queen - you don't fool me
tanıdık bir oda, tanıdık bir şarkı, tanıdık bir his...
gidiyorum, dönüşü yakın olsa da bu gidişe "gitmek" demek doğru olur
mu diye şüpheye düştüm yazarken. tam tersine dönüş'tü değil mi? büyük gaf yaptım
sanırım. özür diliyorum. bir yere, bir insana, bir kavrama çok hızlı
alışıyorum. hemen bir parçam haline getirebiliyorum her şeyi. kendimce farklı
anlamlar yüklüyorum, sonra bir de utanmadan beklentimi karşılamadıklarında
kızıyorum.
freddie mercury - living my own
beş dakika işsiz kaldım ya hemen zihnim kendimle meşgul
olmaya başladı işte, iyi mi? değil dostlarım, hiç iyi değil. insan bu hastalığa
bir kez tutulmaya görsün, barışık kalmak benlikle imkansız oluveriyor. ah
freddie yeter, şuan başımı ağrıtıyorsun.
queen - i want to break free
aslında bu aralar en çok panic at the disco dinliyorum.
cidden çok güzel şarkıları var, bir ara sizinle paylaşmak isterim. bugün hava
çok güneşliydi ama deli gibi rüzgar vardı. bir de ben kaşındığım için sahile
gittim falan. ha bir de şu patlama olayı var tabi. sabahtan beri çok
affedersiniz b*k gibi hissediyorum. olay sırasında evden çıkıyorduk, ablama
bilgisayarımı bırakacaktım, çekime vakit vardı, biraz oturayım dedim. o sırada
haberleri izledim, ondan önce de turşu aramıştı neredesin iyi misin diye. sonra
ben de gidip bütün arkadaşlarımı aradım, neredesiniz ne yapıyorsunuz aman
dikkat edin... ama his öylece göğsümde takıldı kaldı. benim arkadaşlarım iyi
evet çok şükür ama ölenler de başkalarının arkadaşı, ailesi, sevdiği değil
miydi sanki? böyle konular hakkında bu tarz platformlarda konuşmayı pek
sevmiyorum aslında, elimden geldiğince uzak duruyorum. sosyal medyada bir
şeyleri dile getirmek bana samimiyetsiz geliyor ama burasını sosyal medyadan
saymıyorum ben, blog farklı bir şey. burada öyle insanlar var ki yanı başımda
olan bazılarından çok daha iyi anlıyorlar beni.
bill joel - piano man
ve bir garson
siyaset yapıyor
kafayı buluyor
yavaş yavaş işadamları gibi
evet bir içki
paylaşıyorlar yalnızlık dedikleri
ama bu yine de tek başına
içmekten daha iyi
bob marley - no woman no cry
bugün böyle klasiklerden gidiyorum. youtube'un önerilerine
karşı çıkmıyorum. reggae sevmeyen insanları da anlamıyorum mesela. çeşit çeşit
duygular büyüyor içimde, hayatın bizzat kendisi gibi geliyor. ilk dönemi bitirdik değil mi? vay be, zaman
cidden buharlaşıyor. binlerce endişeyle geldim üniversiteye. eylül sonu ekim
başı gibi yazdığım ilk iki yazıyı okuyorum.
evin o yarım yamalak halini hatırlayıp gülüyorum, nasıl da
düzene girdi her şey. dört kişi bir odada nasıl barınır derken üç kişi olunca
eksik hissetmeye başlıyorsun...
suzanne vega - luka
ilk haftaların şarkısı bu. o aralar çok sık dinliyordum. o
ilk haftanın yazısında bahsettiğim bilgisayarlar var ya hala bağlanmıyorlar
evdeki modeme. biz de çoktan pes ettik zaten. hala eve giren çıkan çok belli
değil ama evdekileri de fazlasıyla iyi tanıyorum artık, onlar da beni.
hazırlık hep sıkıcı oldu. ilk kurun son haftaları biraz
eğleniyordum ki kur bitti. bir daha da okula isteyerek gelmedim zaten, hep geç
kaldım derslere evi en yakın olan kişi olsam da. ayaklarım geri geri gitti ne
yapabilirim? bıkkınlık yerini rahatlığa bırakıyor yavaş yavaş belki ama gitmek
istemiyorumları değiştiremiyorum.
önce uzun süre insanlarla birlikte olmaya devam ettim. sonra
yoruldum ve dayanamaz hale geldim. son bir aydır her yerden çektim kendimi.
sürekli oradan oraya gittiğim için çok sosyalsin diyorlar bana, hayır ben
aktifim, bu farklı. ama insanlarla konuştuğum anlamına gelmiyor bu ya da
konuşmaktan zevk aldığım.
yemek işini ise çözeli çok oldu. hatta bayağı kapmışım bu
işi, öyle söylüyor evdekiler. ödev meselesiyse sadece not verilecekse yapılma
haline dönüştü. en çok yarım saat çalıştım bir sınava, yatarak hazırlığı da
geçtim işte. ama şu banyo sıraları var ya, o iş sonsuza dek sürecek gibi
görünüyor. evin temel espri konularından biri oldu.
bu bloga yazdığım kişisel yazıların güzel kısımlarını alıp
bir aforizma destesi oluşturmak istiyorum. öyle zamanlar oldu ki farkında
olmadan çok sevdiğim cümleler kurdum. unutulmasın istiyorum.
boney m - one way ticket
ne kadar da çok şey öğrendim şu üç ayda! boş geçiyormuş gibi
gelen o saatler ve günlerden ne çok şey kalmış bana. şaşırıp kalıyorum. öyle
burnumu her şeye soktuğum doğru ve başıma bir sürü bela açtığım da... ve evet
fiziksel ve psikolojik olarak çok yıprandım ve yorgun hissediyorum. ama iyi ki yapmışım diyorum şimdi. tamam
belki çok kitap okuyamadım, film de izleyemedim, ne bileyim falan filan ama
öğrendim işte hayata, insanlara, sanata dair pek çok şey. üç de sevdiğim hikaye
yazdım hem o arada. muhtemelen hiçbir somut getirisi olmayacak onların bana ama
sevdim onları, bu yetmez mi? başka şeyler de yazdım. aslında genel itibariyle
belki bloga az ama kişisel bazda çok fazla yazdığımı fark ediyorum ve bu da
beni mutlu eden bir başka şey.
insanlar bazında ne kazandım? yüzden fazla insan tanıdım bir
kere. evden, okuldan, dernekten, akademiden, lise arkadaşlarımın arkadaşları
derken liste uzadı gitti. sevdim, sevmedim, kızdım, eleştirdim, takdir ettim,
umursamadım... onlarca farklı profili izledim. evdekilerle çok yakın olduk
zaten ama o farklı bir arkadaşlık, çok fazla şeyi paylaşmanın getirdiği. ama
genel bağlamda gerçekten arkadaş diyebileceğim
iki insan olduğunu fark ediyorum. beni dikkate alan, değer veren, yardım
istemeden yardıma koşacak. ve muhtemelen bu yıl içerisinde bile söylemeyeceğim
ama samimi olarak teşekkür ediyorum arkadaşlıkları için onlara. asla haberleri
olmayacak bu platformdan bunu yaparak kendi vicdanımı rahatlatıyor olduğum da
doğrudur sanırım. kusura bakmayın çocuklar.
ve tabi ki bu noktada benim canımcım lise arkadaşlarıma
teşekkür etmezsem olmaz. Evlerini açtılar, ne zaman bir derdimi anlatsam
dinlediler, teselli ettiler. Bazıları buluşmak için uzak yollardan geldiler
bazıları aşamayacağımız uzun mesafelere rağmen yanımda oldular. Onlar olmasa
üstesinden gelemezdim bunca şeyin, biliyorum. bir kısmı bu yazıyı okuyacak ama
çoğu da okumaz. yine de size sevgilerimi yolluyorum cancağızlarım. to be or not to be diye bir şey bizim
için, we are the best.
loreena mckennitt - night ride across the caucasus
işte böyle. yarın
evime gidiyorum. inanılmaz özledim, burnumda tütüyor cidden. hiç böylesine
derinden hissetmemiştim özlem duygusunu. dayanılmaz oluyormuş gerçekten de. yazıma
son vermeden önce Morgana sayesinde keşfettiğim bu inanılmaz güzel parçayı da
sizinle paylaşmak istiyorum.
gündoğarken - sen benim
şarkılarımsın
belki bir şarkının her sesinde
belki bir sahil meyhanesinde
belki de içtiğim sigaranın
dumanısın
bir yıldız gökte kayıp giderken
ıslak bir yolda yalnız yürürken
bambaşka bir şeyi düşünürken
aklımdasın
sanki hiç gitmemiş hep var gibi
bir sırrı herkesten saklar gibi
sessizce sokulup ağlar gibi
yanımdasın
beni bir şeylerden aklar gibi
koparmadan çiçek koklar gibi
hiç bozulmamış yasaklar gibi
aklımdasın
geçmiş değil bugün gibi
yaşıyorum hala seni
sen hep benim yanımdasın
gündüzümde gecemdesin
çalınmasın söylenmesin
sen benim şarkılarımsın
belki bir sahil meyhanesinde
belki de içtiğim sigaranın
dumanısın
bir yıldız gökte kayıp giderken
ıslak bir yolda yalnız yürürken
bambaşka bir şeyi düşünürken
aklımdasın
sanki hiç gitmemiş hep var gibi
bir sırrı herkesten saklar gibi
sessizce sokulup ağlar gibi
yanımdasın
beni bir şeylerden aklar gibi
koparmadan çiçek koklar gibi
hiç bozulmamış yasaklar gibi
aklımdasın
geçmiş değil bugün gibi
yaşıyorum hala seni
sen hep benim yanımdasın
gündüzümde gecemdesin
çalınmasın söylenmesin
sen benim şarkılarımsın
Yanlışıkla sayfayı kaydırıp yazdığım yorumu sildim :(( (telden yazıyorum) Of, tekrar yazmaya üşendim şimdi amaa. Sadece, kendine iyi bak diyip gidiyorum ben. Fazla yüklenme kendine. Memleketine dönünce biraz da olsa rahatlayacaksın bence :)
YanıtlaSil:(((( silinmesin yorumlaaaar :((
SilTeşekkür ederiiiim ben de öyle umuyorum :'')
"ve tabi ki bu noktada benim canımcım lise arkadaşlarıma teşekkür etmezsem olmaz. Evlerini açtılar, ne zaman bir derdimi anlatsam dinlediler, teselli ettiler. Bazıları buluşmak için uzak yollardan geldiler bazıları aşamayacağımız uzun mesafelere rağmen yanımda oldular. Onlar olmasa üstesinden gelemezdim bunca şeyin, biliyorum. bir kısmı bu yazıyı okuyacak ama çoğu da okumaz. yine de size sevgilerimi yolluyorum cancağızlarım. to be or not to be diye bir şey bizim için, we are the best."
YanıtlaSilağlamıyorum, soğan doğruyordum da ondan biraz şey oldu öyle
benim için anlamı çok büyük
SilMuhahahahha sen soğan doğramayı bilmezsin ki
SilBirkaçı hariç yazdığın şarkıları bilmiyordum,bakacağım şimdi hepsine.(:
YanıtlaSilAnladığım kadarıyla bir bunalmışlık var sende de benim gibi.
Ne dizi,ne film,ne ders hiçbirşey yapasım gelmiyor.
Bazen dinlediğim şarkının devamını bile getiremiyorum.
Genciz biz,milletin dediği gibi ''kıpır kıpır'' olmamız gerekmez mi ya?
Umarım beğenirsiiiin
SilBazen ben de hiçbirşeyyapamama krizine giriyorum, üzerimde bir kaç ton varmış gibi parmaklarımı bile oynatamıyorum. Ama herkes olur bu gibime geliyor, belki de olmuyordur, emin değilim.
Ben gençliğimin üzerinden pek çok zamanlar geçti gibi.