artık gün ışıyınca kendiliğimden uyanıyorum. dede olma görevi tamamlandı.
***
mümtaz'ın kedisi
öldü geçen gün. ilk öğrendiğimde kalakaldım. ufak bir titreme oldu ellerimde
ama genel olarak hareketsiz kaldım. o da çok ağladı ama sanırım ben
yakınlardaki birinin ölümünden daha kolay idrak edebildim. kedim olmasaydı ne
hissettiğini... yine de durumu çok iyi idare etti. ben onun kadar güçlü
duramazdım. bunu ona söylemedim.
***
geçen irfan'a, inancım sarsıldı, dediğimde; evet bu
saatten sonra olmaz, dedi. son yazdığım hikayeyi beğenmediğini söyledi. halbuki
görüşlerine irfan'dan daha çok güvendiğim iki arkadaşım iyi yorumlar
yapmışlardı, öyle üzmemek için iyi diyenlerden değillerdir. sanmazdım böyle
hisler olacağını içimde ama üzüldüm işte, eleştiri değil ki bu başka bir şey.
toptan silmek beni ve yazdıklarımı. iki öykümü ya da üç okumuşken söyledi
bunları. yeterli mi? yeterlidir belki de ama o beni sevmese de okumasa da olur.
kaybetmekten üzüleceğim bir okuyucu değildi, çok akademik çok pragmatist bir
anlayışı var hep. sevince anar gibi romancıları seviyor, uzun ve karmaşık cümleleri.
divan edebiyatını da seviyordur herhalde. bunu hiç sormadım, hiç konuşmadık.
insan bazen yakınındakilerin olmadık şeylerini biliyor da böyle sıradan şeyleri
bilemiyor. ben halk edebiyatını çok seviyorum, sakin, basit, anlaşılır ve
samimi şeyleri seviyorum. "bana kara diyen dilber, gözlerin kara değil
mi" ya da "hey ağalar zaman azdı, düşmüşe il üşer oldu, küllükte
sürünen eşek, cins atla yarışır oldu" gibi dizeleri seviyorum. sonra öyle
yazıyorum, dilin yavan diyor irfan. ölüm hakkında konuşurken süslü cümleler
kurmamı istiyorsa yapamam. hastalık ve ölüm gibi sade ve samimi şeyleri
anlatırken cümleler uzun olmamalı, diyalog yazılıyorsa okunurken "evet biz
de böyle konuşuyoruz" denilmeli. sesli okuduğunda rahatsız etmemeli, senaryoda
olduğu gibi. bir gün olay öykücülüğüne soyunursam, tarihi ya da fantastik
öyküler yazarsam belki uzun ve süslü cümleler kurarım içi benzetmelerle dolu
olan. şimdilik niyetim yok.
***
iyi insanlar hep uzakta mı olur yoksa uzakta oldukları
için mi iyidirler böyle?
***
bazen orhan gibi okulu bırakıp yazarlığa soyunsam diyorum
ama kendime güvenim yok ki. geleceği düşünemiyorum, düş kuramıyorum, hayal edemiyorum,
plan yapamıyorum ve öbür yandan korkuyorum da geleceksiz olmaktan. geçmişi daha
çok seviyor değilim, irfan öyle demişti bir gün yine, haklı olabilir sanmıştım
ama geçmişte özlemediğim çok şey var, ben sadece lise yıllarını özlüyorum çünkü
farkında değildim nasıl da özgür olduğumun, sakin geçen hayatımın boş olduğunu
sanıyordum. şimdi sözde dolu geçirmiş olanlar bakıyorum, tuhaf. hiç
özlemiyorlar o zamanları. ben o dönem için kendimle gurur duyuyorum ama şimdi.
şimdi bir şeyler yaptığımı sanıp da aynı paralelkenarın karşılıklı eş
kenarlarında geziyorum. farklı olacak gibi geliyor ama öz değişmiyor. farklı
insanlara aynı şeyleri yaşamayı nasıl da beceriyorum.
mümtaz'a her şeyi anlattığım için mi daha az yazıyorum
artık? neredeyse her şeyi. hayatım insanlar dinlemekle geçti ve şimdi de benim
dinleyicim mümtaz oldu. kalabalıktan uzak olmayı sevmek dışında başka hiçbir
ortak noktamız olmamasına rağmen nasıl da beni anladığını, anlayabildiğini
hissediyorum. bana nispeten daha az insanla vakit geçirmesine rağmen -bu onun
tercihi elbette- sosyal bağlamlar yorumlamada benden daha iyi. sanırım geçmişi
ona bu konuda kaynak oluyor ya da doğuştan yetenekli belki de. ben hala ne
zaman ne demem gerektiğini ne yapmam gerektiğini kestiremiyorum. mümtaz bana
karşı hep iyi ve her zaman da yardım etmeye çalışıyor ama belki de sorun budur.
bir kere de kavga edelim istiyorum bazen ya da konuşmayalım bir süre. öyle
zamanlarda hemen panik yapıyor ama farkındayım sağlıksız bir durum bu. ikimiz açısından da çünkü bana fazla bağlandı
ve bir gün ben gidersem bu onu çok yaralayacak. benim tartışmak istemem de
tuhaf yalnızca ben alıştığım için. şimdi böyle tartışıp durduğum insanları da
hayatımdan çıkardıktan sonra yaşadığım sakin hayatı yadsıyor muyum? çok
üzülmüştüm, daha fazla üzülmek istemediğimi söylüyordum ama nedir aradığım?
sanırım bazen nevrotik yanım ağır basıyor, hayli yüksek derecede eğilimli
olduğum sır değil. bazen, iki tane çak bana, diyorum mümtaz'a. gülüyor.
***
hayal/amaç mevzusunu
konuşmadığım kişi bilmem kaldı mı? ufak da olsa bir değişim için anlattım
herkeslere. dinledim. xingchi ya da shohei'e
bile.
xingchi durumun
okuduğum bölümü sevmemekle ilgili olduğunu düşünüyor çünkü kendisi okuduğu
bölümü hiç mi hiç sevmiyor ve o konuda bir geleceği olabileceğine inanmıyor.
sevdiği şeyleri yaparak bir gelecek kazanabileceğine de inanmıyor. kazanabilir
miyim bunlarla diye baktığında da çok değiştim diye üzülüyor. bu yüzden çaresiz ve mezuniyeti de
yaklaşmışken bomboş olduğunu sandığını ellerine bakıp iç çekiyor. sonra güneş
açıyor ve birden her şeyi unutup mutlu olabiliyor. ben de onu bu yüzden seviyorum. (ama benim bölümümle ilgili sıkıntım yok ve genel olarak
okulda nefret ediyorum çünkü hep etti ve sanırım bu değişmeyecek de. olur ya,
bir gün prof olarak bile gitsem okul tatil olduğunda deli gibi sevineceğim.)
shohei'e göre hayatta bir hayalin olması önemli -ben ona
belki de buna ihtiyacımız yoktur, hayalsiz ve amaçsız yaşabiliriz demiştim-
çünkü hayalsiz hayat sıkıcı olur ve
sonunda pişman olursun. thoreau öyle diyormuş ama yine de bunun hakkında
düşünmeyi abartmamam gerekirmiş ve kendimi üzmemem tabi ki. en sonunda bir şey
bulurmuşum.
her şey yoluna girecektir, diye bitirmiş sözlerini. bazen
insanın bunu duymaya çok ihtiyacı olur.
bir de sarılmaya.
***
geçen liseden bir arkadaşımla konuşuyordum, biliyorsun yazar
olmak istiyordum lisedeyken dedim. niye olmadın dedi. niye hala olmadın? çok
mantıklı. aşırı mantıklı. haklıydı, sanki neden olmamıştım bir yazar hala? on
dokuz çoktan bitmiş, yirmi de öyle. pek ben neden bir yazar olamamıştım hala?
eğer istediğim gerçekten buyduysa.
cevabı bilmiyor değilim. korkaklığımdan pek tabi.
Elbette yazar olacaksınız; hem de iyi bir yazar olacaksınız. Çünkü bunu bir dert ediniyorsanız nefes almak kadar önemlidir yazı yazmak ve yazar olmak sizin için. Sadece hangi türde yazmalıyım dediğinde belki de tercihte zorlanabilirsiniz. Başlangıçta deneme türü yazmanız sizi daha özgür kılacağını söyleyebilirim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Öykü yazıyorum.
Sil3 hafta önce gittiğim bir yerde, konuşmasıyla ilgimi çeken ve hoşuma giden bir kadın şunu söyledi: Varoluş en büyük motivasyondur.
YanıtlaSilSonra bunun hayatımızda hep var olduğunu hatırlatmak için de, inanıyorsanız güçlüsünüz anlamındaki ayeti söyledi.
Daha sonra da, ''Kendinizi tanımak kendinizi sınırlamaktır. İnsanın kendini tanıma fonksiyonu, yaşamın enerjisini keşfetmesidir.'' tarzında bir cümle kurdu.
Bunlar beni o zaman bayağı etkiledi çok sevgili Paul. Belki seni de bazı sorulara ve cevaplara yönlendirir diye yazayım dedim. Tabi konuşmanın üç beş cümlesi olduğu için çok etkisi olmayabilir ama yine de üzerine düşünülesi güzel noktalar.
Nefes aldığım sürece, ve hayat bu kadar yaşam dolu olduğu sürece neden yapamayalım bazı şeyleri? Neden kendimize inanmayalım?
Güçlü biri olsaydım çoktan çıkmıştım yola ama tembellik yapıyorum şu an. Bak az önce de kendimi tanımladım yani sınırladım. Paradoksları seviyorum, güzel kafa.
Yazmaya hep devam et Paul, çünkü edebiyat birçok şeyden daha güzel.
Çok ciddi yazdım fark ettin mi? Bazen böyle havalı biriyim ben de.
"Kendinizi tanımak kendinizi sınırlamaktır."
SilSanırım çok doğru bir söz.
Yazmaya hep devam edeceğim çünkü bilirsin, alışkanlıklarımızdan kurtulamıyoruz. Ama nereye ve ne için yazacağımı bilemiyorum.
Havalı olmak için ciddi olmaya ne gerek var?
zaten çok iyi yazıyon sen. bir dergide filan yazarsan söle amaa yaa :)
YanıtlaSilo kadar cesur olmak da zor ama :)
SilBu aklıma Gothe nin 'çok çok mutlu bir hayat yaşadım ama tek bir mutlu hafta hatırlamıyorum' demesini aklıma getirdi. Hoş hayatın amacının mutluluk olduğuna da inanmam.
YanıtlaSilmutluluk bir amaç olabilir mi emin değilim, ben kendimi genel olarak "mutlu" diye tanımlayabilirim. mesela sen bunu anımsayınca bir yerde gerçekten beni anlamış birbirinin olduğunu düşünüp mutlu oldum. böyle kolay.
SilAslında bakarsan tüm bu kelimelerin herkes için farklı tanımları olduğunu ve birini anlamanın -onun hissettiklerini karşılayan sözleri- birazda şans eseri olduğu düşüncesindeyim.
YanıtlaSilOlabilir muhtemelen ama bu sonucu değiştirmiyor
SilDeğiştirmiyor ama aslında insanın en çok ihtiyacı anlaşılmakken bazen , kelimelerin aslında kendi tanımlarımızdan ibaret olması ve karşı tarafın bunu anlamasını beklemek hatta bizimde karşı tarafı çoğu zaman anlayamamış olduğumuz, iç sıkıcı bir durum değil mi? Umarım anlatabilmişimdir.
YanıtlaSilben bir şeyler anladım. tabi ki hiçbir zaman kimse kimseyi tam manasıyla anlayamaz evet bu noktada katılıyorum. ama o bahsettiğin şansı yakalayabilmenin tadına bakılırsa buna değer?
Silhaklısın sanırım bazen o şeyin önünü ardını düşünmektense onunla o an bütünleşmek daha az yorucudur belki de.
YanıtlaSilzaten bir süre sonra düşünmeye de gücü kalmıyor insanın
SilKendimi bildim bileli herhangi bir amacım yok. Ama bu amaçsızlık hali bana pek çok hayal bahşediyor, kendimi binlerce konumda yüzlerce şey yaparken düşünüyorum ve fark ediyorum: seçimlerimiz dipsiz bir kuyu. Hangi yoldan gidersem gideyim aklım diğerinde kalacak ve hiçbiri beni tamamen tatmin edemeyecek. Tabii, bunu düşünen dokuz yüz milyonuncu kişi falanımdır ve belki de bunun tek sebebi modern zamanın bir şahsı olarak pek çok seçeneğe sahip olmamdır vice versa ama durum bu ve benim hayatımı adayacağım bir şey yok. Bak, gene aynı noktaya geldim, yaklaşık 4 ay sonra. Artık yalnızlık hissetmiyorum ve kabuğuma çekilmiyorum ama ne zaman hayat ve ölüm ve var oluşla alakalı şeyler düşünsem aynı soğuk his karşıma çıkıyor. Eh, ben de düşünmemeyi öğrendim ya da düşüncelerimi başka yere yönlendirmeyi.
YanıtlaSilHiçbiri tatmin etmeyecekse neyi seçtiğinin biri önemi yok? Tatmin olmak mümkün mü bilmiyorum ama bir şeyleri seçmemiz gerek, sanırım orası kesin.
SilBence sen zaten yazarsın sadece basılı bir eserin olması değil bence yazar olmak. Ben öyle düşünüyorum. Öykülerini ben de okumak isterim.
YanıtlaSilHayalimiz bir en azından yazar olmak. En sevdiğim tür de öyküdür benim. Kısa ve vurucu. Sıradan ve sarsıcı. En sevdiğim.
Seni de çok severim bilirsin asır oldu gelemedim bakma.
haklı olabilirsin. ben de neyi kastettiğimi bilmiyorum galiba.
Silben bile gelemez oldum, düşünme