Arkadaşımın tavsiyesiyle izlediğim bu film hakkında konuşmadan önce
insomnianın ne olduğunu açıklayayım. Kelimenin zaten İngilizce olduğunu
görüyoruz, anlamına uykusuzluk demek. İnsomnia bir uyuyamama hastalığıdır.
Vikiden özetle:
“Uykuya dalamama ya da gece
boyunca sürekli uyuyamama sorunlarını barındırır. Hastalar genel olarak,
gözlerini birkaç dakikadan fazla kapalı tutamamaktan ya da yatakta bir o yana
bir bu yana dönerek uyuyamamaktan yakınırlar. Uykuya
İnsomnia birkaç
geceden fazla uzun sürerse, kronik bir hastalığa dönüşerek uyuma eksikliği
doğrultusunda oldukça zararlı olabilir. İnsomnia doğal uyuma dengesini bozar ve
tamiri oldukça zor olabilir. İnsomnia hastaları genel olarak öğleden sonra ya
da akşama doğru kısa süreli uyudukları için, geceleri de uyumakta zorluk
çekerler. Bazıları da vücutlarını limitlerinde kullanmaya çalışırlar. Bu da çok
mühim fiziksel ve zihinsel sorunlara yol açar.”
Direk kendimde bizzat yaşadığım için bu hastalığın ne menem bir şey
olduğunu iyi bilirim. İnsana kafayı yedirtir. Yastık, yorgan, kanepe, tekli
koltuk, halı hiçbiri işe yaramaz ve hepsini parçalama arzusu uyandırır insanda.
:D Güldüğüme bakmayın, ciddi bir mesele bu. Son zamanlarda yine iyice arttı. Of...
Tür: Gerilim, Polisiye
Süre: 118
Dak.
Yönetmen: Christopher
Nolan
Oyuncular: Al Pacino, Robin
Williams, Hilary
Swank, Jonathan
Jackson, Katharine
Isabelle
Senaryo: Nikolaj
Frobenius, Hillary
Seitz
Yapımcı: George
Clooney, Steven
Soderbergh
2002’de çekilen filmin
başrollerini Al Pacino ve Robin Williams oynuyor. Sadece bunu duymak bile filmi
izlemem için yeterliydi. :D Al Pacino’yu da filmlerini de çok severim.
-“İyi polis bulmacanın parçalarını
birleştiremediği için uyuyamaz, kötü polisse vicdanı el vermediği için.”
“Los Angeles polisinden
dedektifler Will Dormer ve Hap Eckhart, küçük bir Alaska kasabasına 17 yaşında
bir kızın öldürülmesini araştırmaya giderler. Araştırmaları sonucunda Walter
Finch adında bir yazardan şüphelenir ve peşine düşerler. Sisler içinde yaşanan
bir çatışmada Hap öldürülür, Finch kaçar. Başarısızlığa uğramanın ve ortağının ölümünün öfkesiyle Dormer, Finch'in peşine düşer. Bu kez
yanında yerel bir polis memuru olan Ellie Burr vardır. ikili, Finch'in zekice
ördüğü entrikalar ağı içerisinde intikam ve adalet için çabalar.” –Sinemalar, Film Özeti
Aksiyon, polisiye, gerilim türü bir filmin ilgimi çekmesi zorlaşmaya
başladı. Bu aralar sadece belgesel izleyesim var. Aşk filmlerini hiçbir zaman sevmedim. Son
zamanlarda orijinal bir bilim kurgu da yok. Dram da izlemek istemiyorum.
Fantastik filmler çok ütopik gelmeye başladı, zaten öyle olmaları gerekiyor da
işte… Anlayacağınız yakında film izlemeyeceğim asdfghjklşilkjhgfasdfghjkl
Neyse eğer filme geri dönersek
ben psikolojik bir film olarak da değerlendirilebileceğini düşünüyorum çünkü
çok iyi işlenmişti. Gerek Kay’in katili ve polisiye roman yazarı olan Finch’in
(Williams) içindeki cinayet dürtüsü, gerek çok iyi bir dedektif olan Dormer’ın
(Pacino) kendi vicdanıyla olan savaşı muhteşemdi. Aklıma gelmişken cinayet
romanı okuyanların seri katili olma olasılığının diğer insalara göre %90 daha
fazla olduğunu okumuştum. Yazanların potansiyelini siz düşünün. Bunun çok da
mantıklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir hikaye yazarken yazar daha iyi
hissedebilmek için kendini o karakterin yerine koyar ve öyle yazar. Bu da
zamanla onu değiştirebilir.
Özellikle Finch karakteri daha
ayrıntılı işlenebilirdi diye düşünüyorum. Herkesin içinde yatan bir katil
olduğunu düşünen Finch bunda çok haksız sayılmaz ama bunun nedeni insan
fıtratındaki bozulmadan başka bir şey değildir. Bir çocuk “öldürme”nin ne
olduğu hakkında bir fikri olmadan büyürse içinde öldürme dürtüsü de olmaz. Yani
herkesin içinde bir katil olduğu doğrudur çünkü şu an katillerin olması,
cinayetler bizi şaşırtmıyor. Normal bir şeymiş gibi karşılıyoruz. Keza ben de
öyleyim, kendimi ayıramam. Dahası Finch hastalıklı bir karakter ve kendinin
normal olduğunu düşünüyor. Williams’ın oyunculuğu her zamanki gibi çok iyiydi,
gözlerindeki deliliğin pırıltısını görebiliyorsunuz.
Dormer ise önce kaza sonucu iş
arkadaşını öldürüyor. Ama bu gerçekten bir kaza mı? Gelin görün ki filmin
başında seyircinin de, Dormer’ın da budan emin olmasına rağmen filmin sonunda
şüpheye düşüyoruz. Dormer bilmediğini söylüyor. Zaten günlerce hiç uyumamış
birinin kesin bir sonuca varabilmesi mantıksız olurdu. Bu arada şuan cümlenin tamamını
hatırlayamadığım ama kaldıkları pansiyon sahibinin: “Önemli olan neyin doğru
olduğunu düşündüğün…” dediği yerde çok iyiydi. Bu arada olaylar Alaska’da
gelişiyor ve fazla kuzeyde olduğu için orada uzun bir süre güneş batmıyor.
Dormer’ın uyuyamayışına neden olan ilk şey bu olsa da zamanla sebep değişiyor,
vicdanı onu uyutmuyor. Ve filmin sonunda:
-“Bırak biraz
uyuyayım…” Herkes buradan çok etkilenmiş. Nedenini söylersem spoiler olacak ama
olsun, tahmin edeceğiniz üzere ölüyor. Ben de Ellie’ye “Yolunu kaybetme…”
dediği yerden daha çok etkilendim.
Çok konuştum, boş konuştum.
Güzel filmdi, izleyin. :D Ama yönetmeni Christopher Nolan diye sıra dışı bir
senaryo beklemeyin. Bir Prestij değil, olamaz. Tekdüze ilerliyor film ama
güzel. :D
Görüşmek üzere!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder