Perşembe, Temmuz 28, 2016

deli misin? hayır, çorum


billy joel - movin' out

temmuz sonu ve günün en sıcak saati olmasına karşı sağ ayağım dışında bir sıcaklık hissetmiyorum. sağ ayağımda ne varsa artık. gökyüzü oldukça bulutlu olmasına karşın gözlerim kamaşıyor, gözlerimi kısarak bakıyorum etrafa. ahmet geliyor, ölünce kemanımın ona verilmesini istediğim kuzenim kendisi. beni yalnız bırak diyorum, itiraz etmeden uzaklaşıyor, haşarı bir çocuktu ama her zaman bir erkekten beklenmeyecek kadar hassas, bu yüzden belki kemanımı ona bırakma isteğim.

billy joel - only the good die young

doksan yaşıma kadar yaşamaya karar vermiştim. en güzel eserlerimi seksenlerimde verecektim. uzun yaşayacaktım; marquez, ursula ya da ne bileyim agnes varda gibi. belki bir başka yeni dalganın büyük annesi olacaktım, aslında böyle arzularım pek yok, hayattayken ünlü olmak istemem. nitelikli, ufak ve sadık bir okuyucu kitlem olsa bana yeterdi; çok mutlu olmam için, yazmaya devam etmem için kısa bir yorum yeterdi. beni okuyan insanlarla oturup çay içsem iki lafın belini kırsak.

billy joel - honesty

dün arkadaşımla telefonda konuşuyorduk, arkadaşım dediysem bizim irfan, onu bir sınıfa koyamıyorum,  o yüzden arkadaşım deyince şöyle bir durup düşündüm ne kadar arkadaşız diye. tuhaf bir şekilde her şeyini benimle paylaştı ve şimdi benim diyecek bir şeyim yok, arkadaş olmadığımızı söylersem onunla her gün neden konuştuğuma dair bir açıklama getiremeyebilirim. evet, getiremiyorum. belki sadece entelektüel birikimidir diyeceğim ama o bilmiş bilmiş konuşmaya başlayınca ayar oluyorum öyleyse bu da değil, her neyse bunu uzun zamandır sorguluyorum, cevabı bulunca görüşürüz.

billy joel - my life

uzun zaman her hafta başka bir mesleği edinmeye karar verdim. tabi ki bir süre sonra insanlar benim aslında her konuda ışık hızıyla fikir değiştirdiğimi fark ettiler ve en başında meslek edinmeye dair aldığım kararlar "ya bir yürü git" tepkileriyle karşılaştı. meslek işi zor, ne yapacağımı hala bilmiyorum, açıkçası bir şey yapmak istediğimi de sanmıyorum. yani her şeyi yapmak istiyorum zaman zaman ama hepsi taş çatlasın bir ay süren bir arzular bunlar. yapmaktan vazgeçemediğim tek şey yazmaktı ve ben on iki yaşımdan beri işsiz olacağımı öngörürken haklıydım. ben işsiz olacaktım, yazacaktım. dün izlediğim filmde adam yıllar sonra, lisedeyken herkesin hayran olduğu, üst sınıf bir kızla karşılaşır, "kitabını okudum, yazar olmuş olman çok güzel," der kadın. "ben yalnızca yaşlı bir kadın oldum." Adam güler, "yalnızca bir kitap yazdım, işsizlik gibi bir şey. ama sen hala çok güzelsin" bunu şimdi neden anlattım çok da emin değilim ama aklıma geldi işte, düşünmeden yazdığımı söylemiştim, bu doğru mu bilmiyorum, yani aklıma geleni yazmam. Ama burada nasıl desem, büyük bir sanat ürünü ortaya koymanın peşinde değilim, daha çok kendim olabilmek diyelim ve böyle saçma biriysem, böyle biriyimdir işte, ne yapalım yani?

billy joel - you may be right

konuya geri dönecek olursak ben aslında mutlu olduğumu anladığımda tam anlamıyla yazar olmaya da karar vermiştim. bu ikisi birbiriyle bağlantılıdır belki sonuçta ben bu dünyada ne halt yiyeceğim ulan düşüncesi insanı çok pozitif duygular hissettiren bir duygu değildir. tam tersine hiçbir şeyde sabit kalamayan bir insansanız ve çevrenizdekiler de size "ne ayaksın oğlum sen?" diyorsa, harbiden hiçbir şey olamayacağınıza inanmaya başlıyorsunuz. ve on yıl sonra kendinizi nerede gördüğünüz sorulduğunda bir çay bahçesinde boş beleş otururken görüyorsunuz. ama bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum, illa işli olmak zorunda değilim, bu parkların benim gibi insanlara ihtiyaçları var. yazmayı "iş" olarak görmedim, görmüyorum. yazar olmak istiyorum demek, benim işim yazarlık demek değil yani. işsiz ve yazar olacağım.

billy joel - she's got a way

şimdi neden irfanla konuştuğumu söylediğim kısma dönecek olursak onunla da bu mesele hakkında konuşmuş olduğumu söylesem şaşırtıcı olmayacaktır. çay bahçesi meselesini anlatınca ben, peki ertesi gün ne yapacaksın diye sordu. aynısını dedim. işsizlik hakkında pek bilgili olmadığı anlaşılıyordu. peki ya sonraki gün? yine aynısını. belki bir arkadaşım gelir, bana dertlerini anlatır ve ben de ona bir şeyler söylerim, sonra amaaaan boş ver, bak bana evlenememişim ve işsizim, anamın evinde kalıyorum ama mutluyum çünkü istediğim şeyi yapıyorum, yalnızca istediğini yap işte, diğer insanların ne düşündüğünü umursamamak kolay değil biliyorum ama yeri gelince hepsine mübarek parmağı gösterebilip fuck off diyebilmelisin.

billy joel - don't ask me why

... sonra ben de ona dedim ki bazen nedenini sormamak lazım bazı şeylerin. bazen yalnızca ne olduğuna bakmamız gerekiyordur, önemli olan ne olmuş olduğudur ve bunun senin hayatında nasıl bir etkisi olacağıdır. neden diye sorup dururken dikkatini vermen gereken asıl noktaları kaçırıyorsun. sorma yani, neden aşıkmış çocuk güneşe, adam ne için gitmiş oraya... boş ver bunları. odaklanman gereken şey yalnızca camdan izlediğin bir çocuğun sana neler anımsatabileceği, düşündürebileceği ve mutlu edebileceği belki de. boş ver neden gördüğünü o çocuğunu, gördüğün çocuk sen misin onu düşün. uf gene çok çişim geldi ve ben gene gitmeye çok üşeniyorum. sırf bu yüzden sıvı tüketimimi sınırladım ama yine çok içiyorum. hayat zor.

billy joel - good night saigon

neyseciğime gel gelelim ki önce yaşadığım kişisel kriz ardından ülkesel krizin etkisiyle ben neredeyse dört haftadır yazamıyorum abilerim ablalarım. bu yazı döngünün kırılmasıdır aslında. yani şöyle ki zorlama bir hikaye yazdım yazmasına ama yani ölerek yazdığımdan hiç memnun değilim. aile baskısı yani anlayacağınız, bir de tabi çehov tarzı olduğundan babam okuduktan sonra sordum nasıl beğendin mi falan diye, "pek bir şey anlamadım" demez mi? yani o an dilerdim ki babam okumayan bir insan olsun da "şaşırmadım," diyebilsem ama maalesef, kendisi bayağı bir şeyler okur. hatta bir nevi editörüm olarak kullanırım onu yarışmaya hikaye göndereceğim zaman. zaten bunun dışında da okutmuyorum bir şey ama yani diyorum ki o öyle deyince ahan dedim, gene bir halt olmayacak. neyse ki pek umurumda olduğu da söylenemez. şu aralar hiçbir şeyi pek umursamıyorum. ülkenin halinden olsa gerek battı balık yan gider ümitsizliğine kapılışım.

billy joel - uptown girl

aslında yazamamak çok tuhaf çünkü sonuçta yazarken düşünmüyorum değil mi? ya da özel bir şey yazmıyorum. çoğu zaman sadece zırvalık. ama yazamadım işte, tuhaf da olsa gerçek. daha önce hiç bu kadar uzun süre bir yazamama dönemi yaşamamıştım. yazmak en kötünün bir iyisi zamanlarımda bir nevi self-treatment gibi bir şey. bunun türkçesini bireysel tedavi mi yapsam özsel rehabilitasyon, kişisel sağaltım falan mı yoksa? henüz düşünme aşamasında olduğumdan size dönüş yapmıyorum sayın seyirciler, öneriye de açığım.

billy joel - piano man

ve klasik olan parçaya geldik. ben çoğu şarkısını çok seviyorum amcamızın ama kulağımız en çok bunu dinlediği için mi yoksa sözleri bu kadar güzel olduğu için mi bilmem, bu parça çalarken gelen hisler farklı. bugünlerde yaşama tekrardan alışmaya çalışıyorum, bütün gün ve gece anlamsızca düşünmek, kedimle oynamak, haberlere ruhsuz bir ifadeyle bakmak, herkese nefret kusmak, tavanı izlemek ya da gözlerimi kapatıp paralel evrenleri hayal etmekten daha fazlasını yapmaya. bir şeyler okumak, izlemek, yazmak çizmek gibi bu olaylar olmasaydı yapacağım şeylere falan yani. bunun bir kaçış olduğunu biliyorum, gözlerimi kapatmaya çalışmak olduğunu. ama insan kendi mahvoluşu ile yaşayabiliyor da ülkesininkiyle yaşamıyormuş dostlar. ve olanları izleyerek de yaşamaya devam edemiyormuş. çok fazla seçenek yok yani, ya öleceksin, ya çıldıracaksın ya da unutacaksın. doğrusu hangisi bilemiyorum, üç şık arasında savrulup durarak hayatta kalıyorum. haberleri izlerken kafayı yiyecek gibi oluyorum, ölmek çok zor. öyle birisinin seni öldürmesini ya da kazayla balkondan aşağı düşmeyi falan beklemenin bir alemi yok. unutmaksa... insan nisyandan gelse bile unutmak... alçak bir şeymiş gibi geliyor ama insanları, unutmaya çalışan insanları suçlayamıyorum nedense. gerçekten nedeni ne? bu nedenini sorgulamam gereken bir şey mi? bilemiyorum. neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemiyorum bu aralar. bildiğini söyleyenlere de inanmıyorum. emin olduğumuz şeyleri de sorgulama vaktidir belki kim bilir? 

4 yorum:

  1. Ya öleceksin, ya çıldıracaksın ya da unutacaksın. Üçü de senden habersizce olacak düşünsene. Öldüğünün, çıldırdığının ya da unuttuğun şeyin artık farkında olmayacaksın Paulcüğüm.

    Şu koca yazıdan bunu mu seçtim? Hayır. Dedim ki, şöyle bir yazı yazmayalı ne kadar oldu...
    Şarkılar da var tabi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öldüğümü fark etmeyecek miyim gerçekten? Olguları unutsak da hisler kalıyor çoğu zaman. Ama çıldırırsam sanırım o zaman gerçekten farkında olmayacağım. Hiçbir şeyin. Bunu seçmiş olman da bir sorun yok çünkü ben de nereye gidersem gideyim en sonunda hep bu noktaya dönüyorum.

      Sil
  2. Şu yazarlık kısmıyla ilgili birşey söylemek istiyorum.
    Ülkedeki herkes artık ''yazar'' olmuş durumda,bu yüzden sen illaki olabilirsin.
    Mafya'nın hizmetçisi mi dersin,psikopat mı dersin,ne değişik isimli kitaplar var bir bilsen...
    Belki biliyorsundur Kore'de yaşayan bayağı popi bi ablamız var.Kitabı çıkmış bi kaç gün önce.Fazlasıyla da satmış.Neden? Sırf Kore'de yaşadığı için.Sırf onbinlerce K-pop fanı tarafından takip edildiği için.
    Alan alsın beni alakadar etmez para onların ama bu işi çok sinir bozucu bulan tek ben miyim? Bir insana hiçbirşey katmayacak,bir gram edebi değeri olmayan kitapların basılıyor olması beni deli ediyor.
    Kusura bakma fazla konuştum sanırım biraz ama çok dolmuşum bu konuda...
    Ayrıca sen kendini geliştirip mükemmel bir yazar ol ki şu etrafa gezen sözde kitap kurtlarının sana vereceği değeri de bi görelim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. o konuya girersek sabaha kadar konuşurum herhalde
      eline kalem alan yazar oluyor diyeceğim ama artık onu bile yapmıyor ya insanlar neyse, şimdi tabi ben onları yazardan saymadığım için... tamam yani kelimeleri bir araya getirebiliyorsun aferin sana ama bu mudur yani olay? bir de binlerce baskı yapıyor, kağıt israfı laaaaaaaan
      söz konusu kişiyi tanımıyorum, bu olayı da bilmiyordum ama şaşırdım mı tabi ki hayır. o wattpad hikayeleri kitap olup onca satıyor da o mu satmayacak, tövbeeee
      yani biz bilmiyor muyuz fantastik aşk romanları yazmayı, beş sayfa öykü yazacağım diye çok affedersin aylarca kıçımı yırtıyorum ben. ama okunmasa yazılmaz ki o kitaplar da onu okuyanlara da kızmak lazım, çöplük mü abi sizin beyinleriniz, okuduğunuz şeyi siz de yazabilirsiniz, ne gerek vaaaar?
      neyse beni linç etmeseler iyi

      Sil