Çarşamba, Temmuz 03, 2013

Insomnia - Uykusuz (2002)

Arkadaşımın tavsiyesiyle izlediğim bu film hakkında konuşmadan önce insomnianın ne olduğunu açıklayayım. Kelimenin zaten İngilizce olduğunu görüyoruz, anlamına uykusuzluk demek. İnsomnia bir uyuyamama hastalığıdır. Vikiden özetle:

“Uykuya dalamama ya da gece boyunca sürekli uyuyamama sorunlarını barındırır. Hastalar genel olarak, gözlerini birkaç dakikadan fazla kapalı tutamamaktan ya da yatakta bir o yana bir bu yana dönerek uyuyamamaktan yakınırlar. Uykuya
İnsomnia birkaç geceden fazla uzun sürerse, kronik bir hastalığa dönüşerek uyuma eksikliği doğrultusunda oldukça zararlı olabilir. İnsomnia doğal uyuma dengesini bozar ve tamiri oldukça zor olabilir. İnsomnia hastaları genel olarak öğleden sonra ya da akşama doğru kısa süreli uyudukları için, geceleri de uyumakta zorluk çekerler. Bazıları da vücutlarını limitlerinde kullanmaya çalışırlar. Bu da çok mühim fiziksel ve zihinsel sorunlara yol açar.”

Direk kendimde bizzat yaşadığım için bu hastalığın ne menem bir şey olduğunu iyi bilirim. İnsana kafayı yedirtir. Yastık, yorgan, kanepe, tekli koltuk, halı hiçbiri işe yaramaz ve hepsini parçalama arzusu uyandırır insanda. :D Güldüğüme bakmayın, ciddi bir mesele bu. Son zamanlarda yine iyice arttı. Of...


Yapımı: 2002 - Kanada  ABD
Tür: Gerilim, Polisiye
Süre: 118 Dak.
Yönetmen: Christopher Nolan

2002’de çekilen filmin başrollerini Al Pacino ve Robin Williams oynuyor. Sadece bunu duymak bile filmi izlemem için yeterliydi. :D Al Pacino’yu da filmlerini de çok severim.
-“İyi polis bulmacanın parçalarını birleştiremediği için uyuyamaz, kötü polisse vicdanı el vermediği için.”

                “Los Angeles polisinden dedektifler Will Dormer ve Hap Eckhart, küçük bir Alaska kasabasına 17 yaşında bir kızın öldürülmesini araştırmaya giderler. Araştırmaları sonucunda Walter Finch adında bir yazardan şüphelenir ve peşine düşerler. Sisler içinde yaşanan bir çatışmada Hap öldürülür, Finch kaçar. Başarısızlığa uğramanın ve ortağının ölümünün öfkesiyle Dormer, Finch'in peşine düşer. Bu kez yanında yerel bir polis memuru olan Ellie Burr vardır. ikili, Finch'in zekice ördüğü entrikalar ağı içerisinde intikam ve adalet için çabalar.” –Sinemalar, Film Özeti

Aksiyon, polisiye, gerilim türü bir filmin ilgimi çekmesi zorlaşmaya başladı. Bu aralar sadece belgesel izleyesim var.  Aşk filmlerini hiçbir zaman sevmedim. Son zamanlarda orijinal bir bilim kurgu da yok. Dram da izlemek istemiyorum. Fantastik filmler çok ütopik gelmeye başladı, zaten öyle olmaları gerekiyor da işte… Anlayacağınız yakında film izlemeyeceğim asdfghjklşilkjhgfasdfghjkl


                Neyse eğer filme geri dönersek ben psikolojik bir film olarak da değerlendirilebileceğini düşünüyorum çünkü çok iyi işlenmişti. Gerek Kay’in katili ve polisiye roman yazarı olan Finch’in (Williams) içindeki cinayet dürtüsü, gerek çok iyi bir dedektif olan Dormer’ın (Pacino) kendi vicdanıyla olan savaşı muhteşemdi. Aklıma gelmişken cinayet romanı okuyanların seri katili olma olasılığının diğer insalara göre %90 daha fazla olduğunu okumuştum. Yazanların potansiyelini siz düşünün. Bunun çok da mantıklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir hikaye yazarken yazar daha iyi hissedebilmek için kendini o karakterin yerine koyar ve öyle yazar. Bu da zamanla onu değiştirebilir.

                Özellikle Finch karakteri daha ayrıntılı işlenebilirdi diye düşünüyorum. Herkesin içinde yatan bir katil olduğunu düşünen Finch bunda çok haksız sayılmaz ama bunun nedeni insan fıtratındaki bozulmadan başka bir şey değildir. Bir çocuk “öldürme”nin ne olduğu hakkında bir fikri olmadan büyürse içinde öldürme dürtüsü de olmaz. Yani herkesin içinde bir katil olduğu doğrudur çünkü şu an katillerin olması, cinayetler bizi şaşırtmıyor. Normal bir şeymiş gibi karşılıyoruz. Keza ben de öyleyim, kendimi ayıramam. Dahası Finch hastalıklı bir karakter ve kendinin normal olduğunu düşünüyor. Williams’ın oyunculuğu her zamanki gibi çok iyiydi, gözlerindeki deliliğin pırıltısını görebiliyorsunuz.

                Dormer ise önce kaza sonucu iş arkadaşını öldürüyor. Ama bu gerçekten bir kaza mı? Gelin görün ki filmin başında seyircinin de, Dormer’ın da budan emin olmasına rağmen filmin sonunda şüpheye düşüyoruz. Dormer bilmediğini söylüyor. Zaten günlerce hiç uyumamış birinin kesin bir sonuca varabilmesi mantıksız olurdu.  Bu arada şuan cümlenin tamamını hatırlayamadığım ama kaldıkları pansiyon sahibinin: “Önemli olan neyin doğru olduğunu düşündüğün…” dediği yerde çok iyiydi. Bu arada olaylar Alaska’da gelişiyor ve fazla kuzeyde olduğu için orada uzun bir süre güneş batmıyor. Dormer’ın uyuyamayışına neden olan ilk şey bu olsa da zamanla sebep değişiyor, vicdanı onu uyutmuyor. Ve filmin sonunda:

-“Bırak biraz uyuyayım…” Herkes buradan çok etkilenmiş. Nedenini söylersem spoiler olacak ama olsun, tahmin edeceğiniz üzere ölüyor. Ben de Ellie’ye “Yolunu kaybetme…” dediği yerden daha çok etkilendim.


                Çok konuştum, boş konuştum. Güzel filmdi, izleyin. :D Ama yönetmeni Christopher Nolan diye sıra dışı bir senaryo beklemeyin. Bir Prestij değil, olamaz. Tekdüze ilerliyor film ama güzel. :D


Görüşmek üzere! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder