Pazar, Şubat 15, 2015

Acayip Bir 14 Şubat


Benim ne kadar bahtsız bir kişi olduğum yakın ilişki kurduğum herkes tarafından onaylanmakta. Zira yakınımda bulundukları için kendileri de bu bahtsızlıktan tam teşekküllü bir etkilenme yaşıyorlar.

Şimdi anlatacağım olayları okurken benim dolmuşta parayı arkadaşına uzattıran, tek başına marketten bir şey alırken çok zorlanan, kaybolup saatlerce yürümesine rağmen yine de kimseye yol sormayacak kadar çekingen biri olduğumu göz önünde bulundurun.

Bir sevgililer gününde, herkes Grinin Elli Tonu’na giderken ben de benim gibi yüzlerce YGS öğrencisi gibi MEB’in yaptığı denemeye görmek üzere şehirdeki üniversitenin yolunu tuttum. -Yanlış anlaşılmasın Grinin Elli Tonundan hiç hazzetmem de herkes gitti ya filme o yüzden diyorum- Sınava Peyzaj Mimarlığında girecektim ve PM fakültesinin nerede olduğuna dair en ufak bir fikre sahip değildim. Yine de elbet buluruz bir yol, ne de olsa babam götürüyor rahatlığıyla salmıştım. Gerginliğimi HOT’nin neşeli şarkılarını dinleyerek gidermeye çalışıyordum.

Üniversiteye geldiğimizde feci bir trafik olduğunu gördük. Metrelerce uzanan bir arbaa kuyruğu, babam baktı olmayacak, yürüsen daha çabuk gidersin dedi ve ben de ona hak verip arabadan indim. Ancak fakültenin nerede olduğunu hala bilmiyordum ve kimseye soramazdım! Ben de yürümeye başladım, elbet bir tabele görecektim. Ama bir yol ayrımına geldiğimde çok kararsız kaldım. Nereden gitmeliydim? Sonra birden kafamda bir şimşek çaktı, yengem Peyzaj okumuştu!!!

Hemen telefona sarıldım, eskiden orman fakültesinde olduğunu ama sonra yeni bir bina yapıldığını söyledi. Bütün bölümleri geçeceksin, bayağı bir yürümen gerecek dedi. Ben de tabana kuvvet tabi. Meğersem en sonun da nirvanasındaymuş. Üniversitenin büyüklüğü şaka değildi kesinlikle. Daha önce gelmiştim matematik sempozyumu için ama o sırada sadece ilk yarısını gezmiştim. Bir yandan da Go HOT! Dinliyorum, “Go Kangta, Go Heejun, Go Tony, Go Woohyuk, Go Jaewon, Go Paul!!!” diye kendime güya gaz veriyorum. Neyse ki buldum ama nefes nefese kalmışım ölüyorum.  

Girişte çantamızı bıraktırdılar ve hangi okuldan olduğumuzu sordular. Ben bir tırstım tabi, kimseye sormamışken bana niye soruyorsun hanım teyzeeee? Derken salona girdim, 14 yazıyor elimdeki kağıtta oturma numarası olarak ama ne masalarda bir numara var ne sandalyelerde. Ve bu sırada fark ettiğim bir başka şey sınıftaki tek kız olduğumdu. Pardon? Şaka mı bu? İkinci bir şaka ise gözetmenden geldi, “yerin burası” dedi ve gösterdiği yerin tahtayla arasındaki mesafe iyi ihtimalle yarım metreydi.

Son altı yılımı en arkada oturarak geçirmiş, arkasını duvara vermediği sürece paronayak gibi sürekli etrafa endişeli bakışlar atan bir “ön-fobik”tim ben. Bir de hep gülerek derdim ki “Bir de sınavda beni en öne oturtuyorlarmış hahah” Yahu, sınıfta oturacak 40 farklı yer var ve ben en öne mi düştüm gerçekten? Ama yapacak bir şey yok gittim oturdum, biraz geç geldiğim için optikler ve kalemler dağıtılmıştı. Ben, yani çekingenlikte sınır tanımayan ben, yarım ağız hepsini kendim istemek durumunda kaldım. Ama biter mi? Bitmez. Adam TC kimliğimi –güya örnek veriyor, sanki bu insanlar bilmiyorlar kimlik nedir- herkese gösterdikten sonra kitapçıklar dağıtılma vakti geldiğinde ise ben, yani en önde oturan ben, elbette kitapçık dağıtan kişi olacaktım.

Derken çok şükür sınava başladık, hemen herkes çok kolay olduğu konusunda hemfikir çünkü gerçekten çok kolaydı. O kadar zamanım vardı ki soru aralarında kendi kendime masamı temizledim, düzenledim falan. Dahası tekerlekli sandalyenin  büyüsüne kapılıp, soruları çözerken bir oraya bir buraya kaydım durdum. Çünkü normalde de ben sabit duramayan, 40 dakikalık ders boyunca 40 defa pozisyon değişen bir insanım. Eh altıma tekerlekli sandalye verirseniz olacağı bu. Allah’tan kimse kızmadı “ne yapıyorsun rahat dur” diye. Ama bu sandalye işini bir kenara koyacak olursak o iki tane gözetmen bütün sınav boyu yanımda durup fısır fısır konuştular konuştular konuştular… Onları yok saydım yok saymasına ama ayıp be!

Derken sınavdan çıktık ve ben bütün o yolu geri dönerken inandım ki sınava harbiden 2 milyon kişi giriyormuş. Bu kadar çok insan var olabilirmiş yani. İnandım, valla.Ve dedim ki gerçek sınavda da en fazla bu kadar aksilik olabilir o yüzden endişelenmeyi bırakmalıyım.

Turşuyu bulmamı sağlayan kutsal heykeller :D

Bizim bütün okul oradaydı, adım başı biriyle karşılaşıp iki muhabbetin belini kırıp sonunda üniversitenin girişinde Turşu ile buluştuk. O kalabalıkta kolay olmadı tabi ama. Sonra birlikte AVM’ye gittik. Turşu yemek yiyecekti, dedim dur ben de bir milkshake içeyim. Hayır nereden dediysem? Üç kasalı bir işletmenin üçüncü kasasında bekliyoruz. Bekliyoruz. Bekliyoruz. Ve bekliyoruz. Kimse bizi iplemiyor. 15 dakikanın sonunda biz öksürmeye başladık falan ama hala tık yok. Bu sırada Turşu gülerek “Bir de bu kasa kapalıymış” dedi ve cümlesi biter bitmez kasada “Bu kasa kapalıdır” yazdı. Biz tabi ağır şoka girip, bir süre kendimize güldükten sonra ikinci kasanın kuyruğunda yer aldık, bir o kadar daha beklememize rağmen hala bir kişi bile ilerlememişti ve ben artık fenalık geçirecektim.

Gıcıklık olsun diye rakip işletmeye gittik ve yine üçüncü kasanın önünde beklemeye başladık. Biraz bekledikten sonra Turşu gülerek “Bir de bu da kapalı çıkıyormuş” dedi. Ben de güldüm, sonra ne yazıyor diye kasaya baktığımda “Bir sonraki kasaya gidiniz” yazısını okuyunca gülümsemem dudaklarımda dondu tabi. Turşu erken fark ettiğimizi söyleyip teselli bulsa da ben bir süre bunun şokuyla yaşadım sanırsam. :D

Masada otururken Turşu "Aaa bugün 14 Şubat." dedi. Ben "Hayır, 15." diye ısrar ettimse de gerçekten 14 Şubat olduğunu görünce "Turşu... Pardon ama biz burada ne yapıyoruz?" dedim. İşin garip yani cidden hiçbir şey yapmıyorduk.

Vizyonda bize hitap eden film bulamadıktan sonra soda krizimden dolayı markete indik, sırada beklerken kasanın hemen yanında, gayet güzel bir şekilde ambalajlanmış ufak kutular vardı. Ben bunların ne olduğunu anlamak için uzun uzun incelerken önümüzdeki kişinin sayamayacağım kadar çok kutu bebek maması aldığını görünce huuuuuu-huuuuuu yaptım sessizce. Sonra dönüp yien az önceki kutulara bakmaya devam ettim ama bir türlü ne olduğunu anlayamıyordum. Sonra birden kutunun üzerinde erkekliği simgeleyen ikon gözüme çarptı ve sloganı okudum: “Zevki korur.”

O an kafamda şimşekler çaktı ve iki saattir baktığım şeyin prezarvatif olduğunu anladım. Az önceki huuu-huuu’mu da düşünürsek ne kadar yerin dibine girdiğimi tahmin edersiniz. Sıradan çıkar çıkmaz Turşuya doğru hönkürdüm “ya niye uyarmıyorsun beni?!!!” diye. Dedi ki “Şimdi bakma desem daha çok soracaksın niye neden diye iyice rezil edeceksin bizi.” Valla haklıydı, harbiden yüz tane soru sorardım. “Resmen rezil olduk, kasadaki adam da erkekti yani, kız olsa hadi gam yemeyeceğim.” Diye de ekledi, haklıydı ama anlamadım işte ne yapayım? Akşam eve gidince anneme anlattım, bayağı güldü, Allah seni iyi etsin falan dedi ama tabi rezil olan bendim nasılsa.

Sonra AVM’den çıkıp kitapçıya giderken, Turşu bir anısını anlatıyordu. Bir akrabasının o telefonla konuşurken köpeği onun üzerine salmasıyla alakalı ve kendisi karıncadan bile korkar, öyle biri. O köpekten bahsederken bir arabanın arkasından zınk diye büyükçe bir köpek çıkmasın mı? Tabi kalbi bir iki tekledi bunun korkudan. Ben de dedim ki “Yahu mecaz falan değil bu atasözü, bildiğin iti an çomağı hazırla işte.”

Sonra biraz daha ilerledik bir de görelim, yerlerde bir sürü dolar var. Kimse gerçek olduğunu  düşünmüyor ama kimse gözünü yerden de alamıyor hani. Turşu dedi ki “Gözüm yolda kaldı resmen.” Sonra gülüp “Valla bu da mecaz değil,” diye ekledi. Amcalardan biri “merak ettim nasıl yapmışlar bu gavur parasını” ayağına yatıp, yerdeki parayı aldı. Sonra bir grup genç geldi, çetenin başı gibi görünen adam “Toplayın dolarları,” dedi, diğerleri de harbiden topladı. Derken yolun ortasında durup binaların fotoğrafını çeken birini gördük ki o sokak belki de görüntü olarak şehrin en kötü sokaklarından biriydi ve etrafa şöyle bir bakıp “Bu kadının görüp de bizim göremediğimiz ne güzellik var şurada?” diye uzun uzun düşündüm.

Derken kitapçıya geldik -şükür- bir de bakarız ki bizim okul yine burada. Maşallah nereye gidersek okulca gidiyoruz herhalde, arkadaşlarla kitapçıyı bir güzel curcuna yeri haline getirdikten sonra tabi ki ben üst kata çıkıp okuma kitaplarına daldım. Veee o sıradaaa öğrendim ki haftaya fuar varmış!!! Kutlamalar başlasın!!! Hangi yazar gelecek, hangi yayınlar orada olacak bilmiyorum ama kitap fuarını duyduktan sonra ben ışığı gördüm zaten. :D En son kitap fuarı olduğunda 12 tane kitap almıştım, cebim yine bayağı zarar görecek gibi. Bulursan muhakkak al diyeceğiniz kitaplar varsa, önerilerinize açığım sevgili arkadaşlar!

Bu acayip günümü niye size anlattım diye soracak olursanız ikna edici bir cevabım olmadığını şimdiden söyleyeyim. O zaman halinize şükredin diyerek mesajımı veriyor ve bitiriyorum. Sevgiler, saygılar…

Not: Bu haftanın başında bilgisayarım kendi kendine feci bir format attığı için onlarca yazım, yüzlerce resmim ve 4000'den fazla şarkım silindi. Başım sağ olsun.

16 yorum:

  1. Çok eğlenceliydi en azından 14 şubat anısı olmuş işte :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hahah evet sıra dışı bir anı oldu gerçekten de :D

      Sil
  2. Üniversite sınıfında, hem de tekerlekli sandalye üzerinde girilen bir töder, yakın arkadaş, avm, milkshake, dolu dolu market, yerlerde dolarlar, mükemmel bir kitapçı, müükemmel bir fuaroın haberi, ne şanssızlığı, olabilecek en güzel sevgiliket gününü geçirmişsin!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İletişim konusunda ciddi sıkıntılarım olduğu için bayağı ter döktüm, hep de "bu kadar olur mu?" dediğim şeyler başıma gelince de... Ama haklısın, bu açıdan bakınca bana da güzel göründü :D

      Sil
  3. Niye beğenmedim başkalrı için mükemmel olacak bu günü anlamadım. Sevgililer günü konseptine uymasa da ilginç bir gün geçirmişsin. :) Bu arada takipçin oldum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmemezlik değil de birçok duyguyu tattığım için "ilginç" ya da "acayip" olarak niteledim ben. :) Genelde farklı konseptleri tercih ederim zaten :) Çok teşekkür ederim :)

      Sil
  4. Aslına bakarsak hayatını film yapmalıyız yalnız ben türüne karar veremedim :)
    Ama dur Formatın gerçekleştiği bölüme şöyle güzel de bi dramatik fon müziği eklersek izleyici gözyaşları sel olur taşar haberin olsun
    Gülme ciddiyim bak
    Yaşadığın acıyı en iyi bn bilrim kaç kez oturup ağlamışlığım var bu yüzden..Ama artık akıllandım pcdeki her dosyayı bi usbye yedekledim yakında yedek dosyayı da yedeklemeyi düşünüyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülmedim diyemem ama o fon müziği özellikle de beni çok pis ağlatır haberin olsun, böyle bir başlarsam da duramayabilirim :D
      Harddiski ve D sürücüsünü taşırınca insan, yapacak bir şey kalmıyor maalesef, el mahkum C'ye, ne yaparsın? :D Uzun zaman aldı ama atlattım gibi, gidenleri unutmaya çalışıyorum fghgdgfghhgf

      Sil
  5. aee ktü (: anılar, anılar. pek yakındaymışsın (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben burada büyümedim ama seviyorum bu şehri, yakındaysan gel yahu, beklerim :)

      Sil
  6. Çok güzel bir yazı olmuş ya okurken eğlendim ara ara da güldüm :D Çoğunlukla utandırıcı geçmiş senin açından ama daha sonra bakıp bakıp güleceğin bir şey olarak kalıcak fena mı:D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle açıkçası, şimdiden güldüğüm bir anı oldu bile yaşarken de bayağı bir zor anlar olmadı değil hani :D Gülmene çok sevindim, teşekkür ederim :'')

      Sil
  7. Ben bayağı eğlendim yazını okurken :)
    Değil mi yaa en fazla ne yaşayabiliriz ki sınav günü?
    Geçmiş olsun format için :( Ben de telefonumda benzerini yaşamıştım :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet evet, ne yaşarsak yaşayalım sınavımız kötü geçecek diye bir şey yok, bunu güzelce anladım, endişeye mahal yokmuş gençler!!! :D
      Teşekkür ederim, sana da geçmiş olsun, insanın uvzu gibi oluyor bu tür şeyler bir süre sonra çünkü :'(

      Sil
  8. Yanıtlar
    1. Bir şey yok ama pek elimde olan bir şey de değil hani :D

      Sil