Çarşamba, Ocak 15, 2014

Macar: Tefrika-i Müteferrika


"Bana artık çok gerilerdeymiş gibi gelen çömezlik dönemimizin zorlu anlarında Rahip Istvan, 'Kader gemisinin rotasını tam olarak kendiniz belirleyemeseniz de en azından hayat denizinin dalgaları arasında savrulurken sarılacağınız bir dümen vardır,' derdi. Zamanında, dara düşmüş yüreğimizin cesaret ocağını alevlendiren bu cümleyle şimdilerde avunmam mümkün değil. Bence kader gemimizin rotası daha biz yeryüzüne gelmeden önce çiziliyor, elimize verilen dümense çark-ı felekle kıyaslanamayacak kadar beyhûde bir oyuncak; ama yine de hikâyemizin anlatılmaya değerliliğinden en küçük bir kuşkum olsa, 'Şu dünyada zaten anlatılmamış ne var, eninde sonunda herkes, her şey birbirine benzer, tıpkı bizim gibi,' der ve kalemi elime bile almazdım..."

Editörün yazısı:
1600'lü yılların sonları. Kolozsvarlı bir genç, Avrupa'daki güç savaşlarının sert esen rüzgârıyla doğduğu topraklardan koparılarak içinden deniz geçen şehre kadar sürükleniyor. Günbegün değişen şartlar ve yaşanılan onca acı ve yoksunluğa rağmen içinde büyüttüğü hayalini ise hiç kaybetmiyor; düşünülen ve yazıya dökülenleri kâğıda basabilmek... Altıncı romanı olan Macar'la Solmaz Kâmuran, bu kez okurlarını hayalle gerçeğin dansettiği bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.

Etkileyici bir kurgu ve kıvrak bir dille anlattığı bu yolculukta; kimi zaman on sekizinci yüzyıl Orta Avrupa'sının şehirlerinde dolaşacak, savaş meydanlarının dehşetiyle sarsılacak, bir sarı bukle eski bir aşk şiirindeki “cim” harfini hatırınıza getirecek ve hüzünleneceksiniz. Kimi zaman içinden deniz geçen şehrin Galata'sında dik yokuşları tırmanacak, Haliç'te bir kayık gezintisi yaparken dönemin İstanbul'unun atmosferini soluyacaksınız. Sonra günümüze dönüp Budapeşte'nin parklarında soluklanıp Moskova'nın ara sokaklarında bir eskici dükkânında tozlu raflarda çoktan unutulmuş hayat hikâyelerine can vereceksiniz. İstanbul'da ise heyecanı ve aşkı yakalayacaksınız. 

Macar, İbrahim Müteferrika ekseninde içsel bir yolculuğun iz bırakacak anlatımı...

Yazarın son kitabı olan Macar, “Tefrika-i Müteferrika” alt başlığı ile bize kısa ama anlamlı bir özet geçmiş oluyor. Önümüze matbaayı Anadolu'ya getiren adamın tefrikasını koyuyor.

Romanda iç içe geçmiş iki farklı olay örgüsü var. İlki Onella isimli Macar bir Türkolog’un kızının bir eskiciden aldığı el yazması bir defteri bulmasıyla başlıyor. Ve sonra siz de Onella ile birlikte bu defteri okumaya başlıyorsunuz. İşte burada da ikinci olay örgüsü araya giriyor. Birden buraya kadar anlatılan ne varsa unutuyor, 16.yüzyılın sonu, 17.yüzyılın başında yaşayan bir gencin günlüğünü okumaya başlıyorsunuz. Ama kim bilir? Belki de sanıldığı kadar günlük değildir…

İbrahim Müteferrika’nın hayatı da oldukça derin yansıtılmış. Olaylar tarihi belgeler üzerinden gidilerek kurgulanmış, böylece daha inandırıcı ve daha etkileyici olmuş. Zaman zaman dönemin tarihini anlattığı bölümlerin uzun ve tekdüze olması bazı okuyucuları sıkacak olsa da, ilgililer için gayet akıcı geçecektir. Üslubunu zaman zaman çeşitli sanatlarla süsleyen yazar, bu konuda aşırıya kaçmamış ve romana edebi bir nitelik katarken, okurun hevesini de kaçırmamıştır. Ayrıca Katolik kilisesi, Ünitaryenlik ve Mevleviliği konu ederek dini bir derinlik katmayı da başarmış.

Geçenlerde şeyhime “Şeriat nedir, tarikat nedir, hakikat nedir?” diye sordum. Bana şöyle cevap verdi, ‘Şeriat, bu senindir, o benim; tarikat, hem senindir hem benim; hakikat, ne senindir ne benim.” “Ya Marifet?” dedim. Gözlerimin içine baktı, gülümsedi. “Yaratılanda Yaratan’ı görmektir.” Dedi. Bunların çocukken rahip İstvan’ın bize söylediklerinden farkı yoktu, sırtımı duvara yasladım, kendimi neyin tatlı sesine bıraktım. Her ne kadara bana “dönme” deseler de ben hak yolundan hiç ayrılmamıştım.

Oldukça uzun bir yaşam sürmüş olan İbrahim, gerçekten de tarihin en hareketli dönemlerinden birini yaşamış ve defterinde tarihi olayları objektif bir şekilde masaya yatırmış. Üstelik hayatındaki 76 yılı yazdığı bu defterin de kendine ait bir hikâyesi de var. Solmaz Kamuran, hiç beklenmedik bir anda insanı ters köşeye yatırıveriyor. Ve işin en ilginç yanı, bu kısımda İbrahim de sizin kadar şaşkın… Defter bittikten sonra bir önceki hikâyeye dönmekte ufak bir zorluk yaşıyorsunuz. Bir yandan da aklınızda “Şimdi ne olacak?” sorusu... Onella, eski bir arkadaşı(!) ile birlikte defteri incelemeye başlıyor ve bu süreçte sizin de aklınıza takılan bazı sorular cevabını buluyor.


Kolozsvar’da başlayan Balkan turu İstanbul’da sona eriyor. Dönemin siyasi ve sosyal zihniyetini de öyle güzel yansıtmış ki kendinizi o döneme ait hissediyorsunuz. Bütün bunlarla birlikte İbrahim’in duygusal derinliğini, yaşadıklarının ruhu üzerindeki etkilerini en ince ayrıntısına kadar da öğreniyorsunuz.

Şeyhimin dediği gibi “Hayat bir nehirde karşıdan karşıya geçmeye benzer, yola çıktığında varacağın kıyı uzaklardadır, oraya yaklaştığındaysa ayrıldığın kıyı… Ama işin özü, bu yolculuğun sana ve senin ona kattığın manada saklı…”


Tarih derslerinde hep merak etmiştim; Avusturya ve Osmanlı bunları yaparken arada kalan Macaristan ne yapıyor? Macarlar ne hissediyor? Bu kitap bir nevi sorularımın cevabıydı…


NOT: Kitabı bana veren hocama da kendi profu ödev olarak vermiş. Sorarsa 50 puanlık bir soru olacakmış. “Okumadım.” Dedi. “Hem de zor bir hocaydı. Affetmezdi. Ama sormadı da, iyi yırtmıştım.” Sonra güldü. Ben de “İyi risk almışsınız.” Dedim. Aynı riski almak aklımdan geçse de kitabı yarım bırakmaya gönlüm elvermedi. :D

NOT 2: Yazarın en ünlü kitabı Kiraze olsa da konusu itibariyle daha çok ilgimi çeken “Minta” kitabını listeme yazdım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder