çok erken olduğunun farkındayım tabi, sürekli bir şeylere başlayıp
yarım bıraktıktan sonra taşınma ve iki hafta süren internetsizlik. ve tabi bir
şeylerin sonu yaklaştıkça her şeyin biriktiğini görür, yoğunluktan çektiğin
filmin kurgusunu bile bir ay sonra yaparsın falan.
her ne kadar şuan canım deli gibi film izlemek de istese
istanbuldaki son gecem olduğundan kendimi yazma konusunda zorluyorum. ablam
kahve yaptı, odasında sadece masa lambası yanıyor, hoş bir atmosfer, deli gibi
yürümekten yorgun düşmüş durumdayım. bir şarkı açsam ama ne diye düşünürken
ablam ghazal shakari'nin chon mooye to'sunu açıyor, mest oluyorum.
bir istanbul film festivali
geçti. önemli tabi, eee sinemacı olduk sayılır bir noktada sonuçta. kendime ne
diyebilirim diye düşünüyorum da sık sık, sinemacı uygun geliyor. yönetmen ya da
kameraman ya da boom operatörü değilim ama gerekince her şeyim. film
akademisinde eğitim görüyor ve üretiyorum da ama okulda hazırlıkta olduğum için
sinema öğrencisi bile sayılmam. öyleyse ben neyim? sinemacı işte. izlerim,
dinlerim, konuşurum, kısa videolar çekerim, kamera taşırım, ayak işlerini
yaparım, sesçi olurum, model olurum. sinemacı işte, sinemanın her ucundan
birazcık tutarım. spesifik yaptığım, uzmanlaştığım bir noktası yoktur. öyle
işte. sinemacı.
film festivali tabi ki harika bir şey. özellikle de festival
filmlerine bayılıyorsanız ki bu filmleri internetten orijinal dilinde bile
bulma ihtimaliniz de yoktur, gerçekten inanılmaz bir fırsat. gel gelelim biz de
insanız, bizim de hali hazırda bir okulumuz bir programımız var. Azıcık daha
uzun tutsan şu festivali ne olur sanki? diye hüzünlendim çünkü isteyip de
izleyemediğim çok film oldu ve bunları kim bilir nerede nasıl izlerim... neyse
işte acım derin. yalnızca altı film izleyebildim. lafı çok uzatmadan bahsetmek
istiyorum.
emre konuk - çırak
zaten başını hocamız kendisi izletip incelemişti, yani
hocamı derken emre konuk'tan bahsediyorum. o zaman da çok beğenmiştim, şimdi de
çok beğendim. çok keyif aldım ve türk sinemasına -eğer öyle bir şey varsa-
biraz daha ısındım.
andrzej zulawski - cosmos
zulawski manyak bir adam kesinlikle. manyak ama çok iyi bir filmdi.
uzun süre etkisinden çıkamadım. başroldeki oyuncuya da bittim, o nasıl muhteşem
bir rol yapmaktır, çok iyi bir filmdi.
aslı özge -
auf einmal
aslı özgenin bir önceki filmi köprüdekileri izlemiş biri olarak biçim
açısından ilerlediğini düşünsem de içerik bakımından gerilediğini ne yazık ki
düşündüm. gerçi film sonundaki söyleşide filmi çekerken ne düşündüğünü
anlatınca fikirlerini çok hoş buldum ama yeterince aktaramamış ya da ben
anlamadım diyerek sözümü sona erdiriyorum.
liang zhao -
behemoth
kafalardaki sanat filminin karşılığı, inanılmaz az derecede diyalog
vardı ama bence çok etkileyici bir belgesel-filmdi. içindeki bütün metaforlara
bayıldım.
mani haghighi - ejhdeha vared mishavad!
sanırım en çok beğendiğim filmdi. bir daha izlemek için
sabırsızlanıyorum. çok çok inanılmaz bir film. yönetmeninin sapığı olabilirim
yani. çok imrendim yaaa, efsane diyebilirim. bir başyapıt benim için.
pengfei
song - underground fragrance
çok tatlı bir filmdi, böyle bittikten sonra hafif bir
hüzün ufak bir tebessüm. yaaaa amaaaa falan dediğim, içimin sızladığı ama ne
bileyim tuhaf da bir iyi bir hisler... karışık.festival bittikten sonra hızımı alamayıp istanbul modern'e dadandığım da doğrudur. şimdilik bu kadar, çok yakında yine gelicem. yine aforizma kasmaya tabi.
not: şaka bir yana, ağzıma ne gelirse onu diyen, aklına geleni yazan bir insanım. düşünmek iyidir tabi ama samimi olmak daha iyidir.
not2: ablam aynı şarkıyı beş zilyonuncu defadır dinliyor, fenalık geldi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder