25 Nisan 2014 |
Neden her şeyden bu kadar kolayca sıkılıyorum? Neden en
ufak bir azim yok içimde bir şeylere karşı? Neden insanlar bu kadar sığ? Bu "neden"lerle nasıl gelecek bu
üniversitenin sonu?
Her kur yedi hafta sürüyor, kur sonu sınavının ardından
bir hafta tatil. Sonra yeniden farklı bir sınıf ve farklı hocalarla yeni kura
başlıyorsun. İlk başta "tüh ben daha
yeni öğrendim sınıftakilerin adlarını" demiştim ama şimdi "aman aman çok iyi böyle"
diyorum. Bir sıkıntı olduğundan değil de... Sıkıntı yok da değil. Nasıl desem?
Biraz ben bu insanlardan sıkıldığım için, biraz... Ne taraftan bakarsam
bakayım, ben bu insanlara göre değilim, onlar da bana göre değil. Evet farklı
insanlarla farklı konularda bir kaç ortak noktamız var ve idare edecek kadar
sohbet de edebiliyoruz gerektiğinde belki ama hepsi bu. Ben zevk almıyorum,
onların da aldığını sanmıyorum zira bu tarz duygular yansıyan şeylerdir. Farklı
farklı grupların arasına dahil oluyorum, bakalım burası nasıl, peki ya
burası... Hayır hiçbiri benlik değil. Gerisin geri dönüyorum.
D'ANGELO - SHIT, DAMN , MOTHERFUCKER
Şu 29 Ekim tatilinde ciddi ciddi düşündüm okulu
bırakmayı, bugün yine düşündüm. Ne bileyim üniversite okumak dediğimiz aktivite
buysa gerek yok bence. Hani tamam güldük eğlendik, İngilizceyi de geliştirdik
ama ne kişisel bazda ne kültürel, ben kendimi ilerlemiş hissetmiyorum. Tabi ki
bir şeyler öğrendim de ben bunların yirmi katında evimde oturarak da
öğrenirdim, bütün gün boşa harcadığım dakikaları bırakın saatler var. Ha bu
bizim okulun sorunuysa (ki cidden bir
sorun var, belki bizim kampüste hazırlık çok olduğu için mi bilemiyorum,
insanlar hala ergenlikte) ben okul değişeyim. Sınava bir daha da
girebilirim, aileme söyledim "sınava yeniden gireceğim" diye, tamam
dediler. Ya en ufak bir isteğim olsa "şu
üniversite şu bölüm" diye bir dakika durmam ama ne ki yani? Sinemadan
daha güzel bir bölüm ne olabilir?
Sorun bende mi ya? Yani tabi bende sorunlar var, o kesin
de bu insanlarda yok mu? Üniversite mi ilkokul mu bilemiyorum bazen. İleri
değil de geri gidiyorum sanki zamanda. Saçma sapan diyaloglar oldu bugün yine.
Ya abi tamam bir yere kadar ben bu mallığı seviyorum, gerek yok kasmaya falan ama
ciddi ciddi kaç yaşındasınız? (Daha doğrusu bir tartışma dalan olduğunda bunu
takıp dedikodudan şişerken yetişkiniz(!) ama eğlenmek için egolarından vazgeçenleri
görünce ergen dersiniz.) Hayır benden de büyük çoğu, utanmıyorlar
kendilerinden. Okumamaktan mı diyorum hep bunlar. Valla öyle, ilk gün geldik
herkesin hobisi okumaktı ama şimdiye kadar sınıfta gördüğüm kitap sayısı beş
olmadı. 35 gün geçti ve 23 kişiyiz. Şimdi yeniden düşünün. Okuyan insan tipini
beş metre öteden seçebiliyorsun zaten, gerçi onlar da taraflı okumaktan öyle
basma kalıp düşüncelerle gelmişler ki konuşmak mümkün değil. Bir de okumuş dediysem
yanlış anlaşılmasın, farklı konularda bilgi saçan insanlardan bahsetmiyorum.
Takmış bir konuya bir adama, oradan okumuş durmuş, tek tip kafalar. Şöyle adam
gibi, bir şeyi konuşalım tartışalım fikir alışverişi yapalım istiyorum ama yok
yani yok, adam yok bunu yapacak. Siyasi konularda zaten... türümün tek
örneğiyim. Hani açıkça söylüyorum sorduklarında görüşümü, kimseden çekinecek
değilim ama bir yandan da sinirim bozuluyor, bu ne böyle, bütün beyinler aynı.
O yüzden tartışmaya da açık değiller, kan çıkar buradan yürüsek.
Bunlar okul sorunları tabi, bir de ev meselesi var.
Öğrenci evi dediğin küçük olur, bu ne büyüklük? Zaten çatıkatı, donuyoruz.
Bayağı eskimoyum evin içinde. Kombi de bozulmuş. Nerelere gideyim bilemedim. Evdeki
arkadaşlar okuldakilerden iyiler çok şükür -en azından ergenlikten çıkmışlar. Ama
ben tabi ki yine evin ayrık bir üyesiyim. Evde de yine herkesin kendi ikişerli
grupları var ve ben yedinci kişiyim. Bunu pek takmıyorum gerçi, yalnız olmak
tercihimdir ama fiziksel olarak da yalnız olmak isterim. Bilmem anlatabiliyor
muyum? Minimum yedi kişi olduğumuz bu evde de bu pek mümkün değil tabi. Şu tek
kişilik yurt odasına gidip ağır depresyonlara girsem ne güzel olur.
Ben bunu yazarken Turşu aradı. "Hatırlıyor musun geçen sene bir gün senin sıranda
oturuyorduk?" dedi, pek çok gün oturmuştuk ama anladım hangi gündem
bahsettiğini. Hissettim daha çok. Biraz
duygusala bağladığımız bir gündü. "Bugün
o moddayım." dedi. "Ben
de." dedim. "Şöyle bir geri sarsak da o güne
gitsek..." dediği anda ben zaten bunları düşünüp çöküntüler
yaşadığımdan çat diye ağlamaya başladım, tabi biraz azar işittim Turşu'dan, "Alışık değilim senin bu
hallerine," falan dedi. Sonra oda arkadaşlarımdan biri odaya gelince
kesmek zorunda kaldım. Ağlamak bile serbest değil. Derken Turşucuğum her
zamanki gibi başka şeylerden konu açarak beni güldürmeye çalıştı, zavallım
kiminle konuşayım dese yine kendi neşeli olan taraf olmak zorunda kalıyor.
Kafam iyice kızdı anlayacağınız bu akşam, bugün sınıfta
benim dahil olmadığım ama sinirimi bozan bir kavga oldu, ondan sanırım biraz
da. Bir taraf seviyesizlikte sınır tanımıyor, bir taraf ergenlikte, bir taraf
duyarsızlıkta. Kimlerin arasına düştüm ben ya? Dağlara
kaçasım var, son iki haftaya katlanma sebebim. Sonra ver elini Antalya... Kafa
dinlemem lazım benim, bu beş gün yetmedi.
Alın bir de bilgisayarım bozuldu. Beni öldürmek istiyorsanız kısa yoldan
silahla vurun gitsin, böyle uğraştırmayın abi. Yemişim interini ulan, kimseye
katlanmak zorunda değilim.
Ben bir kez mutlu oldum mu onu kaybetmem sanmıştım. Çünkü
ben kendimle mutluydum, kendimden mutluydum. Nereye gidersem gideyim ben
benimle gelecekti, herkes gitse bile ben benimle kalacaktı. Bu mutlu olmam için
yeter sandım. Yanılmışım, beni benimle bırakmıyorlar ki şöyle bir huzurla yaşayalım.Tekerime
de çarkıma da çomak sokuyorlar.
***
Dün bahçeye çadır kurmuşlardı, bugün son hazırlıklar da
bitip kulüp standları öğrencilere açıldı. (Kamp
çadırı değil tabi. Yalnız savaşlarda kullanılan hastane çadırlarına benziyor.)
Güzeldi yani, öyle "çok büyük bir
organizasyondu vaaay" diyemem ama
emek vermişler, bir şeyler yapmışlar. Bu vesileyle ben de yedi tane
kulübe katılmış oldum. Şimdi oha diyeceksiniz ama kulübe katılmak bizde şey
gibi, etkinlik olunca çağırıyorlar ama gelmek zorunda da değilsin yani.
Hepsinin uzun uzun isimlerdi vardı. Anaaa sekizmiş ya. Bir tanesini açıklamak istiyorum çünkü
kulağa tuhaf geliyor. Bu kulüpte Türk öğrencilerle yabancı öğrenciler
eşleştiriliyor ve biz onlara bir saat Türkçe öğretiyoruz, onlar bize artık
hangi dillerse onu falan. Kantinden bir arkadaşla oturuyorken Hawaiian(!) hocamız
geldi masamıza oturdu, biraz oradan buradan konuştuk sonra da bize bu kulübü
tavsiye etti biz de gittik kaydolduk. Nasıl olacak göreceğiz.
Yine sıkıcı bir gündü, böyle haziran'da okula gidersin
ama ders yoktur, bir şeyler yapmak istersin yapamazsın da sıkıntıdan patlarsın
ya... İşte öyle hissediyoruz son günlerde. Ben zaten patlama noktasına bayağı
yaklaştım. Birçok etkinlik var, hiçbirine katılmak isteyen yok. Kültür sanat
aktivitelerine karşı şaşırtıcı derecede umursamazlar. Hayır nasıl ilgilerini
çekmiyor anlamıyorum. Lan hadi yirmisinin çekmiyor, en azından bir %10'luk
dilim olaydı iyiydi, neden yalnızca ben? Sadece bir çocuk var, o da yani yolda
görse selam vermez bana. Kütüphaneye gidiyorum orada, bahçeye çıkıyorum orada,
seminere gidiyorum orada, kırk yılda bir yemekhaneye gidiyorum normalde hep
diğer kampüse giden çocuğun tam da o gün bu kampüste yiyesi gelmiş oluyor. Hani
planlasan olmaz derler ya... Hayır aramızda limoni yani, büyük sıkıntı.
Sevmediğin ot dibinde biter miydi neydi o söz? Ondan işte. Zaten onu gördüğümde
başka bir yere falan bakıyorsa anında sıvışıyorum ortamdan.
Akşam güzeldi, sınav haftası çılgınlığı desem anlarsınız.
Evdekilerin arkadaşlarından geldi üç kişi falan, biri çiğ köfte getirmiş,
tatilde memleketlerden gelen pastalar bademler bastıklar... Yiyecek kaynıyor
etraf. Sohbet muhabbet derken bayağı güldük eğlendik. İşte böyle anlarda
öğrenci evinin eğlencesini dibine kadar hissediyorum ama bazı zamanlarda
öylesine zor ki... Kafam çok karışık cidden bugünler. Hiçbir şey hakkında karar
veremez oldum. Yani o kadar basit şeylerde bile oluyor ki... Örneğin "şuan
üşüyor muyum hırkamı giysem mi" için bile on saat düşünüyorum.
Kütüphaneden üçüncü kitabımı aldım. Vatana millete
hayırlı olsun. Bana da güzel okumalar!
***
Ondan sonraki günlerde neler oldu? Okulda caz konseri
oldu, ben de tabi nasıl bir heves içindeyim anlatamam. Caz abi bu sonuçta. Ama
benim hayal kırıklığına uğramadığım kaç etkinlik olur ki? Çok kalabalık ve
ayakta izliyoruz. İtiş kakış olunca darlandım dışarı attım kendimi. Zaten
öncesinde de bahçede oturuyorduk, devam ettik. Oradan dinledim işte ben de. Ama
hem dondum hem de oturduğumuz grup uluslararası olduğu için İngilizce
konuşmaktan şiştim. Ayrıca hem bizim bir arkadaş hem de onun yapışık ikizi
olan arkadaşı -ki kendisi aynı İrlandalılara benzeyen bir Arap- tarafından
farklı ırklara benzetildim. Tamam belki bu ilk değil, sarışın olduğum için daha
önce duyduğum bir şey ama Suriyelilere benziyormuşum! Arkadaşı ise "sen
Türk müsün?" diye sordu bin saattir Türkçe konuştuğum halde. İlk olan
buydu yani, bu tarz bir benzetme. Tabi ki benim için hangi ırka benzediğimin
önemi yok çünkü artık 3279284932 kişi ve millete mal edildiğimden gülüp
geçiyorum. Herkesin muhakkak bana benzeyen bir arkadaşı olmadı ünlüsü var.
Standart yüz modeli benimki herhalde.
Sonra Darling bizim okula geldi, yani şimdi normal bir
şeymiş gibi söyledim ama olaylar pek normal cereyan etmedi. Marmarayla geldiği
için ben onu almaya Üsküdar'a inmiştim sonra otururken bu benim telefonumu ele
geçirip, sınıf grubuna troll atmaya başladı. Bir benzerini önceden Wpos
yaptığından önce o sandılar falan. Derken beş dakika içinde Darling muhabbeti
koyulaştırınca bizim çocuklarla, kalkıp okula gittik. Sohbet muhabbet derken
öyle zevkine kısa bir film çektik. İçerik zaten ağlatır: İki kişi cam
bardaklarla satranç oynarken, bunlara A ve B diyelim, A B'yi yener, B kızıp
A'nın bardağını kırar, A da depresyona girer ve intihar etmeye karar verir. Bir
dakika ancak süren filmin sonunda A'nın çıktığı yüksek yerin bir metre bile
olmadığı görünür ve son. Ardından jenerik ve çekim arkası. Totalde iki dakika
bile sürmedi ama güzel bir hatıra olarak kalacaktır diye düşünüyorum. Tabi her
şeye yarım saatte karar verdiğimiz için ne oyunculuklar ne de senaryo parlak
değil ama ben zaten çekerken öyle ciddi bir düşüncede değildim. Öyle işte.
Hepsi bu.
Haa bir de unutmadan, ben sosyolojiden çap yapmak
istediğimi önceden söylemiştim. Bölüme ciddi ilgim var, bizim sınıftan
sosyoloji okuyacak olan iki kızla Sosyologic Imagination dersine girdik. Ben ya
anlamazsak diye korkuyordum, ders tamamen İngilizce sonuçta ama oldukça iyi
anladık. Ama bende şey hissi oldu, tatminsizlik ve şey, ondan. Bu ders Türkçe
olsaydı daha güzel olmaz mıydı diye düşündüm? Sonra ben niye bölümü İngilizce
okuyorum ki diye düşündüm. Oktay Sinanoğlu geldi aklıma bir daha düşündüm.
Bölümü İngilizce okumuş bir tanıdığım var şuan yüksek lisans yapan onun
"iki taraf da yarım kalıyor" deyişi geldi, bir kez daha düşündüm. Bir
türlü karara varamadım.
Tamam bu gerçek son, bir de sinema okuluna başvurdum, kabul edilirsem süper olacak. Bir de upper olursam tabi.
Görüşmek üzere!
Üniversiteye ilk girenlerin genel sıkıntılarını çekiyorsun gibi gözüküyor buradan, umarım en kısa sürede her şey hallolur :) Müzikler de çok güzeldi bu arada :)
YanıtlaSilİlk sene her yerde herkes ergen mi yani :D Artık öyle böyle idare edeceğiz, spotify sağ olsun :D
SilYa su turşu ile yaşadığın olayı ben iki senedir yaşıyorum ben ki liseden nefret eden kız arkadaşlıklarimi kurduğum düzeni herşeyi tuhaf bir biçimde özlüyorum . Sıraya yatıp uyumayı bile özlüyorum deli gibi :D ve seni cook iyi anlıyorum.adam gibi konuşacak fikir alış verişi yapacak kişi olamayınca kişiler daha doğrusu bilgin yada fikrin olmuş neye yarar ki ?ve en nefret ettigim şey benim düşünce cizgimde dahi olsa hep aynı tarz insanlarla çevrili olmak .Ben muhafezakar bir insanım ama çevremde hep benim gibi insanlar bulundurmam . En yakın arkadaşlarımdan biri gay diğeri ataist :) farklılıklara açık olmak gerek neden farklı bu insan ne düşünüyor neden böyle düşünüyor biraz sorgulamak gerek hayatı ot gibi yaşamak olur diğer türlüsü .
YanıtlaSilUmarım istediğin Üniversite hayatını yaşarsın . Ve bence devlette olsan bu kadar " aynı kafa "insan ile karsilasmazdin bir arkadaşın olarak ( öyle görüyorum kendimi :) ) senin gibi sosyal zekası yüksek olan biri için daha çok insanın olduğu senin daha çok etkileşim içinde olduğun bir okulda okumanın daha doğru olduğunu hissettim :D hakkında hayırlısı olsun
Ben liseyi okurken de çok sevdiğimi söylerdim, bugünleri bu arkadaşlarımı bir daha bulamayacağımı biliyordum. Ama beyinler bekledim, ufkumu genişletebilecek beyinler. Hiçbir şey olmadı diyemem ama beklentimin altında kaldı işte.
SilDün bizim okuldan bir abi ile konuştum, bayağı anladı derdimi, lisansta değişir falan dedi. Ona güveniyorum şuan tamamen. Devlette olsam nasıl olurdu? Bilemiyorum, yaşamadan bilemem. Sağ olasın :'')
Ben üniversitenin ikinci senesindeyim,hala düşüncelerim ilk günkü tazeliğini koruyor;her sabah ben okumak istemiyoooom,evlendirin beni nidalarıyla kalkıyorum ve zorla okula götürülüyorum :(
YanıtlaSilBu arada bence etrafı değiştirmeye gerek yok etrafındakileri değiştirmek senin elinde.düşündüklerini anlamalarını kendi ideolojilerini kurmalarını sağlayabilirsin.ve zaten emin ol her üniversiteli bulunduğu yeri beklentilerinin altında buluyor.
şu an okuldayım ve sıradaki vizeye saatler kaldığı için yine uzun bir aradan sonra kısaca yazına göz gezdirdim ama yazılarını okumayı özlemişim.Vakit bulur bulmaz talan edicem buraları =)
"Bana zengin koca bulun." En sık duyduğum isyanlardan biri. :D En azından sen götürülüyorsun, ben kendi kendimi götürmek zorundayım :D
SilDenemedim değil ama hiçbir konuda çok azimli olamadım. Ayrıca mesele o şekilde düşünmeleri değil ki başka şekilde düşünenleri kabul edememeleri. Ama artık kendimi soyutlamayı tercih ediyorum sanırsam. Yoruldum.
Ben de sen tam bunu yazarken sınava girmeye hazırlanıyordum, kolay gelsin, vize dönemi krizini çok net müşahede edebiliyorsun öğrenci evinde :D Beklemedeyim :'')
Geçen her sınav iyidir diye düşündüğüm icin benim sınavım iyi geçti darısı basına 😊
YanıtlaSilGeçtiğim her sınav iyidir, sağ olasın :D
Sil