü bir toz zerresinden daha büyük değildir. bundan sonra bir daha yazılarında, insanlık sözcüğünü kullanırsan bunu hatırla."

auster, hayatta ve bence genç de sayılabilecek bir yazar -yalnızca yetmiş yaşında. bence onu özel kılan herkesin bildiği ödüllerle (nobel, man booker falan) ünlü olmamış olması -tabi bu yüz milyon ödül almadığı anlamına gelmez. her neyse. görünmeyen'i okumuş hoşlaşmıştım. onu da bir ara yazmak istiyorum. ama bu kitabı (başlıktakini) okuduktan sonra auster külliyatını bitirip en son bunu okusam çok güzel olacağını fark ettim çünkü aslında bu roman auster'ın kendini bir yazar olarak sorguladığı-yargıladığı bir kurgu. romandaki diğer karakterler de diğer eserlerinde geçen kahramanlar. başlangıçta neler olduğunu anlamadım ama tuhaf bir şekilde akıyordu. anlamayınca daha çok ilgi çeker ya zaten ama meseleyi çaktıktan sonra daha anlamlı oldu. sıradışı bir kitaptı yine de söz konusu auster olduğunda bu sıradışılık beklenen hale geldiğinden şaşırtmıyor galiba. yani bir iki kitabını okuduktan sonra okuyabileceğinizi düşünüyorum, çok kasmaya da gerek yok -tabi bunlar benim hep kişisel düşüncelerim. not: auster'dan öncelikle şunu oku dediğiniz varsa bir dal alırım.

"ben bir insanım, melek değil ve çektiğim acı bazen doğruyu görmeme izin vermemiş, davranışlarımda bozulmaya yol açmış olsa da bu durum anlattığım hikayenin doğruluğunu gölgelememeli."


nezihe meriç - korsan çıkmazı

"-bence, meli bak bunu çok düşündüm, insan sevmeli hayatta, anlatabiliyor muyum, ille sevmeli. bu ne bileyim seçtiği iş mi olur, şiiri, romanı, resimi, sanatı diyelim, bir şeyi, bulamıyorum tam karşılığını ama, bir tutkudur bu. bir şeyi olmak, onu sevmek, kuvvetle, önüne geçilemez bir istekle sevmek, o yolda başarıya ulaşmak. daha doğrusu şöyle diyeyim, istediğini yapabilmek, başabilmek için bir uğraş, yoğun bir doyma isteği; bir türlü o doymaya varamayışın insanı yenileyişi, ayakta tutuşu."

neziheciğim 1925'te doğmuş, edebiyat okumuş, piyano çalmış, müzik öğretmenliği yapmış. sait faik, sedat simavi, tdk ödülleri almış. üç roman ve öyküler yazmış. bir anı, üç de çocuk kitabı. 2009'da bizlere veda ettiğinde ben on iki yaşındaydım ve onun adını hiç duyduğumu hatırlamıyorum. bu ilk okuyuşumdu kendisini ve çok yüksek bir beklentim olmamasına karşın (yani türk edebiyatında önemli bir eser, peki tamam) kesinlikle türk edebiyatı içerisinde okuduğum en iyi eserlerden biriydi. belki kitaptaki karakterlerle paylaştığımız o naif ayrıntılardan dolayı mı ya da nedir bilemiyorum şimdi ama çok çok etkilendim. iki tane kızın, meli ve berni, çocukluklarından kadınlıklarına dek uzanan, hikayeleri. bu gerçekten çok tatlı bir romandı. meriç'in üslubu inanılmaz. bütün külliyatını okumaya karar vermeme neden olacak kadar. sağda solda bizim (kadınların) nezihe meriç'imiz var diye övüneceğim kadar.

"kapının önüne kar yığılmış olurdu. çarşıya gitmek sırası kimdeyse, o çabucak giyinir, başına atkısını sarar, kalın yün eldivenlerini, çizmelerini giyer, çıkardı. daha çocukluktan kurtulmamış, pembe dedikleri dünyamıza, ikinci dünya savaşı girmişti. ekmek vesikayla veriliyordu. bu bizim için bir çeşit oyundu. savaş demek, kahvelerin önüne biriken kalabalıkların ajans haberlerini dinlemesi demekti. kalabalık, insanların korkulu telaşları hoşumuza gidiyordu."


miguel de unamuno - yaman adam

"maşallah, ne de güzel düşünüyorsun! aşk düşünmez!"

ilk defa ortaokuldayken sanırım ya da lisenin ilk yılları, ömer sevinçgül'ün bir kitabında adını görmüş ve merak etmiştim. ilk defa duyuyordum, ve sevinçgül ilgimi çekecek biçimde bahsetmişti. bu kitabı alıp bugüne dek okuyana kadar da başka kimseden ne işittim ne de gördüm sanıyorum. unamuno (1864-1936) adından anlaşılacağı üzere bir ispanyol, felsefe öğretmenliği yapmış. anti-faşist eylemlerinden dolayı rivera onu fransa'ya sürmüş. sonra franco'ya karşı çıkınca yine sürülmüş. yazın hayatına gelecek olursak, sanırım en önemli eseri sis. onu da okuyacağım ama büyük bir haz almadıkça kendisini okumayı devam etmeyi düşünmüyorum. okurken nedense çağının gerisinde yazdığını bile düşündüm, - tabi bu bir sorun değil. yalnız son öyküleri dikkatimi çekti. biraz daha yaşasaydı belki çok çılgın bir yazar olacaktı kim bilir? (hem sevdim hem sevemedim gibi oldu, dedim ya kafam karışık.) aradan zaman geçtikten sonra bile kendisini sınıflandıramıyorum. yalnız aşk hakkında çok sıradışı görüşleri var, - en azından bunu söyleyebilirim.

"unuttuklarım bile unutmanın derinliklerinden doğru düşüncemi canlandırıyor, çünkü unutma da sükût ve karanlık gibi pozitif bir şeydir."

"sadece bir kuruntu muydu aşk, yoksa zayıf kimselerin hayatlarındaki boşluğa veya kaçınılmaz can sıkıntısına karşı koymak için kullandıkları itibari bir yalan mı?"


4 yorum:

  1. Sana Gül Bahçesi Vadetmedim, eğer bu konularda yeterince kaliteli şeyler tüketmişsen, evet, sana çok hitap etmemiş olabilir. İlk okuduğumda orta okuldaydım, yalnızdım ve hayatta nefret ettiriyordum - o zamanlar bana hissettirdikleri dolayısıyla hala yeri ayrıdır. Bu konulara fazla dalmamış birinin de etkileyici bulacağını düşünüyorum. Kitabı defalarca okumuşumdur, çoğu cümlesini bilirim. İçlerinden en güzel, en vurucu olanlarını seçmişsin. Özellikle "bunları bana dünya yapmasın diye" cümlesi. Yazı genel olarak roman okuma iştahımı feci şekilde kabarttı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben de geç kalmış olduğumu üzülerek fark ettim
      belki okul döneminde sürekli makale falan okuduğum için bilmiyorum ama son dönemlerde romanlarla olan bağım güçlendi. aslında hayatımda roman okuyamadığım, sıkıldığım bir dönem olmuştu ama şimdi bu eski kendime anlam veremiyorum

      Sil
  2. Sana Gül Bahçesi Vadetmedim adından dolayı oldukça ilgimi çeken bir kitap fakat birçok yorum okudum senin yazdığın gibi adı kadar güzel bir kitap değil diye, o yüzden hep bir çekincem oldu.

    Yky'nin yerli öykücüleri gerçekten çok okunulası oluyor :), hatta Korsan Çıkmazı da benim kış için alınacak listemdeydi :). Bu yorumu okuyunca sepetteki yerini iyice sağlamlaştırdı :).

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bugünkü okuma grubumuzda yine bu kitaptan bahsedildi, birisi 6-7 kez okuduğunu söyledi, bir arkadaşım okumakta olduğunu güzel gittiğini söyledi. ben yine çok etkilenmediğimi söyledim ama sana ne diyeceğimi bilemiyorum. sanki oku desem olmaz ama okuma desem de içim rahat etmiyor - kim bilebilir? belki çok hoşuna gidecek. böyle bir dilemma içindeyim anlayacağın

      korsan çıkmazı bu sene en çok etkilendiğim kitaplardan biri oldu, sonsuz tavsiye ederim :')

      Sil