Perşembe, Ocak 08, 2015

Yılın İlk Karı Nasıl Olur?



Sabah kahvaltıda babam bir anda “Paul kar yağıyor!” deyince inanmadım. Çünkü babamın trollüğü meşhurdur. Kafamı bir çeviririm ki gerçekten de yağıyor. O andan itibaren karın daha çok daha çok daha çok yağması için dua etmekle meşgulüm.

Pazartesiden beri sınıftakiler “Perşembe tatil, kesin tatil, tatil ya, kar soğuğu, kar bulutları, sulu kar mı yağan? Tatil tatil, kesin tatil, resmi tatil…” dedikleri için herkesten önce kendimizi buna inandırdık. Ve şimdi burası bembeyaz oldu, eğer bütün gece yağarsa yarın… LÜTFEN DAHA ÇOK YAĞAR MISIN?!

Ya şimdi niye geldin zırvalıyorsun diyenler olabilir. Sabah ben karı görünce “yılın ilk karı” demiştim ve o zaman aklıma şöyle bir söylenti olduğu gelmişti: “Yılın ilk karı yağarken tutulan dilekler gerçekleşir.” Tabi ki pek inandırıcı değil, “yeni yıla nasıl girersen öyle geçer”den bile daha hurafe. Ama önemli olan gerçekliği değil, önemli olan benim kitap okumak istememe rağmen ders çalışmak zorunda olmam ve bunalımda girip, kanepeden sehpaya, sehpadan kanepeye yuvarlanıp, ardından koltuktan koltuğa atlamam. Şuan cidden saçmaladığımın farkındayım sayın seyirciler ama bunlar hayatın gerçekleri. *Türev çalışmaktan beyni sulanan öğrencinin sonu*


Muhtemelen, hayır muhtemelen değil, kesinlikle bu yazıyı şimdi yayınlamayacağımı bilsem de hala yazmaya devam ediyorum. Neden? Çünkü ben işsizlik kavramın vücut bulmuş haliyim. Eğer yarın tatil olursa –inanıyorum olacak, olmalı- mutluluktan ölme ihtimalim var, o yüzden vasiyetimi buraya yazıvereyim olur mu? (Eğer ölmezsem de bu yazıyı yayınlarım herhal.)

Birinci Madde:

“Yaşasaydı 21.yüzyılın en iyi yazarı olurdu,” denilsin.

İkinci Madde:

Kitaplarım benimle birlikte gömülsün.

Üçüncü Madde:

Bilgisayarım ve harddiskim Metüriç’e, USB’lerim ise Çiko’ya verilsin.

Dördüncü Madde:

Bomboş olan soru bankalarım okul arkadaşlarım tarafından paylaşılsın.

Beşinci Madde:

Mezarımda çiçek istemiyorum, su yerine sade-soğuk-soda dökün.

Altıncı Madde:

Yağlı boya fırçalarım, boyalarım, tuvallerim ve bütün çizimlerim kuzenim yusuf'a verilsin.

Yedinci Madde:

Kemanım diğer kuzenim ahmet’e verilsin.

Sekizinci Madde:

Edebiyat hocama “Senin yüzünden öldü,” denilsin, vidan azabı çektirilsin.

Dokuzuncu Madde:

Öldüğüm ortaokuldaki matematik hocama “Size yaptıklarından pişman gitti,” şeklinde söylesin.

Onuncu Madde:

Ölüm sebebim kamuoyuna “erken bunama” olarak duyurulsun, kayıtlara öyle geçsin.

On Birinci Madde:

Sezai Karakoç, Hilmi Yavuz ve Yavuz Bülent Bakiler’de benden bahsedilsin, benimle ilgili şiirler yazmaları istensin, hepsine öteki taraftan öpücük attığım da ilave edilsin.

On İkinci Madde:

Mezar taşımda şu şiir yazsın;

“SON SÖZ
Muad'Dib için ne cenaze damıtımının acı kokusu oldu,
Ne ölüm çanı,
Ne zihni haris ruhlardan kurtaracak bir ayin,
O, aptal aziz,
Aklın sınırında
Sonsuza dek yaşayacak altın yabancı.
Korumasız kaldığın an, o, oradadır!
Kıpkırmızı barışı ve hakim solgunluğu
Kehanet ağlarıyla evrenimizi sarar
Dingin bir bakışın eşiğinde, orada!
Yoğun yıldız ormanlarından çıkan,
Gizemli, öldürücü, gözleri olmayan bir kahin,
Kehanetin maşası, ölmeyecek asla sesi!
Şeyh hulud, o bekliyor seni bir ipin üstünde
Çiftlerin yürüyüp göz göze geldiği yerde,
Aşkın o nefis rehaveti.
Zamanın uzun tünelinin içinden yürüdü,
Rüyasının aptal benliğini etrafa saçarak.”
(Gûlanın İlahisi)

On Üçüncü Madde:

Mezarım büyük büyük annemin yanında, antalyadaki mezarlıkta olsun.

On Dördüncü Madde:

İki yaşımdan beri benimle olan kırmızı mendilimsi kumaş parçası da mezar taşıma bağlansın.

On Beşinci Madde:

Mezar taşıma ayrıca bir de uçurtma takılsın.

On Altıncı Madde:

Her yıl 8 Ocak’ta Paul Verlaine’le birlikte adım anılsın ve “Genç yaşta gitti, ne kitaplar ne şiirler yazacaktı, böyle bir kültür insanından nasıl mahrum kaldık?” diye hönkürülsün.

On Yedinci Madde:

Ayın 17’sinde doğduğumdan, ismim 17 harfli olduğundan ve 17 yıl yaşadığımdan dolayı vasiyetimin 17 madde olduğu belirtilsin.


*** BİR KAÇ SAAT UYUYUP UYANDIKTAN SONRA ***

Uyanmamla pencereye yapışmam bir oldu ama hava henüz aydınlanmamış olduğundan hiçbir şey göremedim. Sardı mı beni bir korku? Pencereden pencereye zıpladıktan sonra nihayet dışarıyı gördüm ve fiuvvvvv dedim çünkü resmen tipi vardı. Hani göz gözü görmüyor derler ya, öyle işte. Takvime baktım “Zemherir Fırtınası” yazıyordu. Bir de Muhammed İkbal’in bir sözü:

“Şafak, yüz bin yıldız sönmeden sökmez.”

*** ÜÇ BEŞ SAAT SONRA ***

Aslında ben gece belli bir saati geçince Leyla olmam, niye böyle diyorum? Çünkü bu tarafımdan pek çok insan üzerinde gözlemlediğim bir durum. Herkes için farklı bir saat sınırı vardır, sonra kafa gider, beyin öz sıvısı beyinden akar ve sonra ertesi gün pişman olacağınız şeyler söyler ve yaparsınız. Peki geceleyin yazdığım saçmalıklar –dönüp okumaya korktum ama saçma olduğundan çok eminim- neyin sonucuydu? Tabi ki ders çalışmanın… Uykusuzluk sorun değil, alışkınım ama ders çalışmak çok ayrı bir olay… Tam 150 soru, boru değil. Ondan sonra yukarıdaki şeyleri yazmış olmamı normal karşılayın, rica ediyorum, bünyeme ters çünkü.

Şimdi tatil oldu tabi ama ben sevinçten ölmedim, yine de ÇOK MUTLUYUM!!! Yani mutluydum. Ta ki ipini salanın dışarı çıktığını görene kadar… Ya arkadaşım hava buz kesiyor, ayaz var, gir içeri, salak mısın? Mahvettin yokuşumu, ben oradan kayacaktım, çiğneyip geçin tazecik karı. Bir de kayıyorsun gözümün önünde utanmadan. Hayır, bilmiyor musun dışarıda insan varken çıkmaktan nefret ettiğimi? Bilmiyorsun tabi ama olsun düşüneceksin. “Ben her zaman çıkarım, önce başkaları çıksın,” diyeceksin.  Hava azıcık açınca döküldünüz dışarı, öyle yağmaya devam etseydi bakalım çıkarabilecek miydin burnunu camdan dışarı? Ya bak hala kayıyorsun, terbiyesiz. *kıskançlık krizi*


Az sonra ben de çıkacak olmakla birlikte bu konuda bencilim anlıyor musunuz? İstiyorum ki bütün karlar benim olsun, başka insanlar gerekli olan ulaşımı uçarak yapsınlar ve onun dışında evden çıkmasınlar, meydan bana kalsın. Çünkü buradaki zevzekliğimin aksine sokağa çıktığımda çekingen bir insanım. Yani bazen. Eğer ortama alışırsam acayip fırlama birine dönüştüğüm doğrudur. Evet, tamam kabul ettim işte! Ama onun dışında, eğer yanımda biri yoksa markete bile giremiyorum abi. Sanki beni kesecekler, öyle korkuyorum. Bunda çeşitli hastalıklarım etkisi olabilir tamam ama...

*** BİR ÜÇ BEŞ SAAT DAHA SONRA ***

Bir yandan ısınmaya çalışırken bir yandan da soğuk su içiyorum. Evet, biliyorum, yine zekiyim. Hasta bile olsam –ki bugünden sonra olmazsam daha da olmam- pişman olmayacağım bir gündü.

5476598768 kat giyindikten sonra evden çıktım, dışarıda kimsenin olmayacağını düşünüp keyiflenirken o da ne? Sanki bedava mal dağıtılıyormuş gibi herkes sokaklara dökülmüştü. Buna rağmen kimseyi umursayacak halim yoktu çünkü karların üzerinde ölüm kalım mücadelesi veriyordum. Yoldayken fotoğraf çekmek isteyip ama eldivenlerimi çıkarmaya korkunca burnumla işi hallettim. İnsanlar benim deli olduğumu anladılar ama yapacak bir şey yok. Çiko daha buluşmadan arayıp böyle bir günde onu dışarı çıkardığım için bir güzel saydırdı ben de soğuktan şok yediğim için sadece kahkahalarla güldüm.

 

Neyse buluştuktan sonra, spontane yürüdük ve huzurevine geldik. Tabi ki yol boyunca ben rahat durmamış ve Çiko’ya zilyon kere kartoplarıyla saldırmıştım ama kendisi sadece “yapma” demiş ve karşı saldırıya geçmemişti. Sonra ben kendi kendime bir güzel düşüp “doğal kardan adam” oldum. Fırsat bu fırsat diyerek atağa geçen Çiko benim bu zayıf anımdan yararlandı ve… Ve… Sonra ben birçok kez daha düştüm. Ciddi bir denge problemim olduğu kesin. Artık o kadar çok düştüm ki rahatça karın üzerine oturup yatmaya başladım.


Evet, huzurevinin bahçesi çok güzel görünüyordu ve oradaki oturma yerlerini gören Çiko’da bir ışık yandı. “Hadi oturan adam yapalım, sen de karşısına oturursun,” dedi ve içimizdeki sanatkârlar ortaya çıkıp, coşkulu ve hummalı bir çalışma yaptık. (Bu sırada kara maruz kalan kameram ıslanmış ve dolayısıyla bulanık çekiyordu. O yüzden heykelimizin resimleri Çiko'da, benim çektimlerimse yarı bulanık.) Ve heykeltıraşlığı ciddi ciddi düşünmeye karar verdim. :D Önce ben bacaklarını, Çiko da sırtını yaptı. Ama adamımız çok zayıftı ve biz de onu şişmanlatmak istedik ama… Huzurevi çalışanları tarafından kartopu yiyince acele etmemiz gerektiğini anladık. 



Yerde yatarken çok güzel göründüğünü fark edince fotoğrafını çekmeden duramadım.

Adama kol kası ve abs yaptık ama sonra bozduk tabi. Kol ne hikmetse kucakta bitiyordu. Ben adem elması bile yapmıştım ama baş Çiko tarafından kırılıp, benim ellerime düşünce boyun konusunda daha kaba olmaya karar verdik, ince işçiliğimiz kalın ense tarafından yara aldı. Yine de keşfedileceğimize olan inancımızı yitirmedik. Kafayı yaparken öyle mükemmel bir burun yaptım ki estetik cerrahı olmalıymışım dedim. Daha sonra Çiko burnu severken kırdı ama olsun.

Neyse şaheserimizi bitirdik ama tabi ki ben onunla çoktan bir duygusal bağ kurduğumdan bırakıp gidemedim. Çiko eğer bırakmazsam üstüne oturacağını söyledi, ben de “Git otur,” dedim, “Bacaklarını ben yaptım, ne kadar sağlam biliyor musun?” Sonra gitti abandı, bir şey olmadı “Oha” dedi ama sonra çökertmeyi başardı. Ardından büst olarak gezdirdim kendisini, en son da ağacın dibine yatırdım, gömecektim neredeyse. Zor ayrıldım kendisinden…

Sonra ısınmak için markete gittik. Ben Çiko’ya kaymak için bayağı bir yalvardım, kabul etmedi tabi. Neyse sonra bir yokuşta ben kaydım o da baktı. Bir sürü küçük çocukla birlikte kaydım ama inanılmaz eğlendim. Tabi bayağı bir takla attığım gerçeğini de yok sayamayız. En son seferde Çiko da kaymayı kabul etti ve birlikte büyükçe bir poşetle kaydık. Kayışın sonunda Çiko ayağa kalktı, ben de yağa kalkmaya çalışırken kaymaya başlamayayım mı? Yüzüstü gidiyordum resmen.

Islak kameradan bulanık resimler... :D


Velhasılı kelam bu kar tatilini çok hoş bir biçimde geçirdim veee yarın da tatil. Allah’ım… Sanırsam mutluluktan öleceğim sonunda. Neyse ki vasiyetim hazır. :D


6 yorum:

  1. :) Şu koltuktan koltuğa yuvarlanma, ders çalışman gerekirken kitap okuma veya bilumum başka şeyler yapma dürtüsünü çok iyi hatırlıyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ders çalışmamak için insan her şeyi yapabilir, inanıyorum buna :D

      Sil
  2. bizim de vardı o tatillerden biliyorum o eşsiz mutluluğu :D ama lütfen daha çokk yaşa, Allah hayırlı güzel ömür nasip etsin. vasiyetin hazır olsa bile :) bir de sana teomandan 17 şarkısını gönderiyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet çocukluğuma döndüm resmen :D Amin inşallah cümlemize diyorum :D Vaay çok uzun zaman olmuştu, teşekkür ederiiim, çok duygulandım yahu, ağlayacağım şimdi :'')

      Sil
  3. Ben hayatımda ilk defa bu kadar çok üşüdüm.İzmir resmen donduk.Kar yağsaydı da bu soğuğun bir anlamı olsaydı.İçime tayt giyip üstüne kot pantolon giydim resmen REZİLLİK :D Senin kar tatilini çok kıskandım :D Bir türlü ders çalışamama olayını ben de çok iyi biliyorum hatta sırf bu yüzden neredeyse açıkta kalıyordum :SS ama kalmadım :D Bugün twitterda ygs ye kaç gün kaldığını öğrendiğimde içimi bir panik kapladı 1-2 saniyeliğine ben burada yatıp napıyorum kalkıp ders çalışmalıyım diye düşündüm çünkü geçen sene paso yatıp dizi mizi izliyordum ve hep içimden ahh ders çalışmalıyım diye geçiriyordum resmen alışkanlık olmuş :D
    Not:keşke adamın resmini de koysaymışın merak ettim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahah ben onu sık yapıyorum niye öyle diyorsun? :D Önemli olan üşümemek, her şeyi giyebilirim :D Eh o kadar donduktan sonra neyse ki yağdı kar. :D
      Hahah gerçekten ben de seneye aynı şeyi yapacağım sanırım, ders çalışmasam bile "çalışmalıyım" deyip duruyorum çünkü :D Benim kameram bulandı demiştim ya, o yüzden fotoğrafları arkadaşım çekti, alamadığım için koyamadım da, ben de çok istemiştim ama maalesef :'(

      Sil