Salı, Temmuz 29, 2014

Haziran'da Okuduklarım


Temmuz bitmeden önce yayınlayabildiğime şükür diyelim. :D “Geçen Ayın Kitapları” ismiyle başladığım bu yazı dizisinin adını değiştirdim, sıradan olsun bizim olsun. :’)

EVA WEAVER, KUKLACI ÇOCUK

“Palto dikildiğinde on iki yaşındaydım. Terzimiz ve çok sevgili arkadaşımız Nathan, bu paltoyu 1938 senesinde, Mart ayının ilk haftasında büyükbabam için dikti. Şehrimizin özgürlüğünü yaşadığı son haftaydı, bizim de. Hayatın en zor anında bile bir umut vardır. Ve bazen bu umut, küçük bir çocuğun yüreğine en yakın yerde hayatı selamlamayı bekleyen bir kuklanın verdiği umuttur.” 
Büyükbabası Varşova gettosunda hayatını yitirdiğinde Mika'ya kalan yalnızca onun muhteşem paltosu değildi, aynı zamanda içi sırlarla dolu bir hazine de onun olmuştu. Mika, babasını kaybeden hasta kuzenini, daracık bir odada yaşamaya mahkum edilmiş komşularını eğlendirirken, kendini kukla gösterilerinin ortasında buluverir. O artık bütün gettonun yüzünü güldürmeyi başarabilen, aşık olduğunda yüreği kelebek gibi kanat çırpan kuklacı çocuktur. Ancak bu güzel tablo, bir Alman askerinin karşısına dikilmesi ve onu gizli bir hayatın içine çekmesiyle yerle bir olur. Yüreğinize dokunacak, sizi alıp uzaklara götürecek ve döndüğünüzde asla eskisi gibi hissetmeyeceksiniz. Savaşın acımasız yüzüne rağmen küçük mutlulukların aslında ne kadar büyük ve değerli olduğunu anlamanızı sağlayacak bir eser.

(Tanıtım Bülteninden)

İkinci dünya savaşını konu alan bir eser daha. Gerçekten bu konudan bıksam da güzel bir kitap olduğu gerçeğini inkâr edemem. İlk bölüm tipikti, ikinci bölümün varlığını gerçekten sevdim. Sadece tek bir açıdan yaklaşmamış olması hoşuma gitti. Eğer bu konuyla ilgili bir kitap okumak istiyor ama sürükleyici olmasına da önem veriyorsanız tavsiye ederim. Ama bendenseniz gerek yok. Güzeldi ama orijinal değildi çünkü.


RASİM ÖZDENÖREN, KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER

Bir arkadaşımdan alıp başladığım kitap o kadar hoşuma gitti ki yarısını okuduktan sonra kendime bir tane alıp öyle devam ettim. Masa başında okumanın daha iyi olacağını düşünüyorum. Tembelliğimden not alamasam da aklımın bir köşesine yazdım. Oldukça sık kullandığımız ama göründüğü kadar masum olmayan kelimelerden tutun, derinliği hala tartışılan pek çok kelimeye yer vermiş. Bakış açılarımız da benzediği için değmeyin keyfime. :D Sırada hangi kitabı var merak ediyorum çünkü benim neyi ne zaman okuyacağım pek belli olmuyor.

AHMET MUHİP DIRANAS, ŞİİRLER

Dıranas’la öyle köklü bir ilişkimiz yok açıkçası. Ablamın kitaplığını karıştırırken buldum, ilgimi çekti, aslında babamın kitabıymış. Hatta öyle bir şekilde oldu ki… Kitabı öylesine açtım, gözüme çarpan ilk dörtlük beni şoka uğrattı. Ben bu dizeleri ezbere biliyor, lakin sahibini tanımıyordum. Aklıma araştırmak da gelmemişti.

“Titrek bir damladır aksi sevincin
Yüzünün sararmış yapraklarında
Ne zaman kederden taşarsa için
Şarkılar taşırsın dudaklarında”

Tabi çok etkilendim, hemen başladım. Ama sadede gelelim, Dıranas genelde dörtlük ve heceyi kullandığından çok benim tarzım değil. Yani bana sorarsanız “Ne şair be!” demem. Yine de güzel şiirleri yok mu? Var tabi, sevdiklerim oldu, olmaz mı? Portre, Kar, Kadavra, Yağma (Ümit Yaşar’a yazmış) ve Bitmez Tükenmez Can sıkıntısı favorilerim. Bir de Yağmur, Gül ve Eller var ki onu burada paylaşmak istedim.

Yağmur Gül Ve Eller

Yel yapraklarımı savurur,
Dört yanım yağmurla örtülü;
Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur!

Kafamda hep bir uykusuzluk

Ve masamda bir düşler gülü,
Gecenin içinde, soyunuk.

Ve bir düşünce arasında

Ellerim; beyaz, boş ve bencil,
Bu gül’le gece arasında,

Kopmuş gidiyor dallarımdan...

Hayır, başımdan yana değil
Uykusuzluğum, ellerimden.

SEZAİ KARAKOÇ, YİTİK CENNET

Nesir görünümlü şiir kitabı diyorum ben buna. Adam düz yazmaya çalışmış ama becerememiş, buram buram nazım kokuyor cümleler. Edebi değerin yüksek bir eser nasıl olur sorusuna cevaptır Yitik Cennet. Not ala ala okudum lakin kaybetmeyi becerdim.(!) Yine de damağımda kalan bu tadı unutmam mümkün değil. Kuranda ismi geçen peygamberlerin yaşadığı olayları topluma bakan yüzüyle incelemiş Karakoç. Mistik bir öykü halini almış kaleminde ve çıkarımlar o kadar yerli yerinde, o kadar etkileyici ki…  Notlarımın birkaç tanesini ise şimdi buldum.

“Adem'in Adem, Cennetin Cennet olabilmesi için atılan ilk adımdı Havva'nın gelişi.”
“Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun insanlar için bir Nuh'un gemisi vardır.”
“Bağımsız varlık iddiası yüzünden insana karşı su, celal kamçısıyla kamçılandı.”
“Toprak, gafletti. Sular "hal"di. Gemi "intisab"dı. Cudi Dağı "makam" oldu.”
“En ağır yükü, insanlığın en ağır yükünü omuzladı peygamber. İnsanın var olmak veya olamamak meselesini çözmek istedi.”

HEKİMOĞLU İSMAİL, CUMHURİYET ÇOCUĞU

Bu adamın çok hoşuma giden iki şeyi var; adı ve kurduğu yayınevi. (Ahmet Günbay Yıldız’la birlikte Timaş’ın kurucusudur kendisi.) Yani maalesef kitapları dahil değil. Biraz tarih kitabı okuyormuş gibi okudum bu kitabını, bir kez daha biçimi manaya feda etmiş. Olaylar takır tukur ilerliyor, hızına yetişmek zor. Bir başka kitabını daha okumayı düşünmüyorum, sanırım o yüzden sonsuza dek en sevdiğim kitabı “Maznun” olarak kalacak.

İBRAHİM ERŞAHİN, GİZEMLİ SAYILAR KİTABI

Aslında bu kitabı sene başında ilgisini çekeceğini düşünerek S-ra’ya almıştım ama yine ben okudum. O da okudu biraz gerçi. Neyse, Carpe Diem yayınevinin kitaplarına aşina iseniz bilirsiniz, söyleşi havasındadır geneli, eğlendirir insanı. Arkadaki yazı öyle ama içeriği sıkıcı olmasa da komik de değil onu söylemeliyim. Yine de benim ilgimi çeker sayılar, o yüzden güzel bir eser olduğunu düşünüyorum.

“Bu kitapta okuyacakların sıfırcı matematik hocalarının derste anlattıklarından epey farklı… İşin içinde başka işler var, ey gidim ey…

Mesela 1 sayısı olmasaydı dünyaya gelemeyeceğini söyleyen oldu mu sana hiç? Peki, altın oran olmasaydı, dünyanın eciş bücüş bir şey olacağını… Sevdiğine kavuşmak için düğüne, derneğe değil sadece 4 sayısına ihtiyacının olduğundan haberin var mı? Pi sayısı olmasaydı evinin yolunu bile bulamayacağını, 5 sayısı olmadan hiç bir şeyi görüp duyamayacağını, hele sıfır rakamının yokluğunda sıfırı çekeceğini biliyor muydun? “Cıks” mı?


O zaman hemen bu kitabı oku. Ve kâinattaki her sayının, dünyayı ve insanoğlunu ayakta tutan dengede nasıl da gizlediğini kendi gözlerinle gör.”

OKTAY AKBAL, HİROŞİMALAR OLMASIN

Bu kitap biraz elimde sürünmüş olabilir ama güzel olmadığından değil, onunla birlikte başka kitaplar da okuduğum için. Eskiden bunu çok yapardım, aynı anda sekiz kitap birden okumuşluğum vardır. Sonrasında bırakmıştım, teke tek yapıyordum bu işi. Şimdilerde tekrar başladım iki üç kitapla yapıyorum ama bu sefer, daha iyi oluyor.

Olayın üstünden bir çeyrek yarım asır geçtikten sonra Akbal Japonya’ya, Hiroşima’ya giden ilk Türk gazeteci yazar oldu. Okurken içim sızladı. Şimdi aradan yetmiş yıl geçti ve Japonya çok daha iyi durumda ama bu olayın acısını azaltmıyor. Dahası olabilecekler hakkında da bir şeyler söylüyor. Anlatım fotoğraflar silsilesi halinde gözünüzde canlandırıyor. Kitapta ek olarak Akbal’ın Sovyetler birliğindeki gezilerinde yaşadıkları da var. Türk ülkelerini tanımak için güzel bir fırsat.


AHMET TURAN ALKAN, ALTINCI ŞEHİR

Ben bu adamı gittikçe daha çok seviyorum, sonum hayrolsun.
Tanpınar’ın “Beş Şehir”ini bilirsiniz, orada Sivas’ın olmadığını gören Alkan, altıncı şehir de Sivas’tır diyerek bir eser ortaya koymuş ki yine harika yine harika demek istiyorum. Sivas’ı hiç gezme fırsatı bulamadım, içinden geçmiş olsam da. Sonbaharda inşallah diyeyim, gidip okuduğum yerleri göreceğim. Tabi Alkan eski Sivas’ı yazdığından, o şekilde bulmam mümkün değil, biliyorum. Yine de görmek istiyorum işte.

Yazar, Sivas’ı anlatırken aslında bütün anadoluyu ve geçirdiği değişimi anlatmış. Kimi zaman ben de “Hey gidi günler hey!” diye nostalji yapmadım değil. :D Biraz da içim sızladı çünkü aslında anlatılanların neredeyse hiçbirine yetişemedim. Ve bu hep içinde yaradır bu mesele o yüzden geçiyorum. Yine de şunu söylemeliyim ki kimi zaman canlı üslubu sayesinde hayalen yaşadım kimi zaman da dolaylı eleştirilerine kahkaha attım. Türkçe’yi harikulade kullandığını düşünerek bir kez daha takdir ettim.

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU, MİLLİ SAVAŞ HİKÂYELERİ

Bu kitabı aslında iki ay önce falan okuyacaktım. Ama B sağ olsun kitabı kaçırıp, haftalarca getirmediği için bayağı ertelendi. Kütüphanede bir Yakup Kadri bulunca çok sevinmiştim çünkü döneminin en sevdiğim yazarıdır kendisi. Hem üslubu sağlam hem tekniği hem kurgusu…  Ama bu kitapta etkileyici olanlar bunlar değil, hikâyelerin gerçek olmasıydı. Gözlerim doldu zaman zaman, kitap okurken ağlamaya yatkın oluyorum sanırım. Herkesin okuması gereken bir kitap, o zaman yaşananları bilmek belki yeni bir bakış açısı kazandırır bizlere.

GRIGORY PETROV, BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ

Çok ünlü bir kitap olduğundan benim beklenti tavan tabi. Hatta bizim manyakötesi felsefeci bile kitapla ilgili yorum yaptığından iyice bir merak ettim. Sonuç; güzeldi güzel olmasına ama benim beklentimi karşılamadı. Belki de benim okuduğum basımdaki çeviri iyi değildi. Etkilendim diyemem.

“Yazar Grigory Petrov'un çeşitli aralıklarla çıktığı Finlandiya seyahatlerindeki notlardan oluşan eser 1800'lerin son döneminde Finlandiya halkının içinde bulunduğu durumu, cehaletten kurtulmak için bu ülkedeki bir avuç aydının verdiği olağanüstü mücadeleyi anlatır.” –Vikipedi

ALİ FUAT, MARALLAR İNİNCE SUYA

Aslında sadece başlığında “maral” kelimesini görünce balıklama atlamıştım. Ama genel olarak kitabın ismi de güzel tabi. Maral yani geyik, Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi’sinden sonra ne zaman aklıma gelse etkilendiğim bir hayvan. Ali Fuat da çok etkilenmiş olmalı ki o hikâyeden esinlenip bir kitap yazmış. Açıkçası kötü değildi ama tavsiye de etmiyorum. Bu kadar güzel isimli bir kitabın içeriği de daha güzel olabilirdi.


AHMET HAMDİ TANPINAR, SAHNENİN DIŞINDAKİLER

Aslında bunun son Tanpınar kitabım olacağını düşünüyordum. Çünkü Aydaki Kadın notlardan derlenmiş, yine de kitapevinde görünce, nasıl desem? Kendimi kaybettim? Alıverdim. Henüz okumadım gerçi. Neyse…

Böylece üçlemenin son kitabını okumuş bulundum. Sıralamam doğru muydu? Bilemiyorum. Ama yine de bir kez daha “Mahur Beste”nin adını duymak, hatta Huzur’daki favori kahramanlarımdan İhsan’la olmak güzeldi. Ama yine de nasıl Mümtaz’a vurulduysam bu kitapta da Doktor Cemal’i sevdim. Nuran’dan sonra ise Sabiha’ya bir güzel uyuz oldum. Ki biraz feminist bir yanım vardır, genelde oğlanlara uyuz olurum. :D Neyse, bu sefer konumuz Milli Mücadele döneminde İstanbul. Yani sahne mücadelenin verildiği Anadolu, hikâyenin kahramanları ise “sahnenin dışındakiler” yani İstanbul ahalisi. Yine ve yine çok beğendiğim bir kitap oldu. Finalde Tanpınar’ın üstüne yok, hayran kalıyorum.


AHMET HAŞİM, GÖL SAATLERİ

Haşim’in şiirlerini gerçekten çok seviyorum. Denemelerini de okudum ama Yahya Kemal gibi Haşim de benim için “şair”dir ve de öyle kalacaktır. Nesirde de başarılı olabilirler ama benim için öne çıkan özellikleri hep şiirleri ve şair yönleriydi. Onları bu şekilde bilmek istiyorum. Çünkü gerçekten şiirlerini benim hayatımda önemli bir yer var. Her neyse, Ahmet Haşim’in ünlü “O Belde” şirinden güzel bir bölümle bitirelim. En sevdiğim kısmım olduğunu söyleme gerek yok herhalde.

“Ne sen
Ne ben
Ne de hüsnünde toplanan bu mersa
Olan bu mai deniz
Melali anlamayan bir nesle aşina değiliz
Sana yalnız bir ince taze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer
Bu sefil iştiha, bu kirli nazar
Bulamaz sende bende bir ma’na…”

MEŞHUR ŞAİRLERDEN MEŞHUR ŞİİRLER 2

İlk kitapta Tanzimat sonrası şairlere yer verilmişti, bunda Divan Edebiyatı’ndan, Türk Dünyası’ndan ve Dünya Edebiyatı’ndan şairlere yer verilmiş. Ben da favori şiirlerimi buraya yazmak istedim.

Hasan Mercan – Geceyle Birlikte Bir Türkü Daha Ali Üstüne, Tezgâh
İzzet Sarayliç – İstanbul Günleri
Necati Zekeriyya – Anama Soneler (1)
Nusret Dişo Ülkü – Üsküp’e Ağıt
Olcas Süleyman – Fizikçinin Duası
Osman Türkay – Uyurgezer
Özker Yaşın – Yabancı
Resül Hamzatov – Ne Varsa
Lamartine - Göl
Baudelaire – İçe Kapanış
Charles Bukovski – Babam
Herman Hesse – Bütün Ölümler
John Masefield -  Denize Özlem
Jorge Lois Borges - Anlar
Pablo Neruda – Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim
R.M. Rilke – Yalnızlık
Yannis Ritsos – Görülmemiş Bir Çiçek Açma

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder