önce kitapçıda rafta duran kalın bir murakami'ydi. sonra
turşu'nun "psikolojimi bozduuuuu" diye höykürdüğü bir kitaba dönüştü.
ardından irfan'ın "hadi okuyalım" ısrarlarına ve alice'in övgülerle
bahsettiği bir kitaba. son kertede benim okumuş bulunduğum ve üzerine şu yazıyı
yazdığım eser oldu.
evet, asıl kahramanımız olan kafka tamura (kafka'yı takma ad
olarak kullanmakta) on beş yaşına geldiğinde evden kaçar. ama diğer evden kaçan
çocuklara göre biraz alışılmamış nedenleri vardır, babasının onun için
öngördüğü kehanetten kurtulmak ister. (ama tipik bir kaderinden kaçan kaderine koşar sorunsalı baş gösterir) hem de tam anlamıyla oedipus'un
işittiği türden bir kehanet. velhasılı kelam tamura çocuk yola çıkıyor. diğer
yandan ikinci dünya savaşı sonrası hiçbir neden bulunamaksızın bayılan bir
sınıf çocuk var ve o sınıfın bir öğrencisi olan nakata. nakata bu olay sonrasında anlaşılmaz bir biçimde
okuma yazma gibi temel akademik becerilerini tamamen kaybediyor ama kedilerle
konuşabiliyor. nakata'nın öyküsü benim daha çok ilgimi çektiğinden ve de beğenimi
kazandığından murakami'yi öveceğim kısım budur.
son zamanlarda okuduğum en sürükleyici romandı diyebilirim
sanırım. altı yüz küsur sayfa falan hikaye yani iki akşam adam gibi okudum
bitti. fantastik öğeler çok güzel bir biçimde işlenmiş ancak genel olarak çok
fazla gereksiz ayrıntı var. demek istediğim şu, sinemada senaryo yazılırken ve bir sahne çekilirken temel sorulardan biri, belki de en temeli şudur: "filmin
amacına hizmet ediyor mu?" çok muhteşem bir sahne bile olsa amaca hizmet
etmiyorsa onun orada olması bir eksidir. bu bakımdan kafka
on the shore çok fazla böyle sahnelere sahipti. bu açıdan murakami'nin kalın
kitaplarında böyle şeyler olmasına karşın ince kitaplarında kimin ne giydiği
gibi ayrıntılara girmediğini düşünüyorum ve bunu tercih ederim. (gerçi
murakami'nin ince kitapları zaten kaç tane ki?)
bir başka eleştirmek istediğim nokta, özellike oşima ve
kafka arasındaki diyalogların roman içinde erimemiş olması. buradayız diye
bağırıyorlar, sanki murakami söylemek istedikleri bu vasıtayla söyleyip
kurtulmuş gibi ama arkasında dönüp
bakmamış. kafka on beş değil, otuz beş yaşında biri gibi konuşuyor. oşima yirmi
bir değil elli bir, saeki hanımsa yaşı olmayan biri. bunun romanın esas olayı
olduğunun farkındayım ancak kafka ve oşima arasında geçen felsefi konuşmalar
bana biraz kasıntı gibi geldi, oturmamıştı.
bir de nakata'yla tanıştıktan sonra birden bir entelektüele dönüşüveren kamyon şoförü hoşino var. adam bir anda truffaut izleyip beethoven dinlemeye başlıyor, kamooon. sanatın insanlığın en muhteşem yaratısı olduğuna inancım sonsuz ama bir kişinin içsel dönüşümü fransız yeni dalga ve klasik müzikle ölçülmemeli. bu da benim sığ bulduğum bir bakış açısı. bu noktada belki kişinin kendisinin bile farkında olmadığı bir kibir hissediyorum.
bir de nakata'yla tanıştıktan sonra birden bir entelektüele dönüşüveren kamyon şoförü hoşino var. adam bir anda truffaut izleyip beethoven dinlemeye başlıyor, kamooon. sanatın insanlığın en muhteşem yaratısı olduğuna inancım sonsuz ama bir kişinin içsel dönüşümü fransız yeni dalga ve klasik müzikle ölçülmemeli. bu da benim sığ bulduğum bir bakış açısı. bu noktada belki kişinin kendisinin bile farkında olmadığı bir kibir hissediyorum.
kitaba adını veren şarkıyı dinlemek mümkün. strummer güzel
söylemiş ama ben bob dylan yorumunu daha çok beğendim açıkçası. kitapla bir
ilgisi olmadığı kabul ediyorum dylan'ın yorumunun ama şarkıyı bir bayan
seslendirmiş olsaydı eminim çok daha etkileyici bulabilirdim çünkü kitabı
okurken saeki hanımın sesini duyar gibi olmuştum.
kitap hakkında okuduğum yorumlar iki uç noktada. aşık olanlar
ve nefret edenler. sanırım ben ortada durmayı tercih ediyorum, güzel bir
kitaptı ama beklentimin altında kaldı. murakami daha iyisini yapabilirdi. yine de kafa dağıtmak için ideal bir kitap.
Murakami deyince insanların aklına genelde hep bu kitap geliyor. Hâ böyle olunca ben de hep erteleme gereksinimi hissettim çünkü bende bir önyargı oluşuyor genel olarak bu tip durumlarda. Şimdi sen bu kitaptan bu şekilde bahsedince "aslında ertelememe o kadar da gerek yokmuş" dedim. Ayrıca kısaca ana öyküyü anlattığın için de bir nebze merakımı gidermiş oldun, bunun için teşekkür etmeliyim sana. Son olarak, bu yazının sonunda eleştiri yazılarının kitap tanıtımlarından daha etkileyici ve faydalı olduğunu anlamış oldum. Bunun için de teşekkürler ve ellerine sağlık. :)
YanıtlaSil(Devamını da bekleriz dememe gerek var mı?)
Ben de aynı şeyi yaşadım aslında, bekletme konusunda. Beklenti yüksek tutmadan okunursa keyifli ve akıcı. Aslında bahsetmek istediğim bir kaç mesele daha vardı ama spoilerın dibi olacak diye girmeyeyim dedim o mecralara. Ben teşekkür ederim okuduğun için ve yorum için elbette.
SilEğer şu tembelliğimden kurtulabilirsen her şey daha güzel olacak eheh
Geçen sene kütüphaneden alıp sınırın güneyinde güneşin batısında'yı okumuştum
YanıtlaSililk okuduğum kitabı budur. Beğenmiştim ama aldatmalı eserlere genelde sinirlenirim. Ama bu kitap çok şiirseldi belki de ondan sevdim, içine almıştı adeta. Diğer kitaplarını da çok merak ediyorum ama içeriğinde erotizm barındırdığından da elim pek varmıyo :D
Bir de kitaplarda geçen şarkılar ilgimi çok çekiyo
Benim de ikinci okuduğum kitap. Şimdi aradan dört yıl falan geçtiğinden çok hatırlamıyorum ama ben ele aldığı konuyu beğenmiştim, üzerine kafa yorduğum bir şey olduğu için. Diğer kitaplarında yok diyemem, hepsinde var ama bu sahnelere takılıp kalmamak lazım, yemek yeme sahneleri gibi düşün geç :D
SilEvet her kitabında bir playlist var
sınırın güneyinde güneşin batısında dışında murakami okumadım. murakami sever arkadaşlardan fırça yiyorum lakin gerçekten beğenmedim çünkü bence bağlayıcı bir hikaye yok. çok ince bir kitap olmasına rağmen gereksiz detaylar ve fazlaca müstehcen unsur var. filmin amacına hizmet etmeden bahsetmişsin ya, çok katılıyorum buna. kesin hüküm vermeyip daha yüksek puanlı kitaplarına da bakmam lazım ama soğudum bir kere. belki sahilde kafka muarakami'ye açılan bir kapı olur tekrardan benim için, kapanışı biraz sert olmuş olsa da :D. yalnız senin yazın kadar yorum yazdım resmen, sori :D eline sağlık^^
YanıtlaSilotuzlu yaşların sonunda insanların -en azından benim tanıdığım bütün insanların- yaşadığı bir bunalımı ele alıyor aslında o kitap, bu açıdan ben çok etkilenmiştim. tabi orada karakterin başından daha farklı şeyler geçmesini ve monotonlaşan hayatından yaptığı kaçışın başka türlü olmasını tercih ederdim ama bana duyguyu vermişti. zemberekkuşunun güncesi de çok övülüyor, sıradaki okuyacağım kitabı o, bakalım murakami bu sefer ne yapmış? (içimden ne halt yemiş demek geçiyor ama çok kaba olur sanırım :D) senin de eline sağlık, uzun yorumları severim
Sil