Pazartesi, Haziran 10, 2019

bazı kitaplar



An Allegory (Fábula),  El Greco, 1580–85

neler okuduğumu hatırlamak için spotify listelerime bakıyorum. okuduğum çoğu kitap için orada bir liste oluşturuyorum. buraya okuduğum teorik-tarihsel metinleri yazmıyorum çünkü bunlar hakkında ne diyebilirim emin değilim. kitabın özetini çıkarmaksa anlamlı gelmiyor.

ennn sevdiklerimden coetzee'nin yavaş adam'ını okudum. ilk başlarda biraz sıkıldımsa da sonradan coetzee beni yakaladı ve hızlıca bitirdim. herkese göre bir kitap değil, sabır gerekiyor ve biraz avantgard sevmek gerekiyor sanırım.

murakami ortalama sevdiğim bir yazardı. sahilde kafka, imkansızın şarkısı, sınırın güneyinde batısında... hepsini orta derecede beğenmiştim. fakat koşmasaydım yazamazdım'ı okuyunca edebi kabiliyetini değil ama kendisini çok çok sevdim. çok samimi çok rahatlatıcı bir kitap olmuş. canımsın murakami, bundan sonra romanlarını da farklı bir gözle okuyacağım.

golding'in sineklerin tanrısı meşhurdur. hakikaten de çok farklı bir havası var, mistik değil de böyle ruhani mi desem ne desem. farklı. en son da kule'sini okudum. o da aynı öyleydi. gerçi bu romanında zaten başkarakterimiz bir başrahip, yani ruhani derken "literally" olarak da alabilirsiniz ama benim kastettiğim biçimsel haliydi. hakim bakış açısıyla anlatım var gibi görünüyor ama yok. yani sadece jocelin'i takip ediyoruz, onu biliyoruz, anlıyoruz. yine başta içine girmekte zorlandığım ama ikinci yarısını bir gecede okuduğum bir romandı. çok tuhaf ama adamdaki kule takıntısı size geçiyor yarabbimmm.

mişima'nın denizi yitiren denizci'sini okumuştum. beğendiğimi hatırlıyorum ama o kadar. dalgaların sesi, çok masalsı bir eserdi ama çok tatlıydı. çok güzel bir dünya, biraz tozpembe, biraz akiland ama olsun. arada böyle şeyler de gerek. ve konunun klişeliğine rağmen öyle güzel anlatmış ki mişima, okuyor yani insan. tam bir japon filmi.

platonov'un mutlu moskova'sına felaket bayılmıştım. inanılmaz güzeldi. çukur da öyleymiş. yani anlatamam okuyun muhakkak. inanılmaz ironik bir dil, eşsiz ayrıntılar, hem güle güle hem de içim acıyarak okudum. sscb'nin ilk yıllarında bir grup işçinin öyküsü, onların yanısıra köylülerin ve "devrim" sonrası toplumsal dinamikleri dibine kadar "trol"lemiş platonov.

geçmiş şimdi gelecek, hasan ali toptaş'ın öykü kitaplarından biri. okuduğum romanlarına göre en sevdiğim türk yazar olma ihtimali olan toptaş'ın (büyük ihtimalle o sadece kesin konuşmaktan çekiniyorum) okuduğum ilk öykü kitabıydı. bazı öyküler çok güzeldi, mesela "rüştü adlı bir karınca" "bu kent köyden küçük". esprili şeyleri seviyorum. ama bazı öykülerini de o kadar da beğenmedim be hasanım. üzgünüm. ama bu bana ümit verdi, kendi kötü öykülerim için bir ümit.  


bir blogger vardı, utku yıldırım, kitabı çıkmış, asker daha fazla elliot smith dinlemek istemiyor. onu aldım okudum. yeni yazarlar desteklenir, tabelası asacağım buraya. bazı öyküler çok tatlıydı, bazılarıysa o kadar değil. daha ilk kitabı sanırım. bundan sonrakiler daha da güzel olur diye umuyorum. "ıspanak sevgilim" hikayesi çok güzeldi ama sonuna doğru bozdu. onun dışında "gün" isimli öyküyü beğendim.

yeniden okuduğum üç kitap oldu. ya tamamen unutmuşum ama anlatamam, o kadar üzücü bir şey ki. sıfır hatırlıyorum sıfır. okudukça kafamda canlandılar ama zar zor. böyle olunca da ne diye kitap okuyorum tekrar bir sorguladım. resmen anlık bir zevk benim için, ötesi yok.

steinbeck'in inci'si bunlardan biriydi. önceki okuduğumda biraz üzüldüğümü hatırlıyorum. bu sefer hem koydu hem de etkilendim. çok masalsı, epik bir yanı var. bir yandan da hala çok gerçekçi bir öykü. steinbeck işte, her zamanki gibi inanılmaz.

sait faik'in son kuşlar'ını da ikinci kez okuduğum. sadece çok sevdiğim bir cümle vardı, onu okurken hatırladım. bu blogun sağ şeridinde yer alan "paltomun içinde üşüyen benliğime bir tükürüş tükürdüm" alıntısı bu kitaptaki "yaşayacak" isimli öyküden. belki büyüdüğümden mi bilinmez bu sefer o kadar da beğenmedim. belki diyorum içinden diğer kitaplardaki öyküleri daha güzeldi. ama hatırlamıyorum ki onları da. çok çok az. o zaman çok beğendiğim öyküleri şimdi okusam yine beğenecek miyim? korktum. okumamaya karar verdim. yalnız her zamanki gibi adalara gidesim geldi, yapma bunu sait. insanın canı çekiyor. 

bir de richard bach'ın hipnozcu'su. bayağı unutmuşum okuduğumu, ilk defa okuduğumu düşünerek elime aldım. okudukça hatırladım. güzel bir kitap ama biraz çerezlik galiba. pek etkilenmedim. yaşlandım herhalde.


evet böyle bu kadar
görüşmek üzere

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder