kodaline - high hopes
bu yazıyı yazıyorum çünkü yeni yıla girerken yazıyor olmak istiyorum, bütün yıl boyunca yazabilmek için. çoktan parmaklarım yoruldu, bütün gün boyunca ya ders çalışmak için ya da bir hikayeyi yazabilmek için parmaklarım klavyede gezindi ve şimdi fark ediyorum ki tükenmiş durumdalar. Bir de insanlarla konuşmak için yazmış olduklarım var. şimdi yalnızca işaret parmaklarımı kullanıyorum. geçen yıla girerken saçma sapan bir video izliyordum, dalmışım. bütün yıl saçma sapan videolar izledim mi, eh bilemiyorum, belki, olabilir. yalnızca iki dakika kaldığına göre bugünü saymayalım, on yedi gün sonra yirmi bir olacağım. ikibinonyedi. onyedi. hayatımın sayısı. bana ait olduğuna inandığım bir sayı. on yedi yaşına geldiğimde hayatımı değiştirecek bir şey olacağını sanıyordum. olmadı ama şimdi dönüp baktığımda on yedi yaşım çok güzeldi. benim ben olduğum, mutlu olduğum, en çok özgür olduğum zamanlarımdı. saat dört sıfır ve artık takvimde 1.1.2017. havai fişek sesleri duyuluyor. bakmaya tenezzül bile etmiyorum. bu yıl bana ne getirecek? yirmi yıl sona erecek, hayatımın ilk çeyreği. en azından ben öyle sanıyorum. muhtemelen sıra dışı bir şey olmayacak, mutlu olabilsem, kendim olabilsem.
waldeck - memories
her an anılar yaratıyoruz, sonra unutuyoruz. bazen hatırlayabiliyoruz, bazen birileri sayesinde. hafızam pek iyi sayılmaz, artık çabuk unutuyorum. bu yüzden benim için hatırlayacak insanların olması güzel. az sonra sherlock'un yeni bölümünü izleyeceğiz. final haftasındayken ders çalışmak dışında her şey muhtemel vicdan azabı olsa da gün içinde çalışınca rahatlıyorsunuz. tamam çok bir şey yapmamış olabilirim ama hedefimdeki partı bitirmiş olmam yeterli bir şey gibi. üstelik yarın da çalışmaktan farklı bir şey yapacak değilim. bugün spotify açtım, reggae dub dinliyorum, aslında çok da dub içermeyen şarkılar. jerusalem, here i am.
vali - naar vinden graater
artık bir şeyler yazmam gerek. ne hakkında olduğunun bir önemi yok, izlediğim son film, yarım bıraktığım son kitap çince ya da zamanın nasıl geçtiği hakkında. önemli değil. artık bir şeyler yazmam gerek.
sabah gürültüyle uyandım, yan tarafta (yan olduğuna inanıyorum) bir takım makine sesleri (duvar delme sesi) beni anlamsız rüyalarımdan alıkoydular. bu sinirli bir sabaha uyandığım anlamına gelir. yataktan kalmak istemediğim halde daha fazla bu gürültüye tahammül edebilmem mümkün değildi. yorganı tekmeledim, saçımı topladım ve yüzümü yıkadım. tek başıma kahvaltı yaparken (çünkü ben tatilde bile olsam annem ve babam çalışmaya devam ediyorlar) bigbang theory izledim ve sherlock gerçekten bitecek mi kamooooon diye düşündüm. sonra bu senenin en güzel doğum günü mesajını aldım belki best message ever da olabilir, hafızam iyi değil. daha önce de bir kaç milyon kez söylediğim gibi sürpriz ve hediyeler umurumda değil sadece samimi bir kaç cümle. ihtiyacım olan bu ve bazen, bugün olduğu gibi, hiç beklemediğiniz bir anda gelir ve oturup kaç gündür yazmak istediğim halde becerememe karşın bu yazıyı yazmama neden olabilir.
finallerin korkunç gerginliği ve depresyona girmeme bile izin vermemesi sonucunda tatil başladığı anda depresif ruh hali üzerime çöktü. (şuan nordic folk dinliyorum anlamsızca). bundan yazarak kurtulabileceğimi sandım ama yazamadım. ne yapacağımı bilmeksizin ortalıkta dolanıp duruyor ve zaten üç hafta olan tatilim böyle geçmemeli diyordum. hastalıklı gibi günde üç milyon kez falan notlar açıklanmış mı diye kontrol ediyordum. çoğu açıklandı ve en ümitsiz olduğum dersten (çünkü üstten almıştım ve benim bölümüm bile değildi) a alıncaya kadar bu nevrotik tutumum devam etti. ki bu noktada roromiya'ya kucak dolusu teşekkürlerimi göndermeliyim çünkü gerekli bütün trickleri *bu noktada yazar sözlükten trick'in karşılığına bakıyor ve püf noktası olarak değiştiriyor* püf noktaları o bana söyledi ve ödev için de yardımcı oldu, o olmasaydı en iyi ihtimalle b- falan alırdım ve hatamın da nerede olduğunu bir türlü anlayamazdım. teşekkürleeeeer roromiya!
tatil yapacaklarım kafamda belliydi. elbette kitap okumak, geri döndüğüm dernek işleri için ıvır zıvır, film izlemek, çince çalışmak ve yazmak. en başarısız olduğum noktanın yazmak ve okumak olması ironik mi bilmiyorum. aslında geçen senenin aksine dönem içinde verimli okumalar yaptım. tabi ki lisedeki gibi değildi, o haftada dört beş kitap okuduğum günler gibi ama fena değildi işte.
barış bıçakçı'nın "bizim büyük çaresizliğimiz"i okudum. kendimi en çok kaptırdığım roman bu ve orhan pamuk'un "beyaz kalesi"ydi ama pamuk'u okul için okuduğumdan saymıyoruz. hem çok güzel hem de yer yer olmamış dedim bıçakçı için ama hayli etkilendim. bilmiyorum neden ama çok içselleştirdim, yaşadım okurken. sonbaharın en güzel günleriydi ve üşüyerek bahçede çimenlerin üstünde otururken bir yandan şarkı söylüyordum. çok mutlu olduğum bir dönem, neden emin değilim. halbuki daha yeni yeni beni çok kötü etkileyen bir olay atlatmıştım. tabi burası şüpheli, hala zaman zaman yüzünü tahtaların arasından gösteriyor. geri dönüp yüzleşmeye cesaretim yok henüz.
arctic monkeys - old yellow bricks
bir dönem deli gibi strauss okudum, her fikrine katılmasam bile bir dönem strauss'un yeryüzündeki insan formu gibi gezdim (tövbeee kadsjdgrk). çinli arkadaşımın tavsiyesiyle, modern çin edebiyatının en önemli ismini okudum; lu xun. aylak adam lu hsun diye çevirmiş. (lu sin diye çeviren de var.) çince'de x, ş olarak okunur o yüzden hsun'u anlayamadım. (evet bir süredir çince uzmanı gibi davranıyorum.) bir delinin güncesi, kısa öykülerden oluşuyor. gerçekten çok sevdim, çok yakın hissettim. zaten aylak adam müthiş bir kapak yapmış. çin edebiyatıyla daha fazla haşir neşir olmak istiyorum ama bakalım mümkün olacak mı?
sürekli saçma ve kötü rüyalar görüyorum, mesela geçen gün zorla evlendirildiğimi gördüm ki ailem evlenmeme son derece karşılar (en azından önümüzdeki beş yıl içinde), böyle temelsiz bir bilinçaltı ürünü ve bütün gece ağlamaktan helak oldum. herhangi bir mantık çerçevesine oturtmayı beklemiyorum ama en azından bilinçaltıma nereden geldiğini anlayabilsem iyi olurdu.
the doors - people are strange
yaşlandım edebiyatı parçalamadım bu yıl farkındaysanız. oldukça sıradan bir gündü. sıradan günlerin güzelliği biteceği için endişenmemeniz, çoğu zaman bu sondan bir çeşit huzur duymanızdır. artık yatağınıza gidebilir ve her şeyi yok sayabilir, bu dünyayla kurduğunuz bilişsel iletişime ara verebilirsiniz. kabus olmadığı sürece rahat bir teneffüstür. elbette bu aynı zamanda büyük ihtimalle yeni bir anınızın olmayacağı, teneffüste silinip gidecek bir gün olduğu anlamına gelir. bu da üzer, boşa geçip gitmiş bir gün gibi. neyin üzmeyeceğini soralım? sanırım bunun bir cevabı yok. belki sadece yarının daha güzel olabileceği umudu. edit: buraya bir ayten alpman - birazcık umut koyulmalıydı.
Çince, kolay gelsin. Okuma- yazmadan ziyade hala karşımda konuşanı anlamaya çalışırken gerilirim. Tonuna dikkat edeceğim diye cümlenin çoğunu kaçırıyordum. Gerçi artık iyice gerilediğim için hiçbir konuda endişem yok, sallıyorum geçiyorum ama konuşurken yaptığım hatalar aklıma geldikçe halen daha kızarıp,bozarırım. Şu anda hayatta kalmaya çalışırken Çince ile verdiğim mücadele aklıma geldi,gerildim. Neyse ben people are strange dinleyeceğim...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, şimdilik daha temel grameri yeni oturttum (zamanlar ve classifierlar), yani hayli yeniyim ama ton meselesi benim de canımı sıkıyor, kendim konuşurken içgüdülerime güvenmeyi tercih ediyorum ama karşıdakini anlamak o kadar kolay olmuyor dediğin gibi. ama çok da tatlı bir dil yine de
Sil"Umut, fakirin ekmeğidir" demeyi beklediğim bir gündü bugün. Bu da ikinci defa söyleyişim oldu. Yarının belirsizliği ve bugünü anlamsız bulmak sonucunda tek çözüm ihtimalini yarına karşı umutlar beslemekle buluyoruz. Ve bırakalım da bu konuda pek gerçekçi düşünmeyelim istiyorum bazen. Umut ederek yaşanacak güzel günleri bekleyelim.
YanıtlaSilTeşekkür konusuna hiç değinmiyorum, çünkü aynı "püf noktalarını" verdiğim arkadaşlarımın hepsi düşük(B ile B-) almış ve dersten çok dem vurdular bana. Demek ki sır püf noktalarını bilmekte değil. :) O yüzden tebrik ederim seni, bu alandan ders almak istersen elimde birkaç püf noktası daha var. :D Ayrıca çince öğrenme konusundaki hevesini takdir ederken okuma ve yazmaya olan düşkünlüğüne de imreniyorum. Biraz seni örnek alsam ne olurdu sanki..? :D
umut beklenti her şeyimi ya, gerçekten, nasıl yaşıyoruz sorusunun en birinci cevabı. ekmeğimiz suyumuz havamız. üstelik bedava! (Bedava yaşıyoruz, bedava; hava bedava, bulut bedava; umut da bedava)
Silçok istiyorum aslında ama bakalım hayat şartları müsaade ederse hahah
O an için üzüyor sadece ve sonra hepsi geçiyor, geçen yıl nelere ne kadar üzüldüğünü düşündüğün zaman abartmışım gerçekten diyeceksin bir çok şeye
YanıtlaSilgenelde pek öyle demiyorum ama onların varlığıyla mutluyum
SilCanım ya seninle konuşmak istiyor ya da anlaşılmak istiyorum. Kendimi anlamak biraz da. Eğer yeni bir yazını görseydim ona yorum yapacaktım ve muhtemelen bunun aynısı olacaktı çünkü genelde kafama göre yorum yapıyorum biliyorsun. Yeni yazı derken son eklediğin de yeni sayılır hala ama ben ona çoktan yorum yaptım, çok sıkıcı bir paragraf oldu konuyu burada kapatalım.
YanıtlaSilÇok sevgili Paul, şu sıra kendimi sanatçı ruhuyla dolu bir kaba daldırılıp çıkarılmış gibi hissediyorum. İçime işlemeyen bu his beni bocalatıyor olsa gerek. Bir roman ve bir öykü kitabı alıp geziyorum öylece. Sadece kendimle kalıp bir şeyler okumak, karşımdaki harika bir manzarayı izlemek biraz da, sonra çay içmek, işe yarar bir şeyler yapmak istiyorum. Başkalarınca içten içe sevilen ama gerçek hayat denilen mefhumda bir işe yaramıyor gibi gözüken veya adlandırılan şeyler yapmak istiyorum. Bir öykü yazmayı istedim hep, hayal ettim ama cesaret edip bir cümle bile yazmadım. Küçükken daha cesurdum bir şeyler yazarken. Kelimelerimi kim kırdı Paul?
Ben neden yapmak veya yapmamak arasında bile gelemiyorum? Başka yaşıyorum hayatı, bir kişilik olamamış gibi. Olmak istediklerim ellerimden alınmadan gitti benden sanki. Hayallerime taciz edilidğini neden bu kadar geç anladım Paul? Onları korumak kimin göreviydi? Bana bir suçlu göstermeliler artık, her gün başka bir maskem intihar ederken ne kadar dayanabilirim?
Gözlerimi kapatacağım.
Yarın kapadan gülümseyerek çıkacağım.
Kulaklıklarımda yeni bir şarkı olacak.
İnsanlarla konuşup hep gülümseyeceğim.
Yapmam gereken 'normal' ne varsa yapacağım.
Akşam yorgunum diye şikayet edeceğim çünkü 'dolu' insanlar bunu hep yapar.
Çok sevgili Paul, bazen doğmak istiyorum. Kör bir doğma değil, aydınlık olsun dünyam. Senin dünyan aydınlık olsun.
Çok içten istedim, bence olacak.
belki de ikisi birdendir?
Silah keşke ben de o hisleri yaşayabilsem. tam tersine içimdeki sanatçı çekilip alınmış ve ben öyle ruhsuz ve boş kalmış gibiyim.
ilk cümleyi yazmak hep en zoru gibi geliyor bana bir kere her şeyi kenara itip aklına gelen en basit kelimelerle başlamayı dene. düşünmeden konuşmak gibi, düşünmeden yazmayı dene. ne olursa olsun başlayınca daha iyi hissedeceksin. yarım kalacak bir öykü olsa bile. bu da başka bir teorim tabi.
hayallerim var mıydı? emin değilim. hayalin ne demek olduğu konusunda bile şüphelerim var. belki de eski hayallerimizi bırakıp yenilerini kurmak gerekiyordur artık. eğer hiç olmamışsa şimdi bir tane olamaz mı? doğamaz mı? ve sen de onunla birlikte tabi. ve ben de.
zamanın lineer olduğuna inanmıyorsan eğer, evet sanırım belki de oldu bile. ve bunun için teşekkür ederim.
''belki de eski hayallerimizi bırakıp yenilerini kurmak gerekiyordur artık. eğer hiç olmamışsa şimdi bir tane olamaz mı? doğamaz mı? ve sen de onunla birlikte tabi. ve ben de.''
YanıtlaSilBu cümleleri düşünüyorum bir süredir. Cidden, hiç aklıma gelmedi mi diyorum? Geldi de ben mi fark etmedim veya etkili olması için başka bir ağızdan mı duymak gerekliydi? Yalnızca başka biri değil tabi ki, farklı yollarda aynı havayı soluduğunu düşündüğün birinden duymak.
Okuduktan sonra küçük bir heyecan duydum, sahi dedim neden yeni hayallerim olmasın ki? Sonra hayallerimi düşündüm ve yeniyle eskiyi ayırt edemediğimi fark ettim. Sonra kafamda sırasıyla iki soru oluştu, ilki senin sorunla aynı.
Hayallerim var mıydı?
Vardı, varlığını biliyorum ama daha çok bana hissettirdikleri aklımda. Çok betimlememişim hep yarım bırakmışım. Sanki kıyamamışım veya hissedip tamamlamak istememişim.
Hayal kurmayı unutmuş olabilir miydim Paul?
Özgür bıraktığımda başlangıç noktasına dönüyorsam ve şimdiki zamana kalabilmiş 'ben'e hayal kurmasını söylediğimde önüme gelenlere 'hayal' diyemiyorsam, ya da ne getireceğini dahi düşünemiyorsam?
Sanırım, yani öyle umuyorum, düşünmek istiyorum diyelim, hala başlangıç noktasında dönüyorsa hayaller belki de çok geç olmadığı içindir? Ya da aramızda bozulmayan bir söz var ve ben yaşlandığımda bile onları anımsayacağımı söylemiş olabilirim. Gerçekleşmeyen güzel şeyler, samimi buruk gülümsemelerin sırrı mı?
ben de düşündüm hayli. sormadığım konuşmadığım kimse kalmadı yakınlarımda. herkesi boğduğumun da farkındayım ama duyacağım bir cümle içimde bir şeyleri hareketlendirebilir diye düşündüm, ne yapayım. aynı işte böyle başka birinden duymak belki de son derece basit bir sözü.
Silhayallerim var mıydı? sanırım hiçbir zaman olmadı. en azından ben anımsayamıyorum.
hayal kurabilir miydim peki? bu yeteneğe sahip miyim gerçekten? insan olmak demek hayal kurabilmek demek midir? bilemiyorum. denedim. kopya çekmeye de çalıştım insanların hayallerinden. yine beceremedim. en azından senin gibi önüme gelenlere hayal diyemedim.
buradan bakınca tamamlanmamış hayaller kulağa çok güzel geliyor, sınırsız ekleme kapasitesi var, yönlendirilebilir de. sonra niçin geç olsun? hem gerçekleşmesine gerek de yok sanıyorum, gerçekleşebilme ihtimali yetmez mi?