"İnsan kendi talihsizliklerinin toplamıdır. Bir
gün gelir, talihsizlik de yorulur sanırsın sen ama zaten senin talihsizliğin
zamanın kendisi olur."
Çok ünlü kitapları okumaya her zaman çekinmişimdir,
beklentimin altında kalacak diye ödüm kopar. Bu kitap da bu yüzden çok uzun
süre rafımda bekledi ve "yeter ama oğlum, oku şunu artık" dediğim bir
sırada okumayı başardım.
William amcamız elli iki yaşında nobel, elli sekizinde
pulitzer ödülünü almış. Romanlarında kullandığı uzun, karmaşık anlatımlarıyla
bilinç akışı tekniği deyince akla gelen isim olmuş. Ses ve Öfke (The Sound and
The Fury), yazarın en ünlü romanı, kendisine göre "en iyi başarısızlığı".
Fransız gazetesi le monde'un "yüzyılın yüz kitabı" listesinde ve
ölmeden önce okunması gereken bin bir kitap listesinde (yazarın dört romanı ile
birlikte) yer alıyor. Orijinalinden okusaydım daha iyi olabilirmiş diye
düşündüm bitirince.
Kitap adını Macbeth'te geçen bir monologdan alır. Roman
Compson ailesinin dağılışını dört bölümde ve kronolojik olmayan farklı
tarihlerde anlatır. YKY basımında sonra Faulkner'ın notları vardır ve bu notlar
hikayenin yüzde yüz hayal ürünü olmadığını düşündürtür. Halbuki Faulkner
romanın aslında ana karakteri sayılabilecek Caddy'nin bir hikayesindeki
karakter olduğunu ve orada yola çıktığını söylemiştir. Öbür yandan ise kitabın
belli bir zirve noktası da yoktur. Gerçek hayatta olmadığı gibi.
İlk bölüm Benjamin'in karmaşık zihninin bir ürünüdür bu
yüzden okuyucular için oldukça zordur anlaması. Bu bölümde yarım bırakılır
kitap genelde çünkü yetmiş küsur sayfa boyunca olayları kafanızda birleştiremezsiniz.
Bir kitap okumaya başlarken kafamızda bir harita oluşturduğumuzu, Faulkner'ın
ise bu tekniği ile bunu kırdığını duymuştum, bu yüzden olsa gerek kimilerine
göre anlaşılması en zor kitap olması. İkinci kısım ilkine nispeten daha
anlaşılırdır ve herkesin etkilendiği cümlelerle başlar:
"Pencerenin gölgesi perdelerin üstüne vurduğu
zaman yedi ile sekiz arası idi, sonra zaman içinde yeniden buldum kendimi,
saati işitince. büyübabamındı ve babam bana verdiği zaman, quentin, sana bütün
umutların ve özlemlerin mezarını veriyorum demişti; o daha çok insan
yaşantılarının saçmalığına varman için acıta acıta kullanılmaya elverişlidir,
böylece senin kişisel ihtiyaçlarını babanın ve onun da babasının ihtiyaçlarını
karşıladığından daha çok karşılayamayacaktır. Bu saati sana zamanı hatırlayasın
diye değil, ara sıra onu bir an unutasın ve soluğunun hepsini onu elde etmek
için harcamayasın diye veriyorum. Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş
kazanılmamıştır demişti. Dahası savaşılmamıştır bile. Savaş alanı insanların
delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle
budalaların hayalidir."
Üçüncü kısım Jason'ın ağzından anlatılır. Dördüncü kısım ise
hakim bakış açısı ile yazılmış gibi görünse de olayları ihtiyar siyahi hizmetçi
Dilsey'in ardından takip ederiz. Böylece parçalar birbirine oturur. Bir yerde
şöyle bir okumuştum; herkes sessiz kaldığında ses çıkaran, ağlayan böğüren
zihinsel problemli kardeş Benjamin'in sesidir "ses" ve
"öfke" ise en sonunda bütün sorumluluklar ona kalmış olmasına rağmen
hiçbir zaman değer görmemiş Jason'ın herkese ve her şeye duyduğu öfkedir. Ama
Faulkner şöyle der:
"Romanın ismi ses ve
öfkeydi. Bu sözcükler bilinçaltından geldi. Ben bunları hiç tereddüt etmeden ve
Shakespeare'in alıntısının benim öykümün kin ve çılgınlığa uyup uymadığını
düşünmeden kullandım. Macbeth'inde şöyle geçer: 'Hayat, bir budalanın anlattığı
hiçbir şey belirtmeyen gürültü ve öfke dolu bir öyküdür.' Roman kısa bir
öyküden kaynaklanmaktadır. Bu kısa öykünün herhangi bir özel konusu yoktur. Ölen anneannelerinin
gömülmesi sırasında evden başka bir yere gönderilen birkaç çocuğu anlatmaktadır.
Onlar ne olduğunu anlamayacak kadar küçüktürler. Bu romanda körü körüne olan
egoistçe günahsızlık ile ilgili düşüncelerin nerelere ulaşabileceğini görmek
istedim." -insanokur
Sartre'ın kitapla ilgili yaptığı kritik her zaman en iyisi
olarak kalacaktır.
"Sevgi ve
kederin düşünmeden satın alınan ve durduğu yerde faiz getiren ve tanrıların
arada sırada piyasaya sürdükleri başka hisse senetleriyle ilan gerektirmeden
değiştirilen bir senet olduğu düşüncesine inanmak zor.”
edit: 2014 yapımı olan filmini izledim. gerçekten iyi bir iş olmuş, kitabına orijinaline büyük ölçüde sadık kalınmış, oldukça başarılı buldum.
edit: 2014 yapımı olan filmini izledim. gerçekten iyi bir iş olmuş, kitabına orijinaline büyük ölçüde sadık kalınmış, oldukça başarılı buldum.
okumuştum da unuttum. hayali ülke vardı olan diy mi. bi baksanaaa, dune serisini okudum. sen filmini izlemiy miydin. filmi de çok güzel yaaa. oyunu da var o da güzel. bi deee, dune aslında ortadoğu imiş. :) orda gerçek bişileri anlatıyormuşş :)
YanıtlaSilhayali ülke mi? sanırım başka bir kitapla karıştırıyorsun :D
Silizlemez olur muyum? kitaba neredeyse tamamen bağlı kaldıkları için iyi ama kitabı çok başka. oyununu bilmiyorum. arrakis gezegenindeki yer ve yerli halk fremenler gerek çöl ikliminden gerekse dini inançları ve yaşam tarzlarından yola çıkılarak ortadoğu, kuzey afrika'dan hayli ilham aldığı belli Herbert'ın. Ayrıca dune yalnızca bir bilim kurgu değil zaten, sosyolojik bir kitaptır da aslında.