Ne cins bir insanım ben de bilmiyorum, hayır.
Geçenlerde bir Rosa’da gördüğüm bir mimin üzerine
atladım. Çok teşekkürleeeeer ^.^
Mimin konusu da küçükken neler dinlerdik imiş. Tam da
önceki gün o konudan bahsediyorduk B ile ve hoş bir denk gelmeydi bu. Olay bu
değil tabi, mimi zorla aldıktan sonra (:P) unuttum! Çok zekiyim bu aralar
çoook, öyle böyle değil.
Son birkaç aydır aslında bu konuyla ilgili bir yazı
yazmayı düşünüyordum ama tembelliğin gözü çıksın işte. Bu mim vesilesi ile
harekete geçmiş bulundum. Yoksa bir bu kadar daha yaşlanıp öyle yazardım
herhalde diyerek önzırvalığı burada bitiriyorum.
Bizim evde en sevdiğim eşya, hatta aşkla bağlı olduğumu
bile söyleyebilirim kendisine, şüphesiz 23 yıl önce eve girmiş radyomuzdur.
Benden daha kadim bir dost anlayacağınız ama konu bu değil. Konu bizim
aramızdaki derin ilişki. Çünkü ben kendimi bildim bileli var ve hep böyle
merkezde duruyor.
Tabi ben küçük bir çucukken CD falan yoktu, böyle şirin
disketler vardı ama onları da çok sevmezdim. Ama tabi radyodan bahsettiğime
göre disketler değil meselemiz, kasetler! Ben onlarla kuleler mi yapmadım,
kendi yaptığım programları mı kaydetmedim, rulosunu söküp söküp parmağımla
yeniden mi sarmadım, ablamla dövüşürken uzun mezilli savaş aleti olarak mı
kullanmadım, daha neler neler…
Bunları bir kenara koyacak olursak -ki hepimizin
kasetlerle küçümsenmeyek anıları vardır şüphesiz- müzikle tanışmam da yine bu
radyocuğum sayesinde olmuştur. Bütün eşyalarına isim veren ben radyoya bir isim
verdim mi? Tabi ki hayır! Onun zaten bir adı var: RADYO. Bundan daha kutsal bir
isim olabilir mi? :P
Barış Manço ve Cem Karaca. 0-6 yaş müzik geçmişim sadece
ve sadece bu ikisinden ibaret, bir de klasik müzikten ve bununla gurur da
duyuyorum. Hala zevkle dinlediğim, çocuklarım olursa da dinleteceğim iki
isimdir. Sonra başka insanların da olduğunu öğrendim tabi. Çok net hatırladığım
şarkılardan biri Murat Göğebakan’ın “Ay Yüzlüm” isimli şarkısıdır. Bir de
kanallar Murat Kekili’nin “Bu akşam ölürüm” şarkısı çok çalarlardı. Biz de
kaseti yoktu ama gayet net hatırlıyorum şarkıyı, sonradan yasaklandı falan. Onu
dinledikten sonra intihar edenler çok olmuş diye. B de bundan bahsettiğimizde
dedi ki “Ben de intihar edecek olsam bu şarkıyı dinler öyle ederim.”
Klasik müzik olayı ise şöyle, bizim ailede var bu
enstrümantel müziğe duyulan aşk o yüzden şimdi bile arabada dinlediğimiz CD’ler
hep klasik ya da enstrümantel müziktir. Herkes başka bir şey ister ama en
sonunda herkesin ortak isteği olan klasik müziğinde karar kılınır. O yüzden
kendimi bildim bileli dinlediğim bir türdür. Hatta bilmiyorum, klasik müziği
dinlemeyenler çok acayip geliyorlar bana, anlamakta güçlük çekiyorum.
Şarkıcı değil ama –gerçi aralarda azıcık var- ama bir de
İbrahim Sadri vardı benim için. Onun şiirlerini dinlerken mest olurdum, yaşımı
düşününce ne anlıyordum bilmiyorum ama ben şiiri onunla sevdim yani. Ablamın
şiiri okuma tarzını bile öylesine etkilemişlerdi ki okulda ona Sadriye derlerdi
ve gerçekten de tıpkısının aynısının kopyası idi. Hala İbrahim Sadri
dinlemekten inanılmaz bir zevk alırım. Bir gün şair falan olursam eğer onun
gibi yazmak isterim. Onun şiiri bir tanedir. :’)
Azıcık daha büyüdüm sonra, 8-9 falan ama o dönem müzikle
alakam pek yoktu. Şöyle 10-11 yaşlarında ablamın indirdiği şarkılara bakıp,
sevdiklerimi dinliyordum. O ara biraz Sagopa Kajmer dinledim şimdi. O da şöyle
oldu, Gölge Haramileri şarkısında Yavuz Selim’den bir beyit vardır. Ben de o
aralar Yavuz Selim’le İran’a, Mısır’a sefere gitmekle meşgulüm. Malkoçoğlu ile
omuz omuza kılıç tokuşturuyoruz Çaldıran’da. O beyitleri görünce bir
duygulandım ben tabi.
“Sanma şahım
herkesi sen sadıkane yar olur
Herkesi sen dost mu
sandın belki ol ağyar olur
Sadıkane belki ol
âlemde serdar olur
Yar olur, ağyar
olur, serdar olur, dildar olur.”
Bu şiir Selimi
tarafından öylesine ustaca dizilmiştir ki soldan sağa okunduğu gibi yukarıdan
aşağı doğru da okunabilir. Şöyle ki;
“Sanma şahım / herkesi sen/ sadıkane / yar olur
Herkesi sen / dost mu sandın / belki ol / ağyar olur
Sadıkane / belki ol / âlemde /serdar olur
Yar olur / ağyar olur / serdar olur /dildar olur.”
Bu oldukça bilinen bir şiiridir Selim’in ama yine de
buraya yazmak istedim. Hissettiğim hayranlık duygusunu başka nasıl
anlatabilirdim?
Neyseciğime… İşte ben biraz Sagopa dinledim o ara, zaten
o ara gençler Sagopa dinleyenler ve Ceza dinleyenler olarak ikiye ayrılıyordu.
Şimdi durum ne bilemiyorum tabi, hiçbir fikrim yok hatta. Şimdi Justin
severler, 1D sevenler falan diye ayrılıyor olabilir mi? Ne alaka bilmiyorum ama
olur mu olur.
Çok geçmeden saldım gitti Sago’yu, kısa bir dönemdi.
Sonra ne yaptı bilmiyorum, yaşayıp yaşamadığından bile emin değilim velhasılı
kelam. Sonra piyasadaki alternatif rock gruplarını gezme sürecim başladı ki
ortaokul hayatım boyunca da devam etti. Şebnem Ferah, Teoman, Yüksek Sadakat
falan dinledim. Malt, Redd, Nev gibi çok bilinmeyen gruplar da dinlerdim. Nev
sonra biraz popüler oldu sanırsam, emin değilim. Redd’in şarkıları gerçekten
güzeldir ama ve sözleri de oldukça iyidir. Duman da dinlemişim sonra… Şuan o
klasörü buldum da yazıyorum isimleri.
Cem Karaca ve Barış Manço o dönemde de vardı. Gece
Yolcuları dinliyordum biraz. Gripin de dinledim ama Emre Aydın denen herifle
bir türlü uyuşamadık, niyeyse çok sinir oluyordum ve şimdi bakıyorum da… Hala
sinir oluyorum. Mor ve Ötesi’ni de severdim bakın, grubun ismi de çok güzel
gerçekten. 10 üzerine 13 veriyorum. Çok az bir Manga da dinledim ben o ara. Ogün
Sanlısoy’u unutmamak lazım çünkü şarkıları çok iyidir onun. Özellikle sözleri
beni çok etkilerdi. Ayna vardı sonra, onu da seviyordum. Solistini bir kez
olsun gözlüksüz görmedim biliyor musunuz? :D
Bir de Ahmet Kaya vardı. Ama onun yaptığı müzik çeşidine
arabesk diyen olursa 250 metre yukarıdan serbest düşüş yaparım üzerine. Çünkü
efendim Ahmet Kaya , Ahmet Kayaca söyler. Ona has bir müzik türü ilan ettim
ben. Zülfü Livaneli’yle birlikte… O karakteristik ses… Erkek dediğin sesi böyle
olmalı diye bir giriş yapmayacağım ama olsa güzel olurdu hani.
Ahmet Kaya dinle ve depresyonun dibine vur, ağır metal
falan neymiş ya? Acıyı iliklerinde hissetmek budur. Son üç senedir Ahmet Kaya
mp3’ümde yer almıyor, evet ama bunun çok önemli bir sebebi var. Üzerimdeki etkilerine
bakarak dinlememin hiç de uygun olmadığına karar verdim çünkü insanın dağa
çıkası geliyor abi. Cidden bu isteği veriyor insana.
***
Kavuşmak özgürlükse
özgürdük ikimiz de
Elleri çığlık çığlık yanyana iki dünya
İkimiz iki dağdan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik
Buluşmuştuk bir kavşakta
Unutmuştuk ayrılığı, yok saymıştık özlemeyi, şarkımıza dalmıştık
Mutluluk mavi çocuk… Oynardı bahçemizde.
Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de.
O yuvasız çalıkuşu, bense kafeste kanarya.
O dolaşmış daldan dala, savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi başkaldıran dizelere
Aramakmış oysa sevmek, özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş, düşsel bir oyuncağı.
Elleri çığlık çığlık yanyana iki dünya
İkimiz iki dağdan iki hırçın su gibi akıp gelmiştik
Buluşmuştuk bir kavşakta
Unutmuştuk ayrılığı, yok saymıştık özlemeyi, şarkımıza dalmıştık
Mutluluk mavi çocuk… Oynardı bahçemizde.
Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de.
O yuvasız çalıkuşu, bense kafeste kanarya.
O dolaşmış daldan dala, savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi başkaldıran dizelere
Aramakmış oysa sevmek, özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş, düşsel bir oyuncağı.
Yalanmış hepsi
yalan, yalanmış hepsi yalan
Sevmek diye bir şey vardı, sevmek diye bir şey yokmuş.
Acı çektim günlerce, acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta, deprem kargaşasında.
Yaşadım birkaç bin yıl acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimiz de.
Acılardan arta kalan işte şu bakışlarmış
Buğu diye gözlerinde gün batımı bulutlarmış.
Yalanmış hepsi yalan, yalanmış hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış ayrı yörüngelerde.
Sevmek diye bir şey vardı, sevmek diye bir şey yokmuş.
Acı çektim günlerce, acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta, deprem kargaşasında.
Yaşadım birkaç bin yıl acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse özgürüz ikimiz de.
Acılardan arta kalan işte şu bakışlarmış
Buğu diye gözlerinde gün batımı bulutlarmış.
Yalanmış hepsi yalan, yalanmış hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış ayrı yörüngelerde.
***
Kazım Koyuncu sonra… Hala çok ama çok severim. Ve Kazım Koyuncu’nun muhteşem şarkıları
olduğunu da belirtmek lazım. Ezginin Günlüğü vardı bir de. “Eksik bir şey”i
bana dinletin şurada acıdan ölürüm. Damarıma dokunuyor sözleri, anlıyor musunuz
bilmiyorum ama.
"Eksik bir şey mi
var hayatımda
Gözlerim neden sık sık dalıyor
Eksik bir şey mi var hayatımda
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor
Gözlerim neden sık sık dalıyor
Eksik bir şey mi var hayatımda
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor
Öyle bir şey ki bu,
kolay anlatamam
Atsan atılmaz, satsan satamam
Eksik bir şey mi var, anlayamam
Bak çayım sigaram, her şeyim tamam
Atsan atılmaz, satsan satamam
Eksik bir şey mi var, anlayamam
Bak çayım sigaram, her şeyim tamam
Kalksam duraktan
dolmuş gibi
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle, gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi"
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle, gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi"
Sonra ben biraz daha eskilere kaymaya başladım. Pek bir
Erkin Koray dinledim mesela. Pek de bir Erol Evgin dinledim sonra. Eskilere
niyeyse çok bağlıyım, yaşlılıktan herhalde bilemiyorum. Erol Evgin dinlerken…
Bilemiyorum çok fena duygulanıyorum ben ya. Sesinin rengi olsun, şarkılarının
ritmi olsun… Çok fazla ben.
“Gel sen ne
çektiğimi bir de bana sor
Sensiz yaşamak neymiş bir de bana sor
Ak düşen saçlarımı bir bir sayarken
Bunca yıl nasıl geçmiş bir de bana sor.”
Sensiz yaşamak neymiş bir de bana sor
Ak düşen saçlarımı bir bir sayarken
Bunca yıl nasıl geçmiş bir de bana sor.”
Nostalji yapmak bana çok kötü etkiler yapıyor. Çok.
Daha dayanamayacağım. Geçeliiiiim!
Ve geçtim. Sahiden sonra liseye geçince Türkçe’yle alakam
kalmadı. Ondan önce de bayağı İngilizce dinlerdim şimdi, yalan yok ama toptan
veda ettim gibi oldu. Niye İngilizce dinlediklerimden bahsetmediğime gelecek olursak çok da bilinçli dinlemediğim için olabilir. "Bu şarkı güzelmiş, kimin? Haa onun mu? E iyi o zaman." dedikten sonra bir başka güzel şarkıyla karşılaşana kadar herhangi bir teşebbüse geçmezdim. Kendim araştırma huyum yoktu yani.Ve liseye geçene kadar aynı şarkıyı 30 kez dinleyebilenlerdendim. Ve aynı kitabı 5 kez okuyabilenlerden.
Aradan üç yıl geçmiş ama üç yılda ne dinlediğimi sormayın
söylemem çok çok zor olur. Çünkü ben “Heil rock! Ölsün pop!” insanı değilim. “Hiphop da neymiş
klasik müzik varken?” insanı da değilim. Ben Metallica’dan sonra Akon,
Vivaldi’den sonra Block B, Zaz’dan sonra Hey!Say!Jump! dinleyen biriyim. İşte
tam da bu yüzden müzik klasörümde 10 dilde 12 binden fazla şarkı var. Ve bir de
indirmeye üşendiğim için internetten dinlediğim 200 kadar sanatçı var. Yani
şuan şu saniye dinlediğimden fazlasını söylemem mümkün değil. Ve şuan sıradaki
şarkım Nell’den “Grey Zone” benim gibi kulağına hoş gelen her şeyi
dinleyebilenlere gelsin! :P
Bu da böyle acayip bir yazı oldu işte. Keyaki, Düda, Bir Garip Şeyma ve Dördüncü Tekil Şahıs benim bu seferki kurbanlarım :') Mimlendiniz bayanlar!
Ve görüşmek üzere!
Senin mimlerini nedense okumaya bayılıyorum çünkü mim yazarken daha rahat içinden geldiği gibi yazıyorsun :D Hemen koşup bu mimi yazıp kendime yeni kurbanlar belirliyorum teşekkürler bu aradaa :D
YanıtlaSilYazdıklarımı ikinci kez bile okumuyorum açıkçası çünkü saçmalığın dibini vurduğumu biliyorum ya :D Ama teşekkür ederim :') Hadi bakalım, bekliyorum^^
SilAhmet Kaya konusunda tek olmadığımı görmek güzel. Ben dinlemeye başlasam kendime gelemiyorum :D
YanıtlaSilKolay değil, insanı uçurumun kenarına götürüverir Ahmet Kaya :D
SilO yüzden uzak duruyorum :D
SilHahah ben de :D
Sil