Pazar, Temmuz 13, 2014

İzlenesi Filmler Topluluğu


Şimdi size son zamanlarda izleyip; etkilendiğim, beğendiğim, eğlendiğim ya da başka izleyiciler üzerinde bu etkileri bırakabileceğine inandığım 10 adet filmden bahsedeceğim.

BLESS ME ULTIMA / KUTSA BENİ ULTIMA (2013)



Şüphesiz bu listede en çok etkilendiğim filmdi. Gerçekten, her şeyiyle mükemmel olduğunu düşündüğüm nadir filmlerden biri. Rudolfo Anaya’nın aynı isimli kitabından uyarlanmış. Maalesef daha okuma şerefine eremedim ve düşünmüyorum da. %98 olarak kitapların filmlerden daha iyi olduğu gerçeği vardır. Ama yine de benim zihnimde ve ruhumda böylesine etki bırakmış bir filmin herhangi başka bir şeyle değiştirmek istemiyorum. Film çekilirken kitaptan dışarı çıkılmamış, bu yüzden kitabın konusunu buraya bırakıyorum. Umarım izlersiniz ve seversiniz.

“Hastaları iyileştirme gücü taşıdığına inanılan bir şaman olan Ultima yaşamına girdiğinde, Antonio Márez altı yaşındadır. Antonio, Ultima'nın bilge kanatları altında, kendisini halkına bağlayan ve pagan geçmişine uzanan bağları keşfedecek; onu yeryüzünün gizemleriyle tanıştıran, ruhunun doğumuna güç veren Ultima'yı yaşamının en önemli dönemeçlerinde hep yanıbaşında bulacaktır. Antonio bir inanç ikilemiyle karşı karşıya kalır: Hangi tanrı daha bağışlayıcı, insan yüreğine daha yakındır? Katolik Kilisesi'nin Tanrı'sı mı, yoksa toprağın ve göklerin pagan tanrıları mı? Meksikalı Amerikalıların yaşamını konu alan Chicano edebiyatının babası sayılan Rudolfo Anaya, hem pagan inançlarla tek tanrılı dinleri sorguluyor, hem de sözlü anlatı geleneğini yazıya dökerek yeniden canlandırıyor. Handiyse büyülü bir dille yazılmış olan Kutsa Beni, Ultima, Chicano edebiyatının başyapıtı.”
-Can Yayınları

MANDARIINID / MANDALİNALAR / MANDALİNA BAHÇESİ



Madem en etkileyicisiyle başladık o zaman bir sıralama yapalım. Benim için listede ikinci sırada bu film var. Açıkçası film konusundan önce IMDB puanıyla dikkatimizi çekti. Yine bir “Film izleyelim ama ne izleyelim?” toplantısında(!) babam bu filmi buldu. Konusu da hoşumuza gidince izlemek istedik. Hatta bu arada babam tarafından “Sen hiç IMDB puanı 9 olan bir film izledin mi?” diye eziklendim. (Şimdi puanı 8,4’e düşmüş.) Sorun şu ki gerçekten de izlememiştim. IMDB puanı %90 olarak doğru filmler izlememize yardımcı olur. Ve 7’den yukarıdaysa tamam, izlenmesi gereken bir film. 5 ile 7 arasındaki filmler… Daha iyi bir seçenek yoksa neden olmasın kategorisindedir ve ondan aşağısı… Tavsiye etmem sanırım.

Konumuza dönecek olursak kesinlikle çok beğendiğimi söylemek isterim. Bless Me Ultima ve Mandariniid isimli bu iki filmi her önüme gelene önerdim. Gerçekten harika filmlerdi. Konusu ve işlenişiyle birlikte… Mükemmel.

“Abhazya Savaşı'na ışık tutan tutan ve savaştan etkilenen insanların yaşamına gerçekçi bir bakış fırlatan '' mandalinalar '' Filmi mandalina yetiştiren yaşlı bir adamın hikâyesini anlatıyor. Savaş filmlerine çok farklı bir soluk getiren filmin yönetmen koltuğunda üç ev, Ak tendeba filmlerinin de senaristi ve yönetmeni olan Gürcü sinemacı Zaza Urushadze oturuyor. Baş rollerini ise Mikheil Meskhi , Misha Meskhi ve Giorgi Nakaszhidze paylaşıyor . Savaş filmlerinin takipçisi olanların ve artık Hollywood yapımı ışıltılı parıltılı filmlerden sıkılanların imdadına yetişecek olan film, IMDB'den aldığı yükse puan ve sinema forumlarında hakkında yapılan övgü dolu sözlerle tüm dikkatleri üstüne çekiyor. Gürcistan - Estonya ortak yapımı olan dram türündeki eser odak noktasına aldığını savaşı, isimsiz kahramanlar üstünden anlatıp destansı bir dil kullanmaktan kaçınıyor. Bu da filmi daha sıcak ve daha samimi hale getiriyor. Ayrıca savaşın kötü yanını tüm çıplaklığı ile izleyiciyle buluştururken, ana karakterlerin yardımsever tavrının altını çizen yönetmenin uzun metrajlı üçüncü filmidir.”
-Sinemalar.com

THE GRAND BUDAPEST HOTEL / BÜYÜK BUDAPEŞTE OTELİ



Şimdi biraz daha renkli filmlere göz atalım. Belki de “fazla renkli” demeliydim. Ama bence her türlü  sıkıntımızın bol olduğu şu günlerde bu tür filmlerden zarar gelmez. Oldukça hızlı ilerleyen, eğlenceli, sıkmadan kendini izletecek güzel, Almanya&İngiltere ortak yapımı bir film. Kendine özgü üslubuyla seyircinin kalbini kazandığını düşünüyorum. Ayrıca ehehehehehem Stefan Zweig’ın notlarından esinlenilmesinin de kalitesinde payı var tabi. :3

“Filmin başlangıç sahnesinde günümüzde bir genç kız mezarlıktaki bir yazar anısına yapılmış anıta yaklaşır. Yazarın 1968 yılında Büyük Budapeşte Oteline yaptığı ziyareti anlatan kitabı okumaya koyulur. Yazar, Alp Dağlarındaki hayali bir Avrupa ülkesi olan Zubrowka Cumhuriyeti'nin savaş sonrasında yoksulluk ve bakımsızlıktan harap durumda olduğunu görür. Bir zamanlar göz kamaştıran otel, adeta bir harabeye dönüşmüş, ziyaretçileri de oldukça azalmıştır.

Hikâye 1932 yılında otelin şatafatlı günlerinin sonlarına yakın dönemde başlar. Bu dönemde Mustafa otelde karşılama görevlisi olarak çalışmaktadır. Zubrowka savaşın eşiğindedir ama otelin ünlü odacısı Gustave'ın umurunda bile değildir. Otelin zengin misafirlerinin ihtiyaçlarıyla ilgilenen Gustave, diğer zamanlar da ise yaşlı ve sarışın zengin müşterilerle birlikte olmaktadır. Bu kadınlardan bir tanesi Madam Céline Villeneuve Desgoffe und Taxis otelden ayrıldıktan kısa bir süre sonra evinde esrarengiz şekilde ölü bulununca olaylar gelişmeye başlar.

Film eleştirmenlerden genellikle olumlu eleştiriler almıştır. Oyuncu kadrosunun genişliği takdir kazanmıştır. Anderson'un gerçek tarihten kopartarak hayali ama gayet gerçekçi bir Avrupa ülkesi macerası yaratması hem tarihsel süreçlerle dalga geçilmesi hem de tarihten kaçarak ondan intikam almayı denemek olarak değerlendirilmiştir.”
-Vikipedi

12 MONKEYS / 12 MAYMUN

Öncelikle bu filmi izlemek için dinç bir kafa ve iyi bir ruh hali gerekiyor. Çünkü film hem senaryo hem de işleniş açısından oldukça karışık. Filmden bir an bile kopmamanız gerekiyor. Psikoloji okuyanlar bu filmi muhakkak izlemiştir diye düşünüyorum çünkü ablam bu filmin izletildiğini söyledi. (Kendisi psikoloji okuyor.) Ve ben de onun sayesinde izlemiş bulundum tabi ki. Çok da yeni bir yapım değil ama kesinlikle etkileyici. Ayrıca başrolde Bruce Wills ve Madeleine Stowe’u izlerken, Brad Pitt’i yardımcı oyuncu, yani bir çaylak olarak görüyoruz. Ve şunu da söylemeliyim ki Brad Pitt’in sayısız filmini izledim ama en iyi karakteri buydu.

“1995 yapımı Terry Gilliam filmi. "Cassandra Kompleksi" tabanına oturtulmuş geleceği görmenin ödül değil ıstırap verici bir deneyim olabileceği temelinden hareket edilmiştir.

Ölümcül bir virüs tüm dünyayı tehdit etmektedir. 1996'da 5 milyar kişinin ölümüne neden olan bu virüs, 2035'te dünya nüfusunun yalnızca %1'ini hayatta bırakmıştır. Bu virüsün etkilerinden korunabilmek için insanlar yer altında koloniler kurarak yaşamaya başlar.

Bu virüsün üstesinden gelebilmek için mahkumlardan James Cole, zaman makinesiyle geçmişe gönderilir. Yanlışlıkla 1990 yılına gönderilen Cole, bilimadamları için virüs hakkında araştırma yapar.

Daha sonra zaman yolculuğunu sürdüren Cole, 1996'da akıl hastanesine alınır. Burada Dr. Kathryn Railly ile tanışan Cole, onu içinde bulundukları duruma inandırmaya başlar.”
-Vikipedi

SECRET LIFE OF WALTER MITTY / WALTER MITTY’NİN GİZLİ YAŞAMI



Yine renkli bir film. Biraz yavaş başlasa da sonradan oldukça hızlanıyor. Konu itibariyle güzel olduğu kadar görsel olarak da iyi. Müthiş manzaralar seyretme fırsatını elde ediyorsunuz. Kırklı yaşlarda bir adam olan Walter hayallerini takip etme konusunda pek de başarılı değildir. Pek çoğumuz gibi ve pek çoğumuzun da olacağı gibi. –Felaket tellalı iş başında!- Her zaman ilgilendiğim bir konudan yola çıkılmış aslında ama daha sonra bunu kitabımda işlemeyi düşündüğümden burayı açmayacağım. :D

“Fantezi dünyasında sessiz sedasız bir hayat süren, tirajı yüksek "Life!" dergisinin fotoğraf arşivinde çalışmakta olan Walter, kendini hiç beklenmedik bir maceranın içinde bulur. Yeni iş arkadaşı Cheryl'la masumca flört etmeye başlamasının sonrasında hayatı, hayalindeki sevgilinin gerçeğe dönüşmesiyle değişir. Cheryl, onun uzun süredir düşlediği aşkın vücut bulduğu insandır. Ancak Walter, büyüsünün bozulacağını düşündüğünden hislerini Cheryl'a açıklamakta tereddüt etmektedir. Bir yandan da derginin artık yalnızca internetten yayın yapacağı haberini alması, onu işini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya getirecektir. Derginin basılı yayın hayatına veda edeceği son sayısında çıkması planlanan önemli bir fotoğrafın yok olmasıyla işler karışır. Walter'ı ve Cheryl'ı akıl almaz olaylar ve sürpriz gelişmeler beklemektedir.”
-Beyazperde.com

THE BOOK THIEF / KİTAP HIRSIZI



Markus Zusak’ın aynı isimli kitabında uyarlanmış, II.Dünya Savaşı’nın anlatan bir film. Bu arkadaşımızın “Hiç” isimli kitabını okumuş ve de beğenmiştim. Tabi ki kafam kadar olan puntosu dışında. Her neyse, beğenmiştim ama sanırım ikinci kitabını okumaya yetecek kadar değilmiş. Çünkü kitapçıda gezerken birkaç kere elime almama rağmen okumayı düşünmedim. (Bunun nedenlerinden biri bu zaman zarfıyla ilgili çok fazla kitap okumuş ve film izlemiş olmam da olabilir tabi.) Filmi izledim ve beğendim. Olağanüstü olduğunu söyleyemem ama güzeldi. Son olarak; kitabı okumadığım için pişman değilim.

“Liesel Meminger, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da henüz dokuz yaşındayken bir ailenin manevi kızı olur. Çok sevdiği ailesi ve evlerinde kalan sığınmacı Max sayesinde okumayı öğrenen ve çok seven Liesel kitaplarla derin bir  bağ kurar. Max ve cesur Liesel için çevrelerinde dünyada yaşanan tüm kötülüklerden uzaklaşmanın tek yolu, kitapların ve kelimelerin ikisine sunduğu hayal dünyasıdır. Fakat bodrum katında saklanan Yahudi Max, sürekli diken üstündedir.”
-Beyazperde.com

Not: Burada bir yanlışlık yapılmış. Okumayı ona Max değil üvey babası öğretiyor. Kitaplarla arasındaki ilişkiyi başlatan da aslında o. Son olarak filmin bu ismi almasının nedeni kızın valinin evinden kitap çalması. Ya da ödünç alması diyelim. Bütün kitaplar yakıldığından ve vali de onu evinde istemediğinden bunu yapmak zorunda kalıyor.

GRAVITY / YERÇEKİMİ



Sanırım filmin tamamı yerçekimsiz ortamda yani uzayda çekilmiş olduğundan ismi bu. Filmin o kadar reklamı yapıldı kayıtsız kalmak imkânsız. Bununla birlikte o kadar övgüyü hak ettiğini düşünmüyorum. Filmin ilk yirmi dakikası falan sıkıntıdan patlayabilirdim. Babam gazete okudu bense kitap. Güya film izliyoruz. Neyse ki sonradan az buçuk hareket geldi de… Kötü değildi ama yine de hakkında söylenenlerin yarısını bile hak etmiyor.

“Dr. Ryan Stone (Sandra Bullock), Explorer uzay mekiğiyle birlikte ilk kez uzay görevine çıkan bir mühendistir. Seferdeki son görevi, deneyimli astronot Matt Kowalski (George Clooney) ve Shariff Dasari (Paul Sharma) ile birlikte, hasar gören Hubble Uzay Teleskobu'nu onarmaktır. Kowalski, giydiği itici ünite sayesinde teleskop çevresinde dolaşarak operasyonu gözlemler. Yaptıkları bu son uzay yürüyüşü sırasında, iletişimde oldukları Houston'daki kontrol merkezinden Rusların gönderdiği bir roketle kendi uydularını imha ettiğini, oluşan uzay enkazının zincirleme tepkimeler sonucunda büyüyerek, bulundukları bölgeye doğru geldiğini öğrenip; görevi acilen iptal edip, oradan ayrılmaları doğrultusunda emir alırlar. Houston ile iletişimlerinin kesilmesinden kısa bir süre sonra enkaz bulundukları bölgeye ulaşarak Dasari'nin ölümüne ve Explorer'ın paramparça olmasına sebep olur. Stone ile Kowalski bu olaydan sağ olarak kurtulmuş; ancak Stone, Kowalski'den uzaklaşarak uzay boşluğuna doğru savrulmuştur.”
-Vikipedi

GAME / OYUN


Bu filmi bir arkadaşımın tavsiyesiyle izledim. Kendini finalde inanılmaz şaşırdığını söylemişti. Ben pek şaşırmasam da bunun kişiden kişiye değişen bir şey olduğundan eminim. Sıkı bir kurgusunun olduğunu inkâr edemem. Aksiyon konusunda eksiklik hissetmeyeceğinize dair teminat da verebilirim. 97 yapımı olmasına rağmen hiç de öyle görünmüyordu. Oyunculuğu da takdir etmeden geçemeyeceğim.

“Nicholas Von Orton, bütün yatırımlarının kontrolünü ve ilişkilerini elinde tutmaya alışık, zeki, kurnaz ve başarılı çok zengin bir dolar milyoneri iş adamıdır. Ancak Orton'un bu düzenli yaşamı, sorumsuz fakat etkileyici küçük kardeşi Conrad'ın ona verdiği beklenmedik bir doğum günü hediyesiyle kökünden değişikliğe uğrar. Nicholas oyuna başlarken ortada çok büyük bir ödül olduğunu farkeder ancak bu esrarengiz oyunun kuralları ve amacı hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Nicholas başına geldiği ve karşılaştığı olaylardan, aksiliklerden hangisinin gerçek ve hangisinin oyunun bir parçası olduğunu da anlayamaz. Önüne çıkan insanlar hatta taksi şoförü bile onu öldürmeye kalkar, canını zor kurtarır. Bundan sonra Nicholas bir paranoyak gibi yaşamakla beraber karşısına çıkan ve ona yardımcı olmak isteyen genç, güzel ve alımlı Christine'nin bile kendisini öldürmek istemesinden şüphelenir.”
-Vikipedi

THE WARRIORS WAY / SAVAŞÇININ YOLU



Açıkçası bu filmle ilgili olarak ne diyeceğimi ne düşüneceğimi bilmiyorum. Cidden… Sıradışı olduğu kesin. Babam filmi kendi başına izliyordu ben ona sonradan katıldım. Başroldeki adam kesinlikle Koreli olmalıydı ama babam Japon olduğu konusunda ısrar etti. (Babam Uzakdoğu filmlerini cidden seviyor. Benden önce o istiyor.) Ben de babama karşı koymadım çünkü çekikleri ayırt etme konusunda gerçekten kötüyüm. (Gerçi son zamanlarda daha iyi olduğumu düşünüyorum.) Film sonrasında isme bakınca bir de ne göreyim? Bizim Jonghyun’un abucisi, A Gentleman’s Dignity’nin efendisi Jang Dong Gun. Durdum ve Koreli netizenler gibi şöyle dedim: “Vaaah o gerçekten böyle ulaşılmaz bir seviyede.”

Mesele bunun bir Holywood filmi olması değil. Mesele şu ki film Yüzüklerin Efendisi’nin yapımcılarına aitmiş. Bütün bu şaşkınlığım, kararsızlığım ve düşüneceğimi bilemememin nedeni bu olabilir. Yine de oturup bu filmden bahsettiğime göre sanırım içten içe iyi olduğunu düşünüyorum. Ama beğenmeyenler çıkacaktır şüphesiz. Renkli ve akıcı bir film değil bu yüzden izlemek cesaret gerektirir. Ama bir şekilde… Etkileyici.

“19. yüzyılda, hayatı boyunca dünyanın en iyi kılıç ustası ve en korkunç savaşçısı olması için eğitilen Yang adında bir savaşçıya, bir düşman klanında hayatta kalan son kişi olan bir bebeği öldürmesi emri verilir. Yang, aldığı bu görevi yerine getiremez. Bebeği de alıp Amerika'nın batısında bir kasabaya yerleşir. Fakat tüm çabasına rağmen düşman Yang'ın izini bulmuştur. Bebeği koruması için tek çaresi savaşmaktır... Bu savaşta ona kasabada tanıştığı Ron ve Lynee de yardım edecektir.”
-Beyazperde.com

ALL IS LOST / SONA DOĞRU



Siz de çeviriyi görünce şok oldunuz değil mi? Aslında bu filmin olayı hakkında ciddi şüphelerim var.  Çünkü, nasıl desem, senaryo çok bilindik. Ve tek bir oyuncumuz var. Babası kovboy filmleri izlerken ona eşlik edenler tanıyacaktır; Robert Redford. Bununla ilgili bir uyarım var, filmi babanızla izlerseniz “Sen de yaşlandın demek Rob,” türünden replikler duymanız olası.^^ Bu filmi diğerlerinden ayıran özelliği bence gerçeklik konusunda daha makul olması. Bilirsiniz, denizin ortasında tek başına kalmış bir adamın hayatta kalması çok da mantıklı gelmiyor. Görsel olarak hoş manzaralar sunduğu için iyiydi. Ve bir de unutmadan kaç yaşında, nerede ve nasıl olduğunuzun bir önemi yok. Yaşama isteği asla sona ermiyor. Bazen öyle olduğunu düşünsek bile…

“Hint Okyanusu'nda tek başına gezinti yapan bir adam, yatının bir gemi konteynırına çarpması üzerine bilincini kaybeder. Uyandığında bilinci yerinde değildir ve kazayı yavaş yavaş hatırlamaya başlar. Telsiz, radyo ve navigasyon ekipmanını kaybetmiştir ve vahşi bir fırtınanın tam ortasında kalmıştır. Teknik donanımları olmadan bir hiç olan adam direnişi ve tecrübeli denizcilik geçmişi sayesinde hayatta kalacağına inanmaktadır. Okyanusun ve dalgalarının sesine kulak verir ve planlarını bu dalgalara göre yaparak yakınlarından bir geminin geçmesini dilemeye başlar. Ancak bu direniş hali zannettiği kadar kolay olmayacaktır. Zira okyanus son derece tehlikeli köpekbalıklarıyla doluyken doğal kaynakları da tükenmek üzeredir.”
-Vikipedi

*** 


Eveeet, şimdilik bu kadar. Sizin tavsiye edeceğiniz bir film var mı?


8 yorum:

  1. Sadece bir tanesini izlemişim 12 Monkey. Çok küçükken izleyip bu ne saçma film demiştim yıllar sonra filmi anlamadığım acı gerçeğiyle yüzleşince tekrardan izlenecekler arasına ekledim :D İlk iki filmi de hiç duymamıştım o kadar beğendiysen izlemekte fayda var bu ara Jang Dong Gun'un böyle bir filmi mi varmış yav hemen bakayım :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oldukça normal bir tepki vermişsin :D Bu yaşımda ben bile çok normal olduğunu söyleyemem. :D
      Evet, neredeyse hiç bilinmeyen filmler ama gerçekten harikalardı.
      Şaşırtıcı değil mi? Adam neler yapmış haberimiz yok :D

      Sil
  2. ilk iki filmi izlemedim. izlerim. redfordunkini de izlemedim. izlerim. benim film seçkilerime baksana. 13 seçki oldu hepsi yeni. ayrıca tonla yeni film yazım var. ordan seç işte. özellikle 4 puanlara bak bence. mittyi de yeni izledim. yazcam bugünlerde. yeni izlediğim keyifli bir film var baj. lars and the real girl. ya her gece 3-4 film izliyom. listelerimde var bissürü. :)) bi de sana bi ödül verdim kii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, film yazılarına bakıyorum, bir dahaki film saatinde oradan seçerim artık :D
      Gerçekten mi? Çok teşekkür ederiiiim ^_^

      Sil
  3. Şu aralar kaliteli bir film bulamıyordum.12 Maymun'un konusu ilgimi çekti,uygun bir zamanda izleyeceğim inşallah.Ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sıkı filmdir, psikoloji bölümlerinde izletilen bir film, teşekkür ederim :')

      Sil
  4. mandarini çok sevdim izleyip deeeeee :) seni görmek ne güzeeel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. cidden ççok güzel film, hala herkese öneriyorum.

      Sil