Japon filmlerimize kaldığımız yerden devam ediyoruz sayın seyirciler. Bu part biraz daha dram ağırlıklı. Belki de birazdan daha fazladır. :')
HEAVENLY FOREST (2006)
HEAVENLY FOREST (2006)
Ben sadece neşe bulacağım bir film izlemek istemiştim ve
kızın görüntüsü de bana öyle bir his verdi. Hepsi yalanmış. Filmin ilk
repliğinin ne kadar doğru olduğunu sonra anlayacaksınız. Şöyle başlıyordu: “Çok
yalan söylerdi…”
Makoto (Hiroshi Tamaki) vücudunda bulunan bir yara
yüzünden bir krem kullanmak zorunda kalmaktadır. Bu yüzden insanlardan uzak
kalmış ve asosyal biri olmuştur. Üniversiteye başladıktan sonra kremin kötü
koktuğuna inanmaya başlar ve bu konuda ciddi endişeleri vardır. Bir gün
asfaltta yaya geçidinden geçmeye çalışan bir kız görür ama trafik yoğun
olduğundan bir türlü başarıya ulaşamamaktadır. Makoto ortaokuldaymış gibi
görünen bu kıza ilerdeki geçitten geçebileceğini söyler ve böylece Shizuru (Aoi
Miyazaki) ile tanışmış olurlar. Shizuru böyle ufak kalmasının nedeninin
yeterince gelişmemiş olduğunu ve büyümeye devam edeceğini söyler. Sürekli
ileride güzel bir kadın olacağından dem vurur. Bununla birlikte Shizuru’nun da
arkadaşı yoktur. İkili yakın arkadaş olur ve birlikte fotoğrafçılık üzerine
çalışırlar. Derken bir gün Shizuru ortadan kaybolur ve Makoto da onu aramaya
gider. Filmin bundan sonrası sürprizlerle dolu.
Çocuk gülünce Leeteuk’a benziyordu biraz, belki de ben
uzun zamandır Teuk’u görmediğim için böyle düşünüyorum. Kızın ise gözlükleri
çıkarınca güzel olacağı belliydi zaten, bunun davasını gütmeye lüzum yoktu. Çok
büyük beklentiler içine girmeye yok ama güzel bir filmdi.
Ryo Aihara (Riko Narumi) sessiz, içine kapanık bir
kızdır. Küçükken yaşadığı bir olaydan dolayı diğer insanlarla ilişki kurmakta
başarısız olmaktadır. Bu yüzden okulda dışlanır. Ayrıca herkesin telefonu
olmasına rağmen Aihara’nın yoktur. Derken bir gün Aihara oyuncak bir telefon
bulur. İlginç olan şey bununla iletişim kurabilmektedir. Daha sonra anlar ki
aslında telepati yoluyla birileriyle konuşabilmektedir. Bu kısım biraz
fantastik olsa da filmi izlerken yadsımıyorsunuz. Karşısında konuşma engelli
bir genç olan Nozaki vardır. Shinya Nozaki’nin (Keisuke Koide) en sevdiği şey
eşyaları tamir etmektir. Konuşmaya devam ederler ve bu süre içinde Aihara’nın
hayatında bir şeyler değişecektir. Peki ya bu iki kişi buluşmaya karar
verirlerse?
İlginç olduğunu düşündüğüm için izlemeye başlamıştım ama
bir beklentim yoktu. Sonrasında filmi gerçekten sevdim. Ne yazık ki üzdü de ama
yine de güzeldi. Birileriyle bu şekilde iletişim kurmak hoş olurdu diye
düşündüm. Ağzımı açmaya gerek olmaması hoşuma giderdi. Gerçi sürekli güldüğüm
için açılıyor yine ama neyse işte, güzel bir filmdi.
Yeterince çok film izlemişsiniz sonu bilirsiniz. Baş
karakterimiz kalp hastası, bununla başlayalım. Eğer bir filmde hastalık baştan beri
biliniyorsa %90 masada kalır ya da başka bir şekilde ölür. Film süresi içinde
öğrenirse büyük ihtimalle tehlikeli bir ameliyat geçirdikten sonra yaşamaya
devam eder. Yani bu kendinizi hazırlayın demek.
Baştan spoiler verdiğim için çemkirebilirsiniz, hakkınız
da var ama filmi herkes izlemiştir diye düşünüyorum nedense. Hem zaten filmin
başında doktor diyor yirmisine gelmeden ölecek diye. Karakterimiz olan Takuma’yı
Masaki Okada canlandırıyor. (Hanakazari’deki Okada’yı seviyordum ama sonra zırt
pırt karşıma çıkmaya başlayınca yeter ulen demiş olabilirim.) Sevimli ötesi
kızımız Mayu’yu ise Mao Inoue oynuyor. Hana Yori Dango’da oynayan kız, ben
izlemedim ama izleyenler bilir diye söylüyorum.
Ama gerçekten de filmin sonunda ne olacağını bilmenin bir
önemi yok. Yine ilk aşkın masumluğu üzerine hoş detayların olduğu, ölmeden önce
yapmak istenen şeylerle ilgili etkileyici bir film. Etkileyici diyorum çünkü
gözyaşlarınıza hakim olamıyorsunuz. Ben ki odunluğumla ünlüyüm, Mayu’nun “Onegaishimasu,
onegaishimasu” diye yalvardığı bölümde salya sümük ağladım. O sahne gerçekten
çok iyiydi ve çok acıklıydı. Sadece şunu düşündüm “Dünyada gerçekten böyle
şeyler oluyor. Böyle çaresizce, ümitle bekleyen yüzlerce insan var.”
İzlediğim aşk filmleri arasında en iyilerden biriydi. Ama
herkese izleyin demeyeceğim, üzülmeye ağlamaya hazırsanız izleyin.
Matataki ismiyle de biliniyor. Ve maalesef yine Okada.
Dahası buradan ölecek olan da değil, çoktan ölmüş birisini oynuyor.
Izumi (Keiko Kitagawa) geçirdiği bir trafik kazasından
sonra hafızasının bir bölümü yitirmiştir. (Buna amnezi denir, beyin kendini
bloke eder ve kişiye zarar veren hatıraları siler.) Bu kazada sevgilisi Junichi’yi
kaybetmiştir. Onunla ilgili hiçbir şeyi unutmak istemediği için kazanın nasıl
olduğunu hatırlamaya çalışır. Yardımcı olması için bir avukatla (Nene Otsuka)
anlaşır ve kazayla bilgi sahibi olan herkesle konuşarak parçaları birleştirmeyi
dener. Zaman zaman geçmişe dönerek Junichi’yle olan diğer anılarını da düşünür.
Peki kaza anında gerçekten ne olmuştur?
Kitagawa’yı daha önce Paradise Kiss’te izlemiştim.
Oyunculuğunun iyi olduğunu düşünüyorum ama film sıkıcıydı. Ayrıca unutmasının
daha hayırlı olacağı bir şeyi hatırlamak için bu kadar çaba göstermesi…
Bilemiyorum. Kesinlikle hatırlanmak isteyecek bir şey değildi.
KARATE GIRL (2011)
Karateyle ilgili bütün filmlerde bu kızı oynatıyorlar
galiba. High Kick Girl’de de kendisini izlemiştim ve o film için de bu filmle
aynı şeyi düşünmüştüm; komik.
Ayaka (Rina Takeda) babası öldürülmüş ve kardeşi
kaçırılmış bir kızdır. Yıllar sonra babasının kemerini isteyen Kazutoshi isimli
bir şahıs yetiştirdiği dövüşçüleri bununla görevlendirir. Bu dövüşçülerin arasında
en iyisi Natsuki (Hina Tobimatsu), yani Ayaka’nın kaçırılan kız kardeşidir. Bu
film Ayaka’nın kardeşini kurtarma ve babasının intikamını alma hikâyesidir.
Klasik bir senaryosu olduğu yetmezmiş gibi filmin
kalitesi düşük. Şüphesiz elde olan iki kızımız iyi dövüşüyor. Özellikle Natsuki
ama yine de madem elinizde bu kızlar var adam akıllı bir film çekin demek
istiyorum. High Kick Girl’den daha iyi olduğu da kesin ama.
Filmi çok beğendim. Bu postta bahsettiğim filmler
arasında en güzeli buydu. Etkisinden çıkmam kolay olmadı. Gerçekten şaşırdığım
bir zaman oldu ki film izlerken bu duyguyu pek yaşamıyorum. Resmen kandırıldım
ama çok mutlu oldum gerçeği öğrenince.
Gelelim konusuna… İki yıl önce Shuta’nın (Sota Fukushi)
en yakın iki arkadaşından biri ölmüş, diğeri de yurtdışına eğitim için
gitmiştir. Her şey Shuta’nın ölen arkadaşı Saku’nun (Shuhei Nomura) ölüm yıldönümü
için evine gitmesiyle başlar. Orada bir saat bulur ve saatin kitapçığında
bununla zamanda yolculuk edilebileceği yazılıdır. Tabi Shuta buna güler ama
sonra öylesine saati takar ve kendini iki yıl öncesinde bulur. Saku henüz
ölmemiştir ve Michiru (Tsubasa Honda) da İngiltere’ye gitmemiştir.
Elbette Shuta arkadaşını kurtarmak ister ancak o
zamandaki normal hayatını da devam ettirmek zorundadır. Ayrıca kalp atışları
hızlandığında ya da yaralandığında aniden günümüze geri dönmektedir. Bir yandan
da günümüzde zaman akmaktadır. Bu yüzden her dönüşünde vakit daha da geçmiş
olur. Tek sorun bu da değildir, tam olarak ölememiş bu yüzden ruhu okulda hapis
kalan bir kızla, Kyoko ile tanışır. Kyoko (Hanoka Miki) ona geçmişte bir şeyleri
değiştirmenin neleri etkileyebileceğini anlatır ve ona yardım eder. Saku’nun
hayatını kurtarmanın bedeli tahmin edilemeyecek kadar büyüktür.
Karakterlerin hepsini ayrı ayrı çok sevdim. Shuta biraz
Kai’ye benziyordu. Aşktan ziyade dostluk vurgusu ön planda olduğu için benim
gözümdeki değeri daha da arttı. Sonunda çok üzülsem de bu kadar güzel bir film
izlemekten dolayı mutluydum. Tahmin ettiğimden daha iyi bittiğini de
söylemeliyim. Herkese tavsiye edeceğim bir film. Shutaaaaa!
Şu zamana kadar sadece Japon korku filmi izledim ki hepsi de ayrı piskopattı, komedi izlemek istiyorum ama dizilere baktığımızda espri yaptıklarında bazen ağızlarına kürekle çarpasım geliyor, sinirleniyorum ki sebebi de aşırılıktan herhalde...
YanıtlaSilŞu sıralar asyadan pek bir şey izlemiyorum aslında hollywood ve avrupa'ya yöneldim, bi bak geçen hot young bloods'ı izledim bir de miss granny ki tavsiye ederim hoştu
Neyse o zaman haydi ciao :3
Korku mu? İlginç bir seçim :D Benim şimdiye baktığım Japon dizilerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmez ama yine de güldüğümden sorun olmuyor. Yine de Japon dizisi izleyecek durumda olsam kalkar Kore dizisi izlerdim diye düşünüyorum. Ama Japonların filmlerini daha çok seviyorum. Bu yazdıklarım hep dram o yüzden küreğe ihtiyaç duymazsın :D
SilJong Suk'un filmi mi? O listemde duruyor ama henüz vakit bulamadım Japonlardan :D Miss Granny'nin konusu aklıma Flower Grandpas Investigative Team'i getirdi :D