Cuma, Aralık 13, 2019

yedi ve son


hugo simberg en etkilendiğim ressamlardan biri ve giderayak onu paylaşmasam olmazdı
bu tablonun adı "yaşamın akıntısı üzerinde" (1896). bilgenin ve deneyimin sembolü olan günlükleri taşır,
nazik ve kibarca, gündelik bir melankoli içinde ölüme doğru yollanır 

bazı şeylerin bitmesi gerekir. bazı şeyler solarak yok olup gider. bu blog da böyle yavaş yavaş bitti. umarım benim bir şeyler yazmamın sonu da olmaz bu. eğer bir gün bir kitabım olursa burada paylaşırım, belki benim yazdığım bir şeyi okumak isteyen birisi olur. belki de olmaz. umarım olmazsa da üzülmem. her neyse, o zaman kadar zaten fazlasıyla boşladığım bu blogu devam ettirmenin anlamı da yok gibi görünüyor. o yüzden bu işe bir son vermenin vakti geldi. son aylarda sadece okuduğum kitaplardan bahsediyordum ama bunu 1000kitap hesabından ve instagramdan yapıyorum zaten (saydamturp kullanıcı adım ikisinde de.) twitter'da ise gecelerin şantiye şefi olarak bulunuyorum.

bu sene biterken kısaca son sözlerimi de söyleyeyim. yazdan beri okuma aşkım geri geldi ve sonbaharda da yaz kadar bol okuyabildim. az önce senenin 84. kitabını bitirdiğimi farkettim -yani okuma listeme baktıktan sonra- ve mutluyum. 2020'de bunun 120 civarında olmasını planlıyorum ama göreceğiz hayat. yazmaya henüz tam olarak dönememiş olsam da deniyorum, en azından film çekiyorum. ki bir şey yaptığımın göstergesidir bu. yine de bir şekilde bir yerde yazacağımı biliyorum. çizeceğimi de çünkü muhakkak aşırı sıkıcı bir ders oluyor. dünden beri de telefonla arama mesafe koymam gerektiğine kesin kani olup bir uygulama indirdim space diye, günde bir saat bakma izni verdim kendime. önümüzdeki sene de bunu kullanmaya devam edip hayatımda boşa vakit harcamak istiyorsam bunun duvara bakmak olmasını istediğime karar verdim ve işte buradayız. bir diğer mevzu ise my significant other ile ilgili. sanıyorum ki önümüzdeki sene kendisiyle ilişkimizde daha ciddi noktalara ilerleyeceğiz. ailelerin tanışmasıyla işe başlanabilir. sonrası... belirsiz. iki senedir birlikteyiz ve evet sonunda nihayet uzun süreli ilişkinin bugını buldum. ne kendimi ne de onu üzmediğim güzel günlerdeyiz. tabi onun hayatında işlerin iyi gitmesinin de etkisi yok değil.

*siyaset başlıyor*

bunlar olumlu şeylerdi. bir de olumsuz kısım var ki belki bunların hepsini bastırıp gözüme uyku sokmuyor, aklımdan çıkmıyor. hiçbir zaman siyaset konuşmayı tercih etmedim blogda. ama bugün siyaset benim kişisel alanımın tam ortasına taht kurdu. istanbul şehir üniversitesi'nin bir öğrencisi olarak, en azından birkaç cümle kurmak isterim ama kimse okumak zorunda değil. belki haberlerde gördünüz belki de hiç duymadınız. en kısa şekilde, eski başbakan davutoğlu'nun hükümeti eleştirmeye başlaması ve yeni bir parti kurmasıyla birlikte (ki bu partinin alacağı oyun yüzde iki filan olacağı açık) hükümetin karşı atak olarak davutoğlu ile arasında bir gönül bağı bulunan şehir üniversitesi'ni (ki bugün bu üniversiteden kendisine çıkacak destek de yüzde beşten fazla değil) halkbank üzerinden zor duruma soktu (üniversite hesaplarını dondurmak suretiyle). bu da maaşların ödenememesi, bursların verilememesi demek. ama akademisyenler de öğrenciler de derslere ödevlere devam ediyoruz. normal şartlarda bir son sınıf öğrencisi olan ben gururla şunu diyebilirim ki üniversitemdeki eğitimden fazlasıyla memnunum ve okulun kalitesini diğer üniversitelerde okuyan arkadaşlarımda konuştuğumda da teyit ediyorum. asla bu okula geldiğime pişman olmadım, aksine şükrettim. bu yüzden bugün okulumu savunuyorum. ve ülkedeki hukuksuzluk bu boyuta ulaşmışken artık bir silkinip kendimize mi gelsek diyorum? bu blogdaki son yazım böyle olsun istemezdim. ama çok yoruldum çok öfkeliyim çok üzgünüm. hayatımda ilk kez ciddi anlamda yurtdışında yaşamayı düşünmeye başladım. kendi geleceğimden endişe duymuyorum, okulsuz da işsiz de olmaya hazırım ama ben, paul ya da yağmur, bu ülkeye olan ümidimi kaybediyorum.

*siyaset bitti*


tam yedi yıl oldu. ne tuhaf. on beş yaşındaydım bu blogu açtığımda şimdi yirmi iki (matematik akarrr). ergenlikten çıkıp bir genç ve hatta bir yetişkin oluverdim. tabi yetişkin olma koşullarını tartışabiliriz ama ailemden ayrı bir evde yaşıyorum kısmen de olsa ekonomik bağımsızlığım var (dı, bazı siyasi sebeplerden ötürü bursumdan da oldum). bunlar da bayağı bir sorumluluk demek ki beni yetişkin yapan şey bu olsa gerek.

bu yedi yılda çok şey yaşadım gerçekten çok da değiştim. her sene daha duygusal biri oluyorum mesela (ama bunun sonu yok mu? olsun lütfen, herkes içinde ağlamak hoş değil). aşırı asosyallikten kurtulduktan sonra bu aralar yine içime kapanıyorum. gerçekten ne yapacağım hala karar veremedim ama onda bir değişiklik yok. liseye başlarken yirmiden fazla alan gözüme makul görünüyordu, şimdi bu sayı yediye filan düştü ama üniversite bitirmek üzere olan biri için hala çok fazla. neyse, elbet yaparız bir şeyler.

bu blog olmasaydı ben yazdıklarımı insanlarla paylaşmaya başlayamazdım. benim hayatımda büyük bir adımdı, atılımdı. burada tanıştığım insanlar, okuduklarım, bütün o etkileşimler, hepsi çok güzel bir parçası hayatımın. bu yüzden herkese çok teşekkür ederim. burada beni okumuş, yorum yazmış, bir saniyesini ayırmış herkese çok teşekkür ederim.

adamlar - doldum