Üsküdar'da Akşam
Vakti
Ertesi gün sınavım var ama benim hiç çalışasım yok. Oda
arkadaşım da kendi okulundan bir kamera
çarpmış, tripodu da getirmiş. Akşam olunca "ben çekim yapmaya
gidiyorum, geliyor musun?" deyince bir anda kendimi caddenin ortasında buluverdim. Nasıl bir hızla hazırlanıp çıktıysam ne para almışım ne telefon ne
başka bir şey. Sadece kendimi ve tripodu çıkarmışım dışarı. Neyse işte öyle
başladık acayip çekimler yapmaya, su sesi alalım lazım olur. Parkı alalım,
otobüsleri alalım, ışıkları alalım, trafik lamabaları, telefon kulübeleri... Ya
şu kuaför çıkmasın falan. Ortalıkta saçma sapan dolanıp açı arıyorum derken
derken evdekiler aradı yemeğe bekliyorlarmış, biz de nasıl açız, uçarcasına
gittik.
Korkunç Kantinci
Bizim okulda bakkal dedikleri bir kantin var, böyle bayağı
kantin yani, niye bakkal diyorlar onu çözemedim. Neyseciğime olay bu değil.
Burada iki adam duruyor, biri tanesi hep orada diğeri bazen. Hep orada olan
adamdan çok korkuyordum ben. Ama cidden
anlatılmaz bir adam, böyle her sabah su veya sade soda falan alırken ödüm
patlıyor. Her an cinnet geçirip bizi kesecek diye bekliyorum. Adam bana elli
şınav çek dese yüz elli tane çekerim, öyle bir korku bendeki.
Neyse, o gün yanımda bir arkadaş var, evdekiler için biraz
abur cubur alacağım kantinden. İstedim bir şeyler, sonra tabi poşet var mı diye
sordum. Adam sert bir ses tonuyla "Poşet yok, elinizde
taşıyacaksınız." demesin mi? Ben tabi hemen kabullendim korkudan ama şaşırdık da
biraz. Adam biraz durup birden konuşmaya başladı: "Var tabi poşet olmaz
mı? Şuna bak ya *arkadaş için konuşuyor* dövecek bizi poşet yok diye..." Ben
önce daha bir korktum ama meğersem şaka yapıyormuş. Nasıl şakaysa, hala
gülmüyor, biz olayı çakınca başladık gülmeye ama korkudan sinirlerim bozulmuş ondan
gülüyorum. Poşeti aldık almasına ama herhalde bunu asla unutmam. Şimdi adam
aslında komik biri mi yoksa gerçekten sayko mu anlamış değilim. Tek bildiğim
hala kendisinden tırstığım ama sevdim de. Karışık bir durum.
Ispanak
Bir de bu var tabi, panelin olduğu gün yemek nöbeti bende.
Çıkar çıkmaz eve uçtum, ıspanak yapacağım ama yine ilk kez tabi. Ay bunları
yıka yıka kes kes at at derken bir saatte yaptım yemeği. Güzel oldu olmasına
ama bakın benim saygıdeğer ev arkadaşlarım ne yapmış? Yiyip de gelmişler.
Hakaretin böylesi, üç kişi falan yedi. Ben de hıh dedim, yedim kendi
ıspanağımı. Ama var ya, geçen sefer ki olaydan sonra karabiber çok pis
bağımlılık yaptı bende, her şeyin içine koyasım geliyor. Karabiber miydi başka
bir şey miydi şüphelenmeye başladık.
Tornavida
İlk iki hafta boyunca gayet sıkıcı, sıradan ve inek bir sınıf olup üçüncü hafta kayışları gevşettik. Bu hafta fazlasıyla güldük. Sınıftakilerle konuştukça çok ilginç insanlar olduğunu keşfediyorum. Kızları hemen tanıdım da erkekler işte ancak. -Kızlar olarak çok normaliz ama o yüzden- Yolun sonu karanlık.
Bizim sınıfın balkonu var ama kapıları yere sabitlenmiş
vidalarla. Ne zamandır açalım açtıralım diye hayaller kuruyoruz, evden
tornavida getirelim sökelim falan. Çünkü bayağı uzun, binayı dolaşan bir balkon
olduğundan hem adam gibi hava almak için hem de sigara içenler için büyük
kolaylık olacak. En sonunda bir arkadaş getirmiş denemiş kendisi ve diğeri ama olmamış. Ben de öğle falandı
herhalde, "ver ben de deneyeceğim" dedim. Hareket ettiriyorum ama çok
zor, meğersem yanlış tarafa çeviriyormuş. Sola doğru çevirince başladı mı
açılmaya, bir anda "vaaay açılıyooor!" olduk. Erkekler toplandı falan
"kıza mı yaptırıyorsunuz ayıp be!" olayı oldu, sonra onlar gaza gelip
bütün vidaları çıkarttılar, ilk biri çıktı dışarı, sonra ardından hepimiz.
Ama nasıl mutluyuz görülmeye değer hakikaten.
Sinema Sohbetleri
Nasıl heyecanlıyım nasıl heyecanlıyım, hem Akira Kurosawa
hem de Ran'dan konuşulacak. Böyle bir heves çıktım evden, yarın yine sınavım
var, üstelik hikayenin son günü ama eve gelince yaparım diyerekten hepsini
saldım. Yemek falan yemeden gittim. Ufak bir sinema salonu, adamı bekliyoruz.
bu sırada filmi açtılar. Dedim hadi adam gelene kadar izlerim, filmi yeni
izlemişim falan ama olsun yani yine izlerim diyorum. Bir saat oldu adam
gelmedi, bir buçuk saati daha var filmin ben onun sonunu beklersem bir de
konuşmaya kalırsam hikayeyi kim yazacak? Sinirlendim çıktım geldim, insan bir
program akışı falan belirtir bu ne ya? Bir de sanat yılının açılışı varmış,
tıklım tıklım her yer. Oradan çıkıp Ayla Ağabap diye bir hanım teyzenin
konuşmasına girdik ama sarmadı bizi çıktık. Sonra ayaklarımı sürüye sürüye
geldim evime, yolda gelirken İskender Pala'yı gördüm. Takip edecektim aslında
ama çok hızlı yürüyordu üşendim. Bu da böyle bir başka şeyin daha kursağımda
kalışının hikayesidir.
Mr.Hawaii'nin Doğum
Günüsü
Bizim hocanın doğum günüsüymüş, diğer int. sınıfı da buna
pasta almış falan. Biz de biliyorduk o da söyledi, hatta aldıklarının pastanın
resmini bile gösterdi. Biz de tabi hemen gaza gelip para toplamaya başladık ama
ne zaman? Derste. Anladı tabi ki "oh iyi iyi herkes versin, kim vermedi?"
falan diyor. Ben de "sizin de vermeniz lazım," falan dedim bunun
üzerine, o da verdi. Ertesi sabah ilk sorusu "pastam nerede?" Çocuklar
da sınıfın dışında bekliyorlar, herkes gelsin de girelim diye. Neyse kutladık,
resimler çekildik, ben hiçbirinde yokum ama. Neredeyim? Selfie çeken kızın kafasının
arkasında! Sadece bir resimde kolum mu ne var öyle yani. Tabi hiç de üzülmedim,
zaten bütün resimlerde iğrenç çıkarım. Bu da böyle bir saçma doğum günü
kutlamasıydı yani, sezonu açmış olduk.
Sahaf Festivali
Nasıl bir coşkuyla gittiğimi bilmem söylememe gerek var mı?
Girer girmez kendimi kaybettim. Çok güzeldi her şey, alacakaranlık ve türevleri
dışında tabi. Dedim ayıp ayıp, sahafsınız siz böyle kitapları niye
satıyorsunuz? Neyse, beş yüz liralık iki Sezai Karakoç kitabıyla bir Cemil
Meriç kitabı gördüm. Sahaf amcaların birinden daha önce de duyduğum özlü bir
söz dinledim. (Kitap ödünç veren bir enayidir, ödünç aldığı kitabı geri veren
iki enayidir.) Bütün sahafları gezip yorgunluktan ölünce oturdum insanlar izledim/dinledim.
Festivale gelen kişilerin üçte ikisinin bayan, bayanlarının yaş ortalamasının
28, erkeklerin yaş ortalamasının 45 olduğunu gözlemledim.
Bir da asıl komik olaya gelelim. Bir tane platform var,
konuşmacılar için. Üstünde de bir sürü ayak izi. Sonra görevlilerden biri gelip
kağıt yapıştırdı, "Lütfen ayak basmayınız." Tabi gelen geçen herkes
gülüyor, hem basmayın demişler hem de bir sürü ayak izi var diye gülüyorlar.
Ben de biliyorum ya şimdi, o yazı oraya konulduktan sonra kimse basmadı. Dedik
ki Ms.Retro ile bir not da biz ekleyelim. Yazdım ki "Not: Bu ayak
izlerinin hepsi not konulmadan öncesine aittir. Lütfen halkımızı
yargılamayın." Bekliyoruz okuyanların tepkilerini. Kişisel olarak ben
böyle bir şey görsem çok gülerim, resmini çekerim, arkadaşlarıma anlatırım
falan. Ama kimse mi okumaz? 50 dakika falan bekledik, ilk okuyan adam gayet
ciddi bir tepki verdi ve gitti. İkinci okuyan kız hiç iplemedi. Üçüncü okuyan
genç hafifçe güldü ve sonra gidip arkadaşına anlattı. Biz
"hığağağağa" modundayız, sonunda istediğimiz tepkiyi almaktan memnun
sırıtıyoruz. Derken çok geçmeden görevli gelip notumuzu aldı gitti, bizim
hikayemiz de böylece sona ermiş oldu.
Talihsiz Serüvenler
Dizisi
Bu seriyi okuyanınız bilir çocukların başına neler
geldiğini. Hah işte ben de dördüncü kardeşim. Bakın şimdi, festivalden sonra
bayağı yorulmuşum, hastayım, ablama geçtim. Ciğer mi ne pişiriyor? Bu noktada işlerin
ters gideceğini anlamalıydım. Neden? Ben vejetaryenim, etin kokusu bile midemi
bulandırıyor. Neyse, durdum biraz, akşam trafiğine kalmadan çıkayım dedim.
Otobüse bittim, bakiye yetersiz, halbuki bir kaç saat önce doldurmuşum,
imkansız bir durum. Neyse dedim, indim. Akbil dolduracak yer arıyorum
bulamıyorum. Bu sırada bir rüzgar esti bir şey oldu cüzdanımda ne varsa caddeye
saçıldı. Kartlar, bozuk ve kağıt paralar, belgeler, kağıtlar ne varsa yani. Ben
tabi şok, elimdeki kitap poşetini koydum bir kenara, toplamaya başladım. Bir
amcayla bir abi yardım ettiler sağ olsunlar, sonra dönüp bakarım ki poşet de
devrilmiş kitaplar da yerlere düşmüş. Onları da topladım, ablamı arıyorum,
akbil dolduracak yer soracağım, açmıyor hıyaroloviç. Oraya buraya yürüdüm öyle,
neyse en sonunda açtı, tarif ettiği yere giderken poşetin sapı koptu mu?
Kitaplar yeniden yerlere saçıldı. Ama ben talihsiz hayatımı bildiğimden yedek
poşet almıştım, on sekiz kitabı alıp başka bir poşete dizdim yolun ortasında.
Neyse gittim akbili doldurdum, otobüse de bindim ama yer yok tabi ki, tıklım
tıklım ve tam trafik. Ve sabah içtiğim sütle, öğle içtiğim kahve midemdeki tüm
şey. Eve geldiğimde artık böyle ağlamak üzereyim ama bir yandan hayatta kaldığım için şükrediyorum.
Bütün bu yorgunluğuma rağmen bir saat geçmeden tekrar
gezmeye çıktık. Ben eve girmek istedikçe ev benden kaçıyor mu ne? Üstelik
giderken bir kaç aksilik daha gelince başımıza suçlusu ben oldum haliyle, sen
ayrı gel falan diyorlardı en son.
Kitap Tamiri
Sahaflardan aldığımız kitaplar arasında haliyle sağı solu
yırtık olanlar vardı. Hemen bir bant bulup tamire giriştim. Eski kitapları
tamir etmek ne kadar harika bir şey... Eskiden dedemin kütüphanesinde kitaplar
için aynı işlemleri yapardım, şimdi bizzat kendi kitaplarım için yaptım. Beni o
kadar mutlu eden bir şey ki... Sonra şunu düşündüm, kitap tamir etmemiş, onun
zevkini ve mutluluğunu yaşamamış bir
insan beni gerçekten anlayamaz. Çok basit bir şey olmasına karşın bir o kadar
da değerliydi benim için.Yeri öyle mühimdi hayatımdaki. Tuhaf.
Final
Cuma gecesi bir gece klası olaraktan evdekiler acıkmışlar,
çiğ köfte söylüyorlar ama sipariş verirken bunları aldı bir gülme krizi.
Sipariş alan adam da gülüyor, diyor ki "Ben bu sesi tanıyorum, bu ses beni
arayıp gülüyor, sonra ben de gülüyorum." Kapattıktan sonra diğer kızlar
korktular, gece vakti adamı evimize çağırıyoruz falan diye, kapıyı açma görevini
en nemrut suratımı takınarak ben üstlendim. Üç numaralı sayko bakışlarımla
kapıyı açtım ama giderken gayet kibar "iyi akşamlaaar" falan dedim. Ama
evdekilerin adı, hayır sesi çıkmış resmen çiğ köftecide.
Böyle bir haftaydı bu da. Haftasonu hakkında beklentilerim
yüksek(!). Şimdiden yarısı gitti bile ama olsun. 4928798472 tane ödevim var ama
olsun. Hastayım da ama olsun. Biri beni vursun.
shizuka17 Ekim 2015 17:06
YanıtlaSilÇok güldüm paul ya, cidden dördüncü kardeş olurmuşsun desene.
Akira Kurosawa ismini okumamla sırıtmaya başlamam aynı anda oldu,en az senin kadar ben de hayal kırıklığına uğradım :|
Bir de, uzun zamandır inceleme yapmıyorsun ama f(x) comebacki yakında, senin incelemelerinden de ayrı zevk aldığım için bekliyorum haberin olsun
Not: şu yorumları bir düzenleyebilirsek ah bir düzenleyebilsek...
Bu yorumu da ibreti alem olsun siye silmiyorum, sözde düzenlenmiş yorum bu olacaktı!
SilHahah çok tatlı olmuş bu amaaa :D
SilSiz gülün tabi gülün, ben bu talihsizliklerin devamını yaşadım bugün. Akbilimi evde unutmuşum, tam da akşam trafiği, dolmuşların hepsi dolu, yürüdüm yokuşları. Neyse, sefil hayatımı paylaştığım yeter. :D
Eylül'ü yapayım dedim hiç vaktim olmadı, o kadar yoğunum ki üç haftadır, K-pop'ta ne olup ne bitti haberim bile yok. "f(x) miiiiiğğğ" oldum yani sen söyleyince, ay tabi vaktim olursa neden olmasın çok isterim de hayatım cidden zor gördüğün üzere.
Bir arkadaşa da Red Velvet sözü vermiştim, hala kelime yazmadım. Belki ikisini şöyle bir arada alırsam, olabilitesi var.
SilYalnız cidden zor olmalı, senin başına gelenler benim başıma gelse gülmek bi yana ağlardım kesin.
SilNeyse bunun hatırına söz olarak almıyorum fx comebackini, ne kadar da iyi bir insan oldum bu aralar...
Zaten ben de yaşarken az daha ağlayacak duruma gelmiştim ama onu yapamayacak kadar zor durumdaydım :D Sağ olasın var olasın ama yine de elimden geleni yapacağım, söz almadığın iyi oldu tabi orası ayrııı ^^
SilSahaf Festivaline gidemedim bir türlü ya. Geçen cumartesi Üsküdar'daydım ama kızlarla laflayacağız diye gidemedik, unutmuşuz. Dün de Üsküdar'a gidip ordan sizin okula geçtim ama vakit yoktu, günler kısaldı iyice. Festival de benim kursağımda kaldı anlayacağın. Etrafa baktım Şehir'deyken acaba şu kız Paul olabilir mi falan diye ama hiçbiri değildin muhtemelen :D Bu arada şaşırdım vejetaryen olmana, bilmiyordum. Neyse, alışıyoruz yeni hayatlarımıza galiba, arada murphy ile aşk yaşasak da :D
YanıtlaSilOndan önce de Beyoğlu'ndaydı, ona gidemedim diye üzülüyordum kiii artık üzülmüyorum. 25 Ekim'e kadar daha koca bir hafta var, gidersin.
SilCuma beni görme ihtimalin biraz düşük çünkü o gün üç ders olduğundan kutsal gün, 12'de çıkıyoruz. :D Bir dahaki gelişinde haber ver diyeceğim nasıl vereceksin o da bir muamma tabi. Alışmasına alıştım da biraz bıktım ya ben, çabuk söner benim yazmak dışındaki her hevesim. Murphy candır. ^^
Sahaf Festivali ne hoş festivalmiş o öyle :)
YanıtlaSilKitap tamir etmek çok hoş tabii ki de. Küçükken sınıf kitaplığımızdaki kitapları tamir ederdim :)
We will survive for better days!
Öyleydi hakikaten, ardından gelen bütün o talihsizliklere rağmen güzel bir gün olarak anacağım :D
SilYa bu olay bambaşka bir olay ancak yapan bilir diye düşünüyorum.
Umarım öyle olur :'')
ran ve kagemusha süper yaaa. :) ıspanak ha haaa :) kantinci sapık katil. tam gençlik filmi yaaa :) onun kısa filmini yapın yaa :) çekiyo musunuz ya böle filmler :) üskidar nefis tabii :) sahaf fotolarını çok sevdim :)
YanıtlaSilKurosawa candır :D filmini çekerken korkudan ölürüm ben sen ne diyorsun? :D El emeği göz nuru o çektiğim resimler haha :D
Sil