Benim ne kadar bahtsız bir kişi olduğum yakın ilişki
kurduğum herkes tarafından onaylanmakta. Zira yakınımda bulundukları için
kendileri de bu bahtsızlıktan tam teşekküllü bir etkilenme yaşıyorlar.
Şimdi anlatacağım olayları okurken benim dolmuşta parayı
arkadaşına uzattıran, tek başına marketten bir şey alırken çok zorlanan,
kaybolup saatlerce yürümesine rağmen yine de kimseye yol sormayacak kadar
çekingen biri olduğumu göz önünde bulundurun.
Bir sevgililer gününde, herkes Grinin Elli Tonu’na
giderken ben de benim gibi yüzlerce YGS öğrencisi gibi MEB’in yaptığı denemeye
görmek üzere şehirdeki üniversitenin yolunu tuttum. -Yanlış anlaşılmasın Grinin Elli Tonundan hiç hazzetmem de herkes gitti ya filme o yüzden diyorum- Sınava Peyzaj Mimarlığında
girecektim ve PM fakültesinin nerede olduğuna dair en ufak bir fikre sahip
değildim. Yine de elbet buluruz bir yol, ne de olsa babam götürüyor
rahatlığıyla salmıştım. Gerginliğimi HOT’nin neşeli şarkılarını dinleyerek
gidermeye çalışıyordum.
Üniversiteye geldiğimizde feci bir trafik olduğunu
gördük. Metrelerce uzanan bir arbaa kuyruğu, babam baktı olmayacak, yürüsen
daha çabuk gidersin dedi ve ben de ona hak verip arabadan indim. Ancak
fakültenin nerede olduğunu hala bilmiyordum ve kimseye soramazdım! Ben de
yürümeye başladım, elbet bir tabele görecektim. Ama bir yol ayrımına geldiğimde
çok kararsız kaldım. Nereden gitmeliydim? Sonra birden kafamda bir şimşek
çaktı, yengem Peyzaj okumuştu!!!
Hemen telefona sarıldım, eskiden orman fakültesinde
olduğunu ama sonra yeni bir bina yapıldığını söyledi. Bütün bölümleri
geçeceksin, bayağı bir yürümen gerecek dedi. Ben de tabana kuvvet tabi.
Meğersem en sonun da nirvanasındaymuş. Üniversitenin büyüklüğü şaka değildi
kesinlikle. Daha önce gelmiştim matematik sempozyumu için ama o sırada sadece
ilk yarısını gezmiştim. Bir yandan da Go HOT! Dinliyorum, “Go Kangta, Go
Heejun, Go Tony, Go Woohyuk, Go Jaewon, Go Paul!!!” diye kendime güya gaz
veriyorum. Neyse ki buldum ama nefes nefese kalmışım ölüyorum.
Girişte çantamızı bıraktırdılar ve hangi okuldan
olduğumuzu sordular. Ben bir tırstım tabi, kimseye sormamışken bana niye
soruyorsun hanım teyzeeee? Derken salona girdim, 14 yazıyor elimdeki kağıtta
oturma numarası olarak ama ne masalarda bir numara var ne sandalyelerde. Ve bu
sırada fark ettiğim bir başka şey sınıftaki tek kız olduğumdu. Pardon? Şaka mı
bu? İkinci bir şaka ise gözetmenden geldi, “yerin burası” dedi ve gösterdiği
yerin tahtayla arasındaki mesafe iyi ihtimalle yarım metreydi.
Son altı yılımı en arkada oturarak geçirmiş, arkasını
duvara vermediği sürece paronayak gibi sürekli etrafa endişeli bakışlar atan
bir “ön-fobik”tim ben. Bir de hep gülerek derdim ki “Bir de sınavda beni en öne
oturtuyorlarmış hahah” Yahu, sınıfta oturacak 40 farklı yer var ve ben en öne
mi düştüm gerçekten? Ama yapacak bir şey yok gittim oturdum, biraz geç geldiğim
için optikler ve kalemler dağıtılmıştı. Ben, yani çekingenlikte sınır tanımayan
ben, yarım ağız hepsini kendim istemek durumunda kaldım. Ama biter mi? Bitmez. Adam
TC kimliğimi –güya örnek veriyor, sanki bu insanlar bilmiyorlar kimlik nedir-
herkese gösterdikten sonra kitapçıklar dağıtılma vakti geldiğinde ise ben, yani
en önde oturan ben, elbette kitapçık dağıtan kişi olacaktım.
Derken çok şükür sınava başladık, hemen herkes çok kolay
olduğu konusunda hemfikir çünkü gerçekten çok kolaydı. O kadar zamanım vardı ki
soru aralarında kendi kendime masamı temizledim, düzenledim falan. Dahası
tekerlekli sandalyenin büyüsüne kapılıp,
soruları çözerken bir oraya bir buraya kaydım durdum. Çünkü normalde de ben
sabit duramayan, 40 dakikalık ders boyunca 40 defa pozisyon değişen bir
insanım. Eh altıma tekerlekli sandalye verirseniz olacağı bu. Allah’tan kimse
kızmadı “ne yapıyorsun rahat dur” diye. Ama bu sandalye işini bir kenara
koyacak olursak o iki tane gözetmen bütün sınav boyu yanımda durup fısır fısır
konuştular konuştular konuştular… Onları yok saydım yok saymasına ama ayıp be!
Derken sınavdan çıktık ve ben bütün o yolu geri dönerken
inandım ki sınava harbiden 2 milyon kişi giriyormuş. Bu kadar çok insan var
olabilirmiş yani. İnandım, valla.Ve dedim ki gerçek sınavda da en fazla bu kadar aksilik olabilir o yüzden endişelenmeyi bırakmalıyım.
Turşuyu bulmamı sağlayan kutsal heykeller :D |
Bizim bütün okul oradaydı, adım başı biriyle karşılaşıp
iki muhabbetin belini kırıp sonunda üniversitenin girişinde Turşu ile buluştuk.
O kalabalıkta kolay olmadı tabi ama. Sonra birlikte AVM’ye gittik. Turşu yemek
yiyecekti, dedim dur ben de bir milkshake içeyim. Hayır nereden dediysem? Üç
kasalı bir işletmenin üçüncü kasasında bekliyoruz. Bekliyoruz. Bekliyoruz. Ve
bekliyoruz. Kimse bizi iplemiyor. 15 dakikanın sonunda biz öksürmeye başladık
falan ama hala tık yok. Bu sırada Turşu gülerek “Bir de bu kasa kapalıymış”
dedi ve cümlesi biter bitmez kasada “Bu kasa kapalıdır” yazdı. Biz tabi ağır
şoka girip, bir süre kendimize güldükten sonra ikinci kasanın kuyruğunda yer
aldık, bir o kadar daha beklememize rağmen hala bir kişi bile ilerlememişti ve
ben artık fenalık geçirecektim.
Gıcıklık olsun diye rakip işletmeye gittik ve yine üçüncü
kasanın önünde beklemeye başladık. Biraz bekledikten sonra Turşu gülerek “Bir
de bu da kapalı çıkıyormuş” dedi. Ben de güldüm, sonra ne yazıyor diye kasaya
baktığımda “Bir sonraki kasaya gidiniz” yazısını okuyunca gülümsemem
dudaklarımda dondu tabi. Turşu erken fark ettiğimizi söyleyip teselli bulsa da
ben bir süre bunun şokuyla yaşadım sanırsam. :D
Masada otururken Turşu "Aaa bugün 14 Şubat." dedi. Ben "Hayır, 15." diye ısrar ettimse de gerçekten 14 Şubat olduğunu görünce "Turşu... Pardon ama biz burada ne yapıyoruz?" dedim. İşin garip yani cidden hiçbir şey yapmıyorduk.
Vizyonda bize hitap eden film bulamadıktan sonra soda
krizimden dolayı markete indik, sırada beklerken kasanın hemen yanında, gayet
güzel bir şekilde ambalajlanmış ufak kutular vardı. Ben bunların ne olduğunu
anlamak için uzun uzun incelerken önümüzdeki kişinin sayamayacağım kadar çok
kutu bebek maması aldığını görünce huuuuuu-huuuuuu yaptım sessizce. Sonra dönüp
yien az önceki kutulara bakmaya devam ettim ama bir türlü ne olduğunu
anlayamıyordum. Sonra birden kutunun üzerinde erkekliği simgeleyen ikon gözüme
çarptı ve sloganı okudum: “Zevki korur.”
O an kafamda şimşekler çaktı ve iki saattir baktığım
şeyin prezarvatif olduğunu anladım. Az önceki huuu-huuu’mu da düşünürsek ne
kadar yerin dibine girdiğimi tahmin edersiniz. Sıradan çıkar çıkmaz Turşuya
doğru hönkürdüm “ya niye uyarmıyorsun beni?!!!” diye. Dedi ki “Şimdi bakma
desem daha çok soracaksın niye neden diye iyice rezil edeceksin bizi.” Valla
haklıydı, harbiden yüz tane soru sorardım. “Resmen rezil olduk, kasadaki adam
da erkekti yani, kız olsa hadi gam yemeyeceğim.” Diye de ekledi, haklıydı ama
anlamadım işte ne yapayım? Akşam eve gidince anneme anlattım, bayağı güldü,
Allah seni iyi etsin falan dedi ama tabi rezil olan bendim nasılsa.
Sonra AVM’den çıkıp kitapçıya giderken, Turşu bir anısını
anlatıyordu. Bir akrabasının o telefonla konuşurken köpeği onun üzerine
salmasıyla alakalı ve kendisi karıncadan bile korkar, öyle biri. O köpekten
bahsederken bir arabanın arkasından zınk diye büyükçe bir köpek çıkmasın mı?
Tabi kalbi bir iki tekledi bunun korkudan. Ben de dedim ki “Yahu mecaz falan
değil bu atasözü, bildiğin iti an çomağı hazırla işte.”
Sonra biraz daha ilerledik bir de görelim, yerlerde bir
sürü dolar var. Kimse gerçek olduğunu
düşünmüyor ama kimse gözünü yerden de alamıyor hani. Turşu dedi ki “Gözüm
yolda kaldı resmen.” Sonra gülüp “Valla bu da mecaz değil,” diye ekledi.
Amcalardan biri “merak ettim nasıl yapmışlar bu gavur parasını” ayağına yatıp,
yerdeki parayı aldı. Sonra bir grup genç geldi, çetenin başı gibi görünen adam “Toplayın
dolarları,” dedi, diğerleri de harbiden topladı. Derken yolun ortasında durup
binaların fotoğrafını çeken birini gördük ki o sokak belki de görüntü olarak şehrin
en kötü sokaklarından biriydi ve etrafa şöyle bir bakıp “Bu kadının görüp de
bizim göremediğimiz ne güzellik var şurada?” diye uzun uzun düşündüm.
Derken kitapçıya geldik -şükür- bir de bakarız ki bizim
okul yine burada. Maşallah nereye gidersek okulca gidiyoruz herhalde,
arkadaşlarla kitapçıyı bir güzel curcuna yeri haline getirdikten sonra tabi ki
ben üst kata çıkıp okuma kitaplarına daldım. Veee o sıradaaa öğrendim ki
haftaya fuar varmış!!! Kutlamalar başlasın!!! Hangi yazar gelecek, hangi
yayınlar orada olacak bilmiyorum ama kitap fuarını duyduktan sonra ben ışığı
gördüm zaten. :D En son kitap fuarı olduğunda 12 tane kitap almıştım, cebim
yine bayağı zarar görecek gibi. Bulursan muhakkak al diyeceğiniz kitaplar
varsa, önerilerinize açığım sevgili arkadaşlar!
Bu acayip günümü niye size anlattım diye soracak
olursanız ikna edici bir cevabım olmadığını şimdiden söyleyeyim. O zaman halinize
şükredin diyerek mesajımı veriyor ve bitiriyorum. Sevgiler, saygılar…
Not: Bu haftanın başında bilgisayarım kendi kendine feci bir format attığı için onlarca yazım, yüzlerce resmim ve 4000'den fazla şarkım silindi. Başım sağ olsun.
Çok eğlenceliydi en azından 14 şubat anısı olmuş işte :D
YanıtlaSilHahah evet sıra dışı bir anı oldu gerçekten de :D
SilÜniversite sınıfında, hem de tekerlekli sandalye üzerinde girilen bir töder, yakın arkadaş, avm, milkshake, dolu dolu market, yerlerde dolarlar, mükemmel bir kitapçı, müükemmel bir fuaroın haberi, ne şanssızlığı, olabilecek en güzel sevgiliket gününü geçirmişsin!
YanıtlaSilİletişim konusunda ciddi sıkıntılarım olduğu için bayağı ter döktüm, hep de "bu kadar olur mu?" dediğim şeyler başıma gelince de... Ama haklısın, bu açıdan bakınca bana da güzel göründü :D
SilNiye beğenmedim başkalrı için mükemmel olacak bu günü anlamadım. Sevgililer günü konseptine uymasa da ilginç bir gün geçirmişsin. :) Bu arada takipçin oldum.
YanıtlaSilBeğenmemezlik değil de birçok duyguyu tattığım için "ilginç" ya da "acayip" olarak niteledim ben. :) Genelde farklı konseptleri tercih ederim zaten :) Çok teşekkür ederim :)
SilAslına bakarsak hayatını film yapmalıyız yalnız ben türüne karar veremedim :)
YanıtlaSilAma dur Formatın gerçekleştiği bölüme şöyle güzel de bi dramatik fon müziği eklersek izleyici gözyaşları sel olur taşar haberin olsun
Gülme ciddiyim bak
Yaşadığın acıyı en iyi bn bilrim kaç kez oturup ağlamışlığım var bu yüzden..Ama artık akıllandım pcdeki her dosyayı bi usbye yedekledim yakında yedek dosyayı da yedeklemeyi düşünüyorum :)
Gülmedim diyemem ama o fon müziği özellikle de beni çok pis ağlatır haberin olsun, böyle bir başlarsam da duramayabilirim :D
SilHarddiski ve D sürücüsünü taşırınca insan, yapacak bir şey kalmıyor maalesef, el mahkum C'ye, ne yaparsın? :D Uzun zaman aldı ama atlattım gibi, gidenleri unutmaya çalışıyorum fghgdgfghhgf
aee ktü (: anılar, anılar. pek yakındaymışsın (:
YanıtlaSilben burada büyümedim ama seviyorum bu şehri, yakındaysan gel yahu, beklerim :)
SilÇok güzel bir yazı olmuş ya okurken eğlendim ara ara da güldüm :D Çoğunlukla utandırıcı geçmiş senin açından ama daha sonra bakıp bakıp güleceğin bir şey olarak kalıcak fena mı:D
YanıtlaSilÖyle açıkçası, şimdiden güldüğüm bir anı oldu bile yaşarken de bayağı bir zor anlar olmadı değil hani :D Gülmene çok sevindim, teşekkür ederim :'')
SilBen bayağı eğlendim yazını okurken :)
YanıtlaSilDeğil mi yaa en fazla ne yaşayabiliriz ki sınav günü?
Geçmiş olsun format için :( Ben de telefonumda benzerini yaşamıştım :((
Evet evet, ne yaşarsak yaşayalım sınavımız kötü geçecek diye bir şey yok, bunu güzelce anladım, endişeye mahal yokmuş gençler!!! :D
SilTeşekkür ederim, sana da geçmiş olsun, insanın uvzu gibi oluyor bu tür şeyler bir süre sonra çünkü :'(
:) Bu kadar çekinecek ne var ki :)
YanıtlaSilBir şey yok ama pek elimde olan bir şey de değil hani :D
Sil