Pazar, Ekim 02, 2016

insancıklar ve şarkılar


uyarı: kronolojik sıra gözetilmemiştir.

***

hatırlıyorum da ben gençken
pazar sabahı kötü hissederdim
artık bunu yapmak istemiyorum

karışık kafamla bir çizgide dururken
pazar sabahı yoluna koyardım
artık bunu yapmak istemiyorum

haftada bir gün, yanağımızı çevirdik
haftada bir gün, yanağımızı çevirdik
ah nasıl diz çökerdik, ah çok da sessizdik 
herhangi bir aydınlık orada hiç olmadı 
umurumda değil, tam orada olmadı

artık bunu yapmak istemiyorum
artık bunu görmek istemiyorum
pazar sabahı
pazar sabahı


taksimden dönerken metroya binince oturmak için iki seçeneğim vardı. bir kızın ve uzun saçlı, şort, spor ayakkabı giyinmiş bir gencin arasıyla bir de yaşlı bir amcayla biraz serseri görünümlü iki arkadaşın arası. ben de ilk kısmın daha iyi olacağına kanaat getirip oturdum. gelin görün ki bir sonraki durakta inenlerin yerine bir kız bindi, bu kız o iki arkadaşın yanına oturunca bir tanesi arkadaşına doğru kaydı. bizim spor giyimli gençse ayağını bacağının üstüne koyarak neredeyse ayakkabısını ağzıma sokacak kadar yayıldı. yanımdaki kızı rahatsız etmek istemesem de ona doğru hafif kayışlar yapmadan edemedim, bizimki ise başka dünyalarda geziniyordu. dedim ki sen misin insanları dış görünüşlerine göre yargılayan, ye bu ayağı, oh olsun!


istiklalde yolun ortasına doğru "ey canan, ehueehueheuehe" diye bağırıp gülen adam.


dalgınlıkla markette önünü kapattığım, hiçbir şey söylemeden bekleyen ama nefesini ensemde hissedeceğim kadar sokulan kadın. sıçrayarak "çok özür dilerim" dedim, kadın ve kasadaki kadın güldüler. (kahkaha attılar demek daha doğru olacak) eve gidene kadar bu nasıl bir fantazi acaba diye düşündüm.


kitabevinde kasadaki çocuğa almak istediğim dergiyi uzattım. aldı ekine baktı, yüzünde bir tebessümle oranın sahibi olduğunu bildiğim adama gösterdi "çok güzeeeeel" derken öyle masum bir heyecana sahipti ki ne desem ne yapsam bilemedim. üstelik bir de bana dönüp "gördünüz mü?" demesin mi? yani dergiyi almışım, kasaya getirmişim, kör değilimdir herhalde. (ek, dergiden büyüktü.) ama çocuk bana öyle bir mutlulukla baktı ki hafifçe gülümseyerek başımı salladım. yaşlı adam dergi hakkında konuşurken çocuğun (yahu çocuk diyorsam benden yaşlı) suratında aynı mesut ifade vardı. dışarı çıktıktan sonra hayli güldüm, o saflığı çok güzeldi.


sahilde yürürken bir tane suriyeli çocuk yanımıza geldi, para isteyince ona leblebi verdik. o sırada diğeri gelip tutturmaz mı "bana palamut alın," biz ona da leblebi vermek isteyince almadı, "ben palamut istiyorum, bana palamut al," dedi.


her zaman gittiğimiz kafeye girdik, teras çok doluydu, biz merdivenlere yönelince garsonlardan biri gülerek "beğenmediniz mi?" dedi, tam açıklama yapacakken "siz her zaman geliyorsunuz," dedi. sonra aşağı indik, her zaman geliyorsunuz, bu sefer de başkaları gelsin mi demek istemişti? istediğimiz sütlü kahve normal kahve olarak gelince bir anda durum anlaşılmaz bir krize dönüştü, yenisini getiren garson defalarca özür diledi, önemli olmadığını anlatmaya çalışsak da suçluluk duygusundan kurtaramadık. bu işin neden böyle devlet meselesine dönüştüğü bir muamma, yalnızca bir kahve?


paterson ve salesman'e bilet alamadım. hayat üzücü. swiss army man'e de alamadım ama o olmasa da olurdu. biletix gişesine gitmeden hangi filmlerin tükendiğini zaten biliyordum ama adam "hepsi bitti" deyip durdu. ben film isimlerini ve seansları söyledikçe "ha varmış, ha bu da varmış" diye diye sekiz biletimi verdi. adama kalsa en başta "hepsi bitti, gitsene oğlum" diyecekti.


mithad selim bey daha yazmayacağını söyledi. daha doğrusu bloga. yazmadan duramaz alışmış insan biliyorum. bir kaç kağıt parçası bulursa ya da bir başka şey belki, dönmez. ama ben döneceğine inanıyorum. zaten hepimiz aynı şeyleri sayıklıyoruz, sokrates "evet bu benim," diyor, "aynı yerde aynı şey hakkında aynı şeyleri söyleyenim."  


13 yorum:

  1. Alamadığımız biletler ve gişe sıralarında çalışanların ifadesi başlıklı bir ağıt yakalım. Sonra da durup üzüldüğümüz hallerimize acıyıp tekrar bir daha ağlayalım.

    Hayat çok karıştı, şarkılar yine bir harika, metrolar hep insan ol(a)mama halleriyle dopdolu.

    YanıtlaSil
  2. Keske oda arkadasim olsan (yurdundan bildirdi)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hahahah sanırım biraz sıkıntılı bir oda arkadaşın var yoksa beni bir alternatif olarak düşünmen normal değil :D

      Sil
    2. Yoo iyiler ama sende ol isterdim :D icimden geldi bi an

      Sil
    3. çok teşekkür ederim o zaman, ne güzel bir talep

      Sil
  3. Yine uzuuun bir aradan sonra çok sevgili Paul'a yorum yazıyorum. Kaç kez yazmak isteyip şimdi zamanı değil diyerek geciktirdim ama muhtemelen yine zamansız bir yorum olacak. Zaten sana genelde son yazılarını okuyup fark etmeden şöyle ortaya karışık bir yorum yapıyorum, birazcık daha dürüst olursam da seninle kendi içimden geldiği gibi buradan konuşuyorum diyelim. Bak yine aynı şeyi yaptım, her neyse.

    Yargıları ne yapmalı Paul? Metrodaki kadar açık renkli olmayanları ama, koyu renkli yargılar. İnsanlara kırık bir aynadan bakıp tanıdığını sananlar her yerde, ondan daha ilginç olanı ise hiç görmeden yapılan yargılar. Gözler kalbin aynasıymış ya hani gözler bile yargılara engel olamazken, görmeden yapılanların varlığı seni de ürkütmüyor mu? Sanki birileri içimizdeki sevgiyi pipetle içine çekiyor, neden pipet ben de bilmiyorum ama plastik bir pipet şu an çok ilkel geldiği için böyle yazmak geldi içimden. Mesela bunları yazarken acaba beni yanlış anlar mı diye en az beş kez düşündüm, düşünmeye zorlandım. Yargıların boyunduruğundan kurtulabilir miyiz bilmiyorum ama keşke daha az üzse.

    Kitabevinde karşılaştığın çocuğu görmeyi çok istedim. Güzel şeyler görünce gün, hafta güzelleşiyor. Okuduğum kitabı da yeni bitirdim, kendimce bir kitabevine gidip ben de mutluluk şansı deneyeceğim. Bakalım nasıl olacak? :)

    İnsanların benden özür dilemesini sevmiyorum, kafelerdeki bu devlet meselesi haline gelen olayları ise hiç sevmiyorum. Sırf bu yüzden de her zaman servisimi kendim toplayıp gelen kişinin direkt alabileceği bir hale getirmeye çalışıyorum. Çoğu arkadaşım işsiz olduğumu söylese de bence masaya gelen görevli arkadaş beni seviyor. :D Ben de herkesi seviyorum, bazen de herkesi sevmiyorum. Tünelin ucundaki saçmalama ışığını sen de gördün değil mi, hemen susuyorum. :D

    Başa dönüp ne yazdığımı okumadan Anonim profili seçip yollayayım yorumu, özlemişim bak sana yazmayı. :)

    Kendine iyi bak P!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. neden zamanı olmasın? neden olmadığını düşünüyorsun? belki de zamanlama meselesi konusuna eğilmem gerek, pek iyi olmadığımı hissediyorum. zaten içinden geldiği gibi içinden gelen üslupla konuş, konuş ki zaten bütün gün içine hapsolduğumuz sınırlardan azıcık aşalım.

      beni en çok kıran bana yakın insanların yargıları oluyor. hani artık birbirinizi tanıdığınızı düşündüğün bir anda gelen bir yargı, pipet işte o zaman içime giriyor. yanlış anlamak sonra, sürekli olan bir şey, sürekli bunun korkusuyla yaşıyoruz biz de sonra yanlış anlamaya devam ediyoruz, belki de anlatmaya. kurtulmak mümkün değil sanırım ama arada bir başımı perdenin arkasına uzatabilsek. güzel olurdu.

      ilkokuldan beri kitabevlerine sık sık gitmeme karşın bu tarz güzellikler çok nadiren gerçekleşiyor. çoğu zaman yalnızca kitaplar mutlu ediyor.

      elimize yapışmıyor ya toparlamak, ben de öyle yapıyorum. orada çalışan insanlar ve ben, tamamen aynıyız. tamamen. bunu anlamak neden zor?

      okumamakla iyi ediyorsun, ben de okumuyorum. yoksa bin türlü şey, yine yaz uzun aralar veriyorsun, endişeleniyorum


      Sil
    2. Neden zamanı olmasın, neden olmadığını düşünüyorsun demişsin. Sorunun cevabını biliyorum diyemem, sanki kendimle alakalı kısır bir döngü gibi bir şey bu zaman.

      Eskiden çok yazardım, çok kişinin bildiği yazılardı. Sonra kelimeler azaldı, anlamları arttı, kişiler ise azaldı. Yazılar giderek sadeleşti, belki de ben azaldıkça onlar da azaldı.

      Sonra yazamadım, iki yıl veya daha uzun. Sorun bendeydi, bu bir sorun mu diye düşünmedim nedense. İnsan nefes almadan yaşayamıyorsa ben de yazmalıydım, değil mi? Sonra fark ettim işte, kimse yoktu. Kelimeler yoktu, okuyacak kişi vardı da anlayacak yoktu. Yazmak benim için sessiz bir çığlıktı, anlaşılmak isteğiydi.

      İnsan söyleyecek sözü kalmadığında değil de, anlayacak kimse kalmadığında susuyormuş. Benim anlatacak kimsem yoktu, anlayacağına inandığım.

      İki yılın ardından kimsenin okumadığı yazılarım oldu, hepsi için de yukarıda bahsettiğin sınırlar içerisinde ufalanmam gerekti. Bazen defterin başına oturur, beklerim. Sonra gerisin geri kalkarım, dengesiz ruh halimden kaynaklı bu şeye kendimce şık bir kıyafet de giydirmiş olabilirim pek tabi.

      Sana yazmak beni hem eğlendiriyor, hem de anlaşıldığımı hissediyor gibiyim. En azından beni anlamaya çalışacağına eminim. Bazen bloğunu açıyorum, okuyorum ve boş boş bakıp çıkıyorum. :D Bazen de uzun bir süre bakamadığım oluyor ama senin de yazmadığın zamanlar oluyor. Biraz daha utanmasam paragrafın sonu seninle kendimce bir tartışmaya girmişken bitecek galiba.

      Zamanı tanımlamaya çalışacaktım, beceremedim. Zaten keskin bir tanımlamaya sahip zaman mı olur be Paul?

      Dünyamıza pipet kavramını sokan insanlar seni üzdüğünde tüm pipetlerin sonunu hatırla P. Elbet bir gün hepsi eciş bücüş bir şey olacak. :D

      Sevgiyle kalman, kocaman gülümsen ve ardından insanları dehşete düşüren kahkahlar atman dileğiyle! :)

      Sil
    3. ben çoğu zaman bu konuda, doğru zamanlama, felaket olduğumu düşünüyorum.

      ama ne için yazıyoruz? kendi kendime yazıyorum çoğu zaman, bazen buraya. kendi kendimi mi anlamaya çalışıyorum, bir gün bir başkası okuyacak ve beni anlayacak diye mi bekliyorum? emin değilim. ama insan eğer okuyanlar anlamayacaksa -benim düşündüğüm biçimde anlamayacaksa- hiç kimse okumasın diye düşünüyor sanırım.

      ben de bazen word dosyasını açarım, orada öylece durur, boş bir sayfa ya da bir cümle saatlerce bekler, bazen bir iki gün. hiçbir şey, öylece kalır.

      elbette seni anlıyorum diyemez, anlıyorum diyenlerin de anladığını sanmıyorum. seni ya da beni ya da bir başkasını. aynı karaktere sahip olmadığımız, tecrübelerle yoğrulmadığıımız sürece mümkün değil. ama evet yorumunu dört beş defa okuyorum, düşünüyorum. gerçekten ne demek istediğini anlamaya çalışıyorum. tuhaf, düşünsel altyapısı değil belki ama duyguyu hissediyorum.

      ner var ki pipetler ezilse bile erol evgin dediği gibi herkes bir şeyler alıp götürmüş oluyor, kimii umutlarımıııı kimii inançlarımııııı kimiii en güzel duygularımııı

      teşekkür ederim güzel dileklerin için, en güzel duygularınla kal :')

      Sil
  4. Merhaba, Blog Atlası'nda blog sayfanızdan kısaca bahsettim. Bilgi vermek istedim. Bu adresten ulaşabilirsiniz: http://blog-atlasi.blogspot.com.tr/2016/10/arrakis.html

    Kolay gelsin.

    YanıtlaSil
  5. bende somon istiyorum tütsülenmiş olsun

    YanıtlaSil