umberto eco - cecü'nün yer cüceleri (üç kozmonot adlı öyküden) |
sürekli yazmaya teşebbüs ediyorum -yani aklımdan
geçiriyorum- ama bir türlü elle tutulur bir şeye ulaşamıyorum. edit: sanırım bu sefer oldu.
bir mor karbasi (ojos de novia) açtım şimdi, bu yazıyı öyle
kuru kuru yazasım gelmedi. önceden azıcık dinlemişliğim vardı, geçen akşam
arkadaşım tavsiye edince bugünlerde yine dinlemeye başladım. üniversitenin ilk
günlerinden beri tanıdığım -daha doğrusu tanıdığımı sandığım- bir arkadaş.
köpek resimleri çizerdi, çok güzel ama anlamsız bir şekilde. sadece bazen. bir
gün bana kenan evren'in karısının gittiği cinci hoca (ya da artık ne deniyorsa onlara)
hakkında bir şeyler anlatmıştı. hiç beklemediğim şeyler bilirdi, tuhaf bir
çocuktu. hiçbir zaman bilemedim kimdir kimlerdendir. sormadım da. o da bana
sormadı. öylece sessizce otururdu masada. geçen gün adımın altında yazan
"hallelujah"ı görmüş, sen rockçı mısın diye yazmış bana. güldüm.
lordi'nin ve rammstein'ın şarkılarını attı. sadece onlar mı? cohen, charles, weather
girls, panic at the disco, yasmin levy var dedim. derken konu konuyu açtı, daha
doğrusu o önce müzisyenlerden bahsetti sonra da filmlerden. ne kadar çok ortak
noktalarımız varmış -eğer bunlar ortak nokta sayılıyorsa ki bence sayılır-
ikimiz de şaşırdık kaldık. bir buçuk yıldız arkadaşız sanıyoruz, her zaman iyi
biri olduğunu düşündüm ama sanırım yakın arkadaş olmamızı mümkün kılacak
şartlar gelişmedi. belki başka bir zamanda başka bir yerde olurdu.
gruplardan birine ikizinizi bulun gibisinden bir şeyler
attılar, ben de işsizim ama bu boyuta hala ulaşamadım sanırım. ya da işsizlik
kulvarlarımız da farklı olabilir çünkü ben çok iyiyimdir bu konuda, geri
kalamam yani. olabilir mi diye düşünüyorlardı, kafam karıştı. bir görsel
ikizimin olduğunu varsayayım -ki bence bir değil on yedi bin sekiz yüz altmış
iki tane vardır- onu bulup da ne yapacağım? onunla tanışıp da ne yapacağım?
karakterimin ikizini bulmam mümkünse bunu isterim. yani şahsen ben kendimle
yaşamak isterdim. hem her konuda da aynı fikirde olmazdık çünkü ben kendimle
çelişirim.
geçen sabah eski bir arkadaşımı gördüm. eski dememin nedeni
artık arkadaş olmadığımız için. halbuki ne kadar yakındık, ne çok şey biliyorum
hakkında. böyle düşününce komik geliyor. ne çok sırrını bildiğimi düşününce. yine
de tuhaf, ben onun sırlarını kimseye anlatmam ve onun da anlatmayacağını
biliyorum. artık arkadaş değiliz ama bu konuda güvenebiliyorum. her neyse, beni
görmezden geldi, ben de onu. aynı durakta bekleyip aynı otobüse binip hiç göz
göze gelmeden geçip gittik. sonradan düşününce bunun beni üzdüğünü gördüm,
arkadaş olmak zorunda değiliz, olmak istediğimi de sanmıyorum, ama en azından
tanış olarak selam vermek sonra yolumuza devam etmek daha iyi bir yol değil mi?
her neyse, bunun hakkında düşünmeyi bıraktım. daha ciddi sorunlarım var.
bir okuma atölyesine gidiyorum -ciddi olan sorun bu değil tabi-, yani "gidiyorum"dan
fazlası aslında. kitapları belirleyen kişi, sözde "yürütücü" -ne
demekse o artık- benim. seçtiğim kitaplarla gurur duyarım, bu konuda sıkıntı
yok ama mesela yarın ilk toplantı olacak, ne söyleyeceğim? on beş kişinin
önünde konuşmak bana göre değil. bir de yazma atölyesi olacak, henüz elimizde
adam yok sadece proje var. ve yürütücü(!) yine ben olacağım. aslında ilk başta
çok hevesliydim ve güzel fikirlerim vardı. fikirler hala var tabi de hevesten
geriye bir şey kalmadı. bunu düşünmek bile huzurumu kaçıyor, o yüzden konuyu
kapatacağım.
geçen gün arkadaşım anlattı, öykü yazan bir erkekle
tanışmış. cinsiyet belirtmemin iki nedeni var; birincisi bir şeyler yazanlar
genelde kız oluyor, ikincisi anlatacağım şey cinsiyetle ilgili. dört tane
öyküsü vardı elinde, değerlendirmem için bana da okuttu. hepsini yarım yarım
okudum, bazılarını sıkıldığım için, bazılarını katlanamadığım. yine de
arkadaşım direk kötü diyordu, ben potansiyel var diyordum. neden öykülerinde
hep kadınlar var, dedi. kızgındı. yirmilerinde bir erkek, bundan doğal ne var
dedim. belki bu öykülerin ortaya çıkış sebebi bile o kadın hayalleriydi -bazen
freudçuyumdur. biz -kadınları kastediyordu- erkek erkek diye çıldırıyor muyuz,
dedi. güldüm. çıldırabilirdik bence. sorun olmazdı. yaratılış, varoluş, zaman
ve tarkovski üzerine düşünürken balataları sıyırmak daha mı iyiydi? (ama bunu demedim ona.)
Ooo ne güzel dönmüşsün :). O eski arkadaş durumu bende de oldu ve gerçeken bazen canı acıyor insanın. Bu arada kendine güven yaparsın, sıkma kendini sadece iyi hazırlan :). Çok ara da verme :).
YanıtlaSilfena değildi, iyi ya da kötü diyemem ama iyi okumuşlar, hayli dikkatli. teşekkürler tavsiyeler için, ben de vermek istemiyorum :')
SilBurada ne zamandır yokum, ben bilemiyorum ama sen sanırım hiç bilemeyeceksin. Tahmin edemezsin yani çünkü daha cümleyi yazarken 'var olmak yorum yazmak mı, saçmalama' deyip fikir değiştirdim. Aslında çünküden sonrası benim neden bilemeyeceğim, senin nedenin ise bloğunda en son benim gibi yorum yazan bir adsız gördüm çok sevgili Paul. Buradan kendisinden özür de dilerim, birini kendime benzetmek kötü bence ama sadece olayı basitçe anlatmak istedim. Kafam karışık evet sen de fark ettin, belki de çok yerinde olduğu için her yönden bir ses çıkıp bağırıyor. Bağırıyor çünkü başım ağrıyor ve bunun bir sebebi olmalı. Her neyse.
YanıtlaSilYasmin Levy güzeldir, Lena Chamamyan ise ayrı güzeldir. Love in Damascus gibi sözsüz bir müziğin güzelliği mi desem Sareri Hovin Mernem gibi bir sesin her şey olabilidği bir parça mı desem, bilemedim ama dinlemelisin. Zaten biliyorsundur tekrar dinleyebilirsin mesela hatırlamışken. :D Chaam vardır bir de sözleri gözlerini doldurur insanın.
Eva Cassidy, yıllar önce bir gece keşfettiğim melek sesli güzel kadın. İlk dinlediğim parçası True Colours'dı. Bu gece onu da anmak istedim.
Daha fazla bir şey yazmayayım, şarkıyı yeniden açınca kendimle yalnız kalma isteğim tekrar birinci sıraya yükseldi. Gece gece iyi saçmalıyorum ama uzun süredir görüşmediğimiz için görmezden geliver çok sevgili Paul.
Ha bir de şimdi aklıma geldi de, ben de bugün benimle konuşmayı kesen bir arkadaşımla dolaylı yoldan karşılaşmış oldum. Kendisine bir şey vermemi rica ettiler ben de sırıtarak olur deyip aldım. Almazsam kendimi kötü hissederdim ama şimdi de nasıl vereceksin zeki çucuk diyorum kendime. Yıllarını vermişsin ama işte hayat, yine de bu yolların hiç kesişmediğini varsaymış gibi davranmayı sevmediğim için aldım kitabı. Güzel kitap, maksat ortalıkta dolanmasın diyormuşum. Yalancı ben bir harika.
Kendine iyi bak Paul, yarın balon tutan bir çocuk görmemiz dileğiyle. Güzel gülümsüyorlar, keşke balonum olsa.
bu gece de senin hatırlattıklarını dinliyorum.
Silhepsini değil ama uzun yazan Adsız'ları tanıyorum artık, cümleyi kuruş şeklinizden, söylediklerinizden, söylemediklerinizden.
yalana inanmak daha kolaydır da onun için Öğretmen. birlikte inanalım.
göremedim bir balon, öyle dönüyorum aynı yerde
Yahu sen ne güzel "yaşlandın" be Paul! Okuyup kendi kendime vay anam vaylıyorum kenarda köşede
YanıtlaSilne desem bilemediğim feylesofcuğum, buradan bakınca bir meh ama umarım güzeldir
Sil