billy joel - movin' out
temmuz sonu ve günün en sıcak saati olmasına karşı sağ
ayağım dışında bir sıcaklık hissetmiyorum. sağ ayağımda ne varsa artık. gökyüzü
oldukça bulutlu olmasına karşın gözlerim kamaşıyor, gözlerimi kısarak bakıyorum
etrafa. ahmet geliyor, ölünce kemanımın ona verilmesini istediğim kuzenim kendisi. beni
yalnız bırak diyorum, itiraz etmeden uzaklaşıyor, haşarı bir çocuktu ama her
zaman bir erkekten beklenmeyecek kadar hassas, bu yüzden belki kemanımı ona
bırakma isteğim.
billy joel - only the good die young
doksan yaşıma kadar yaşamaya karar vermiştim. en güzel
eserlerimi seksenlerimde verecektim. uzun yaşayacaktım; marquez, ursula ya da
ne bileyim agnes varda gibi. belki bir başka yeni dalganın büyük annesi
olacaktım, aslında böyle arzularım pek yok, hayattayken ünlü olmak istemem. nitelikli,
ufak ve sadık bir okuyucu kitlem olsa bana yeterdi; çok mutlu olmam için,
yazmaya devam etmem için kısa bir yorum yeterdi. beni okuyan insanlarla oturup
çay içsem iki lafın belini kırsak.
billy joel - honesty
dün arkadaşımla telefonda konuşuyorduk, arkadaşım
dediysem bizim irfan, onu bir sınıfa koyamıyorum, o yüzden arkadaşım deyince şöyle bir durup
düşündüm ne kadar arkadaşız diye. tuhaf bir şekilde her şeyini benimle paylaştı
ve şimdi benim diyecek bir şeyim yok, arkadaş olmadığımızı söylersem onunla her
gün neden konuştuğuma dair bir açıklama getiremeyebilirim. evet, getiremiyorum.
belki sadece entelektüel birikimidir diyeceğim ama o bilmiş bilmiş konuşmaya
başlayınca ayar oluyorum öyleyse bu da değil, her neyse bunu uzun zamandır sorguluyorum,
cevabı bulunca görüşürüz.
billy joel - my life
uzun zaman her hafta başka bir mesleği edinmeye karar
verdim. tabi ki bir süre sonra insanlar benim aslında her konuda ışık hızıyla
fikir değiştirdiğimi fark ettiler ve en başında meslek edinmeye dair aldığım
kararlar "ya bir yürü git" tepkileriyle karşılaştı. meslek işi zor,
ne yapacağımı hala bilmiyorum, açıkçası bir şey yapmak istediğimi de
sanmıyorum. yani her şeyi yapmak istiyorum zaman zaman ama hepsi taş çatlasın
bir ay süren bir arzular bunlar. yapmaktan vazgeçemediğim tek şey yazmaktı ve
ben on iki yaşımdan beri işsiz olacağımı öngörürken haklıydım. ben işsiz
olacaktım, yazacaktım. dün izlediğim filmde adam yıllar sonra, lisedeyken herkesin hayran olduğu, üst sınıf bir kızla karşılaşır,
"kitabını okudum, yazar olmuş olman çok güzel," der kadın. "ben
yalnızca yaşlı bir kadın oldum." Adam güler, "yalnızca bir kitap
yazdım, işsizlik gibi bir şey. ama sen hala çok güzelsin" bunu şimdi neden
anlattım çok da emin değilim ama aklıma geldi işte, düşünmeden yazdığımı
söylemiştim, bu doğru mu bilmiyorum, yani aklıma geleni yazmam. Ama burada nasıl
desem, büyük bir sanat ürünü ortaya koymanın peşinde değilim, daha çok kendim
olabilmek diyelim ve böyle saçma biriysem, böyle biriyimdir işte, ne yapalım
yani?
billy joel - you may be right
konuya geri dönecek olursak ben aslında mutlu olduğumu
anladığımda tam anlamıyla yazar olmaya da karar vermiştim. bu ikisi birbiriyle
bağlantılıdır belki sonuçta ben bu dünyada ne halt yiyeceğim ulan düşüncesi
insanı çok pozitif duygular hissettiren bir duygu değildir. tam tersine hiçbir
şeyde sabit kalamayan bir insansanız ve çevrenizdekiler de size "ne
ayaksın oğlum sen?" diyorsa, harbiden hiçbir şey olamayacağınıza inanmaya
başlıyorsunuz. ve on yıl sonra kendinizi nerede gördüğünüz sorulduğunda bir çay
bahçesinde boş beleş otururken görüyorsunuz. ama bunun kötü bir şey olduğunu
düşünmüyorum, illa işli olmak zorunda değilim, bu parkların benim gibi
insanlara ihtiyaçları var. yazmayı "iş" olarak görmedim, görmüyorum.
yazar olmak istiyorum demek, benim işim yazarlık demek değil yani. işsiz ve
yazar olacağım.
billy joel - she's got a way
şimdi neden irfanla konuştuğumu söylediğim kısma dönecek
olursak onunla da bu mesele hakkında konuşmuş olduğumu söylesem şaşırtıcı
olmayacaktır. çay bahçesi meselesini anlatınca ben, peki ertesi gün ne
yapacaksın diye sordu. aynısını dedim. işsizlik hakkında pek bilgili olmadığı
anlaşılıyordu. peki ya sonraki gün? yine aynısını. belki bir arkadaşım gelir,
bana dertlerini anlatır ve ben de ona bir şeyler söylerim, sonra amaaaan boş
ver, bak bana evlenememişim ve işsizim, anamın evinde kalıyorum ama mutluyum
çünkü istediğim şeyi yapıyorum, yalnızca istediğini yap işte, diğer insanların
ne düşündüğünü umursamamak kolay değil biliyorum ama yeri gelince hepsine
mübarek parmağı gösterebilip fuck off diyebilmelisin.
billy joel - don't ask me why
... sonra ben de ona dedim ki bazen nedenini sormamak
lazım bazı şeylerin. bazen yalnızca ne olduğuna bakmamız gerekiyordur, önemli
olan ne olmuş olduğudur ve bunun senin hayatında nasıl bir etkisi olacağıdır.
neden diye sorup dururken dikkatini vermen gereken asıl noktaları kaçırıyorsun.
sorma yani, neden aşıkmış çocuk güneşe, adam ne için gitmiş oraya... boş ver
bunları. odaklanman gereken şey yalnızca camdan izlediğin bir çocuğun sana
neler anımsatabileceği, düşündürebileceği ve mutlu edebileceği belki de. boş
ver neden gördüğünü o çocuğunu, gördüğün çocuk sen misin onu düşün. uf gene çok
çişim geldi ve ben gene gitmeye çok üşeniyorum. sırf bu yüzden sıvı tüketimimi
sınırladım ama yine çok içiyorum. hayat zor.
billy joel - good night saigon
neyseciğime gel gelelim ki önce yaşadığım kişisel kriz
ardından ülkesel krizin etkisiyle ben neredeyse dört haftadır yazamıyorum
abilerim ablalarım. bu yazı döngünün kırılmasıdır aslında. yani şöyle ki
zorlama bir hikaye yazdım yazmasına ama yani ölerek yazdığımdan hiç memnun
değilim. aile baskısı yani anlayacağınız, bir de tabi çehov tarzı olduğundan
babam okuduktan sonra sordum nasıl beğendin mi falan diye, "pek bir şey
anlamadım" demez mi? yani o an dilerdim ki babam okumayan bir insan olsun
da "şaşırmadım," diyebilsem ama maalesef, kendisi bayağı bir şeyler
okur. hatta bir nevi editörüm olarak kullanırım onu yarışmaya hikaye
göndereceğim zaman. zaten bunun dışında da okutmuyorum bir şey ama yani diyorum ki o
öyle deyince ahan dedim, gene bir halt olmayacak. neyse ki pek umurumda olduğu
da söylenemez. şu aralar hiçbir şeyi pek umursamıyorum. ülkenin halinden olsa
gerek battı balık yan gider ümitsizliğine kapılışım.
billy joel - uptown girl
aslında yazamamak çok tuhaf çünkü sonuçta yazarken
düşünmüyorum değil mi? ya da özel bir şey yazmıyorum. çoğu zaman sadece
zırvalık. ama yazamadım işte, tuhaf da olsa gerçek. daha önce hiç bu kadar uzun
süre bir yazamama dönemi yaşamamıştım. yazmak en kötünün bir iyisi zamanlarımda
bir nevi self-treatment gibi bir şey. bunun türkçesini bireysel tedavi mi
yapsam özsel rehabilitasyon, kişisel sağaltım falan mı yoksa? henüz düşünme
aşamasında olduğumdan size dönüş yapmıyorum sayın seyirciler, öneriye de
açığım.
billy joel - piano man
ve klasik olan parçaya geldik. ben çoğu şarkısını çok
seviyorum amcamızın ama kulağımız en çok bunu dinlediği için mi yoksa sözleri
bu kadar güzel olduğu için mi bilmem, bu parça çalarken gelen hisler farklı.
bugünlerde yaşama tekrardan alışmaya çalışıyorum, bütün gün ve gece anlamsızca
düşünmek, kedimle oynamak, haberlere ruhsuz bir ifadeyle bakmak, herkese nefret
kusmak, tavanı izlemek ya da gözlerimi kapatıp paralel evrenleri hayal etmekten
daha fazlasını yapmaya. bir şeyler okumak, izlemek, yazmak çizmek gibi bu
olaylar olmasaydı yapacağım şeylere falan yani. bunun bir kaçış olduğunu
biliyorum, gözlerimi kapatmaya çalışmak olduğunu. ama insan kendi mahvoluşu ile
yaşayabiliyor da ülkesininkiyle yaşamıyormuş dostlar. ve olanları izleyerek de yaşamaya devam edemiyormuş. çok fazla seçenek yok yani, ya öleceksin, ya çıldıracaksın
ya da unutacaksın. doğrusu hangisi bilemiyorum, üç şık arasında savrulup
durarak hayatta kalıyorum. haberleri izlerken kafayı yiyecek gibi oluyorum,
ölmek çok zor. öyle birisinin seni öldürmesini ya da kazayla balkondan aşağı
düşmeyi falan beklemenin bir alemi yok. unutmaksa... insan nisyandan gelse bile
unutmak... alçak bir şeymiş gibi geliyor ama insanları, unutmaya çalışan
insanları suçlayamıyorum nedense. gerçekten nedeni ne? bu nedenini sorgulamam
gereken bir şey mi? bilemiyorum. neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemiyorum bu aralar. bildiğini söyleyenlere de inanmıyorum. emin olduğumuz şeyleri de sorgulama vaktidir belki kim bilir?
Ya öleceksin, ya çıldıracaksın ya da unutacaksın. Üçü de senden habersizce olacak düşünsene. Öldüğünün, çıldırdığının ya da unuttuğun şeyin artık farkında olmayacaksın Paulcüğüm.
YanıtlaSilŞu koca yazıdan bunu mu seçtim? Hayır. Dedim ki, şöyle bir yazı yazmayalı ne kadar oldu...
Şarkılar da var tabi:)
Öldüğümü fark etmeyecek miyim gerçekten? Olguları unutsak da hisler kalıyor çoğu zaman. Ama çıldırırsam sanırım o zaman gerçekten farkında olmayacağım. Hiçbir şeyin. Bunu seçmiş olman da bir sorun yok çünkü ben de nereye gidersem gideyim en sonunda hep bu noktaya dönüyorum.
SilŞu yazarlık kısmıyla ilgili birşey söylemek istiyorum.
YanıtlaSilÜlkedeki herkes artık ''yazar'' olmuş durumda,bu yüzden sen illaki olabilirsin.
Mafya'nın hizmetçisi mi dersin,psikopat mı dersin,ne değişik isimli kitaplar var bir bilsen...
Belki biliyorsundur Kore'de yaşayan bayağı popi bi ablamız var.Kitabı çıkmış bi kaç gün önce.Fazlasıyla da satmış.Neden? Sırf Kore'de yaşadığı için.Sırf onbinlerce K-pop fanı tarafından takip edildiği için.
Alan alsın beni alakadar etmez para onların ama bu işi çok sinir bozucu bulan tek ben miyim? Bir insana hiçbirşey katmayacak,bir gram edebi değeri olmayan kitapların basılıyor olması beni deli ediyor.
Kusura bakma fazla konuştum sanırım biraz ama çok dolmuşum bu konuda...
Ayrıca sen kendini geliştirip mükemmel bir yazar ol ki şu etrafa gezen sözde kitap kurtlarının sana vereceği değeri de bi görelim.
o konuya girersek sabaha kadar konuşurum herhalde
Sileline kalem alan yazar oluyor diyeceğim ama artık onu bile yapmıyor ya insanlar neyse, şimdi tabi ben onları yazardan saymadığım için... tamam yani kelimeleri bir araya getirebiliyorsun aferin sana ama bu mudur yani olay? bir de binlerce baskı yapıyor, kağıt israfı laaaaaaaan
söz konusu kişiyi tanımıyorum, bu olayı da bilmiyordum ama şaşırdım mı tabi ki hayır. o wattpad hikayeleri kitap olup onca satıyor da o mu satmayacak, tövbeeee
yani biz bilmiyor muyuz fantastik aşk romanları yazmayı, beş sayfa öykü yazacağım diye çok affedersin aylarca kıçımı yırtıyorum ben. ama okunmasa yazılmaz ki o kitaplar da onu okuyanlara da kızmak lazım, çöplük mü abi sizin beyinleriniz, okuduğunuz şeyi siz de yazabilirsiniz, ne gerek vaaaar?
neyse beni linç etmeseler iyi