Cumartesi, Mayıs 06, 2023

şoför


ships in distress in a storm - by peter monamy, 1720-30

şehirlere arası otobüste en önde oturuyorum, yanımdaki yolcu uyuyor. öyle yağmur yağıyor ki silecek yetişemiyor, şoför sessiz. gara az kaldı biliyorum, dağa tırmanıyoruz. dalgaları gittikçe büyüyen deniz arkamızda kalıyor. bu bir tsunami rüyası değil, hayır. tsunami rüyalarında bir balkonda veya çatıda olurum yükselen denizi görüp kaçmaya çalışırım. tsunami bu küçük denizde olmaz da demem kendime. öyle demişlerdi küçükken ama unesco içdenizler dahil her büyük su kütlesinde olabileceğini söylüyor. belki filmlerdeki gibi değil ama yine de önemli olan üzerime hızla gelen sudur. 

tekerler su içinde kaldı ama otobüs hala ilerliyor. durdur aracı inelim, yoksa hep birlikte boğulacağız, diye bağırıyorum. ama bunu söylerken düşündüğüm kadar korkmuyorum. diğer yolcuların ne söylediği belli değil, bir uğultu var. şoför ağzını açmıyor, beni duymamış gibi, gaza daha bir hışımla basıyor. su yükselmeye devam ediyor ve sonra büyük bir dalgayla devriliyoruz. su her tarafımızı sarıyor ve otobüs kuş gibi hafif artık. ön cama yapışıyorum. bu şekilde sabit kalıyor otobüs, süzülüyor. boynum biraz ağrıyor ama yine de diyorum bu şekilde uyuyabilirim, biraz uykum vardı. belki sular çekilir ve bizi kurtarırlar. ya da ölürüz. yeterince iyi bir hayat yaşamadığımı biliyorum ama bunun suçluluğunu her gün hissediyorum o yüzden şimdi ölüm anına özel olarak daha fazla bir kaygım yok. bundan sonrasına gelince… yaşayıp da ne yapacağım? bir planım yoktu zaten. umarım allah hatalarımı bağışlar.

camın yüzeyi soğuk ve başımın kötü pozisyonu yüzünden uykuya dalmakta zorlanıyorum. herkes ne yapıyor acaba, çok sessiz. ha, evet. susun oksijen bitecek, diye bağırmıştım az önce. düşündüğümden daha çok yaşamak istiyorum belki de. yani kurtulmaya hayır demem ama ölsem de çok üzülmem gibi. şoföre kızgınım sadece, artık beni yok saymayı bırakmasını istiyorum. benim iradem yok ve bu şoför benim hayatımı belirleyecek kararları alıyor. gerçi artık bitti, ikimiz de boğulacağız. bu kararları kimin aldığının bir önemi kalmadı.

zaten son zamanlar genel olarak iradem kalmamış gibi hissediyordum. hiçbir şeyi yapmayı ben seçmedim, sadece olağan akışta ne oluyorsa ayak uydurdum. akşam misafir mi gelecek yemek yapalım, ülke boka mı battı, hükümeti değişelim. çok yaşlanmıştım, aslında iyi oldu ölmek.

ama ölmüyoruz, otobüs bir yere çarpıyor, şoförün camı kırılıyor ve şoförün otobüsten çıktığını görüyorum. düşünmüyorum daha fazla, ben de onu takip ediyorum. otobüsün içi su dolarken ben dışarı çıkıyorum. şoför çarptığımız büyük yapıya tutunup üzerine tırmanıyor, ben de aynısını yapıyorum. kurtulmayı beklemiyordum ama şimdi kurtulmak da akışın bir parçası oldu. soğuktan titreyerek yürüyorum, deniz doymuş gibi görünüyor. gemi dağa oturdu ve tufan sona erdi.