Çarşamba, Temmuz 23, 2014

"Yine Japon Filmi Mi İzliyorsun?" #4

Japon filmlerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz sayın seyirciler. Bu part biraz daha dram ağırlıklı. Belki de birazdan daha fazladır. :')

HEAVENLY FOREST (2006)



Ben sadece neşe bulacağım bir film izlemek istemiştim ve kızın görüntüsü de bana öyle bir his verdi. Hepsi yalanmış. Filmin ilk repliğinin ne kadar doğru olduğunu sonra anlayacaksınız. Şöyle başlıyordu: “Çok yalan söylerdi…”

Makoto (Hiroshi Tamaki) vücudunda bulunan bir yara yüzünden bir krem kullanmak zorunda kalmaktadır. Bu yüzden insanlardan uzak kalmış ve asosyal biri olmuştur. Üniversiteye başladıktan sonra kremin kötü koktuğuna inanmaya başlar ve bu konuda ciddi endişeleri vardır. Bir gün asfaltta yaya geçidinden geçmeye çalışan bir kız görür ama trafik yoğun olduğundan bir türlü başarıya ulaşamamaktadır. Makoto ortaokuldaymış gibi görünen bu kıza ilerdeki geçitten geçebileceğini söyler ve böylece Shizuru (Aoi Miyazaki) ile tanışmış olurlar. Shizuru böyle ufak kalmasının nedeninin yeterince gelişmemiş olduğunu ve büyümeye devam edeceğini söyler. Sürekli ileride güzel bir kadın olacağından dem vurur. Bununla birlikte Shizuru’nun da arkadaşı yoktur. İkili yakın arkadaş olur ve birlikte fotoğrafçılık üzerine çalışırlar. Derken bir gün Shizuru ortadan kaybolur ve Makoto da onu aramaya gider. Filmin bundan sonrası sürprizlerle dolu.



Çocuk gülünce Leeteuk’a benziyordu biraz, belki de ben uzun zamandır Teuk’u görmediğim için böyle düşünüyorum. Kızın ise gözlükleri çıkarınca güzel olacağı belliydi zaten, bunun davasını gütmeye lüzum yoktu. Çok büyük beklentiler içine girmeye yok ama güzel bir filmdi.




CALLING YOU / ONLY YOU CAN HEAR ME (2007)



Ryo Aihara (Riko Narumi) sessiz, içine kapanık bir kızdır. Küçükken yaşadığı bir olaydan dolayı diğer insanlarla ilişki kurmakta başarısız olmaktadır. Bu yüzden okulda dışlanır. Ayrıca herkesin telefonu olmasına rağmen Aihara’nın yoktur. Derken bir gün Aihara oyuncak bir telefon bulur. İlginç olan şey bununla iletişim kurabilmektedir. Daha sonra anlar ki aslında telepati yoluyla birileriyle konuşabilmektedir. Bu kısım biraz fantastik olsa da filmi izlerken yadsımıyorsunuz. Karşısında konuşma engelli bir genç olan Nozaki vardır. Shinya Nozaki’nin (Keisuke Koide) en sevdiği şey eşyaları tamir etmektir. Konuşmaya devam ederler ve bu süre içinde Aihara’nın hayatında bir şeyler değişecektir. Peki ya bu iki kişi buluşmaya karar verirlerse?

İlginç olduğunu düşündüğüm için izlemeye başlamıştım ama bir beklentim yoktu. Sonrasında filmi gerçekten sevdim. Ne yazık ki üzdü de ama yine de güzeldi. Birileriyle bu şekilde iletişim kurmak hoş olurdu diye düşündüm. Ağzımı açmaya gerek olmaması hoşuma giderdi. Gerçi sürekli güldüğüm için açılıyor yine ama neyse işte, güzel bir filmdi.

I GIVE MY FIRST LOVE TO YOU (2009)



Yeterince çok film izlemişsiniz sonu bilirsiniz. Baş karakterimiz kalp hastası, bununla başlayalım. Eğer bir filmde hastalık baştan beri biliniyorsa %90 masada kalır ya da başka bir şekilde ölür. Film süresi içinde öğrenirse büyük ihtimalle tehlikeli bir ameliyat geçirdikten sonra yaşamaya devam eder. Yani bu kendinizi hazırlayın demek.

Baştan spoiler verdiğim için çemkirebilirsiniz, hakkınız da var ama filmi herkes izlemiştir diye düşünüyorum nedense. Hem zaten filmin başında doktor diyor yirmisine gelmeden ölecek diye. Karakterimiz olan Takuma’yı Masaki Okada canlandırıyor. (Hanakazari’deki Okada’yı seviyordum ama sonra zırt pırt karşıma çıkmaya başlayınca yeter ulen demiş olabilirim.) Sevimli ötesi kızımız Mayu’yu ise Mao Inoue oynuyor. Hana Yori Dango’da oynayan kız, ben izlemedim ama izleyenler bilir diye söylüyorum.



Ama gerçekten de filmin sonunda ne olacağını bilmenin bir önemi yok. Yine ilk aşkın masumluğu üzerine hoş detayların olduğu, ölmeden önce yapmak istenen şeylerle ilgili etkileyici bir film. Etkileyici diyorum çünkü gözyaşlarınıza hakim olamıyorsunuz. Ben ki odunluğumla ünlüyüm, Mayu’nun “Onegaishimasu, onegaishimasu” diye yalvardığı bölümde salya sümük ağladım. O sahne gerçekten çok iyiydi ve çok acıklıydı. Sadece şunu düşündüm “Dünyada gerçekten böyle şeyler oluyor. Böyle çaresizce, ümitle bekleyen yüzlerce insan var.”

İzlediğim aşk filmleri arasında en iyilerden biriydi. Ama herkese izleyin demeyeceğim, üzülmeye ağlamaya hazırsanız izleyin.




PIECING ME BACK TOGETHER (2010)



Matataki ismiyle de biliniyor. Ve maalesef yine Okada. Dahası buradan ölecek olan da değil, çoktan ölmüş birisini oynuyor.

Izumi (Keiko Kitagawa) geçirdiği bir trafik kazasından sonra hafızasının bir bölümü yitirmiştir. (Buna amnezi denir, beyin kendini bloke eder ve kişiye zarar veren hatıraları siler.) Bu kazada sevgilisi Junichi’yi kaybetmiştir. Onunla ilgili hiçbir şeyi unutmak istemediği için kazanın nasıl olduğunu hatırlamaya çalışır. Yardımcı olması için bir avukatla (Nene Otsuka) anlaşır ve kazayla bilgi sahibi olan herkesle konuşarak parçaları birleştirmeyi dener. Zaman zaman geçmişe dönerek Junichi’yle olan diğer anılarını da düşünür. Peki kaza anında gerçekten ne olmuştur?



Kitagawa’yı daha önce Paradise Kiss’te izlemiştim. Oyunculuğunun iyi olduğunu düşünüyorum ama film sıkıcıydı. Ayrıca unutmasının daha hayırlı olacağı bir şeyi hatırlamak için bu kadar çaba göstermesi… Bilemiyorum. Kesinlikle hatırlanmak isteyecek bir şey değildi.

KARATE GIRL (2011)



Karateyle ilgili bütün filmlerde bu kızı oynatıyorlar galiba. High Kick Girl’de de kendisini izlemiştim ve o film için de bu filmle aynı şeyi düşünmüştüm; komik.

Ayaka (Rina Takeda) babası öldürülmüş ve kardeşi kaçırılmış bir kızdır. Yıllar sonra babasının kemerini isteyen Kazutoshi isimli bir şahıs yetiştirdiği dövüşçüleri bununla görevlendirir. Bu dövüşçülerin arasında en iyisi Natsuki (Hina Tobimatsu), yani Ayaka’nın kaçırılan kız kardeşidir. Bu film Ayaka’nın kardeşini kurtarma ve babasının intikamını alma hikâyesidir.



Klasik bir senaryosu olduğu yetmezmiş gibi filmin kalitesi düşük. Şüphesiz elde olan iki kızımız iyi dövüşüyor. Özellikle Natsuki ama yine de madem elinizde bu kızlar var adam akıllı bir film çekin demek istiyorum. High Kick Girl’den daha iyi olduğu da kesin ama.

ENOSHIMA PRISM (2013)



Filmi çok beğendim. Bu postta bahsettiğim filmler arasında en güzeli buydu. Etkisinden çıkmam kolay olmadı. Gerçekten şaşırdığım bir zaman oldu ki film izlerken bu duyguyu pek yaşamıyorum. Resmen kandırıldım ama çok mutlu oldum gerçeği öğrenince.

Gelelim konusuna… İki yıl önce Shuta’nın (Sota Fukushi) en yakın iki arkadaşından biri ölmüş, diğeri de yurtdışına eğitim için gitmiştir. Her şey Shuta’nın ölen arkadaşı Saku’nun (Shuhei Nomura) ölüm yıldönümü için evine gitmesiyle başlar. Orada bir saat bulur ve saatin kitapçığında bununla zamanda yolculuk edilebileceği yazılıdır. Tabi Shuta buna güler ama sonra öylesine saati takar ve kendini iki yıl öncesinde bulur. Saku henüz ölmemiştir ve Michiru (Tsubasa Honda) da İngiltere’ye gitmemiştir.



Elbette Shuta arkadaşını kurtarmak ister ancak o zamandaki normal hayatını da devam ettirmek zorundadır. Ayrıca kalp atışları hızlandığında ya da yaralandığında aniden günümüze geri dönmektedir. Bir yandan da günümüzde zaman akmaktadır. Bu yüzden her dönüşünde vakit daha da geçmiş olur. Tek sorun bu da değildir, tam olarak ölememiş bu yüzden ruhu okulda hapis kalan bir kızla, Kyoko ile tanışır. Kyoko  (Hanoka Miki) ona geçmişte bir şeyleri değiştirmenin neleri etkileyebileceğini anlatır ve ona yardım eder. Saku’nun hayatını kurtarmanın bedeli tahmin edilemeyecek kadar büyüktür.




Karakterlerin hepsini ayrı ayrı çok sevdim. Shuta biraz Kai’ye benziyordu. Aşktan ziyade dostluk vurgusu ön planda olduğu için benim gözümdeki değeri daha da arttı. Sonunda çok üzülsem de bu kadar güzel bir film izlemekten dolayı mutluydum. Tahmin ettiğimden daha iyi bittiğini de söylemeliyim. Herkese tavsiye edeceğim bir film. Shutaaaaa!









2 yorum:

  1. Şu zamana kadar sadece Japon korku filmi izledim ki hepsi de ayrı piskopattı, komedi izlemek istiyorum ama dizilere baktığımızda espri yaptıklarında bazen ağızlarına kürekle çarpasım geliyor, sinirleniyorum ki sebebi de aşırılıktan herhalde...
    Şu sıralar asyadan pek bir şey izlemiyorum aslında hollywood ve avrupa'ya yöneldim, bi bak geçen hot young bloods'ı izledim bir de miss granny ki tavsiye ederim hoştu
    Neyse o zaman haydi ciao :3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Korku mu? İlginç bir seçim :D Benim şimdiye baktığım Japon dizilerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez ama yine de güldüğümden sorun olmuyor. Yine de Japon dizisi izleyecek durumda olsam kalkar Kore dizisi izlerdim diye düşünüyorum. Ama Japonların filmlerini daha çok seviyorum. Bu yazdıklarım hep dram o yüzden küreğe ihtiyaç duymazsın :D
      Jong Suk'un filmi mi? O listemde duruyor ama henüz vakit bulamadım Japonlardan :D Miss Granny'nin konusu aklıma Flower Grandpas Investigative Team'i getirdi :D

      Sil