![]() |
Ve esas kampüsüme geçmek için bekliyorum... |
Not: Bu on günde ara ara yazdığım bir posttur.
İnternetli son günümde size yazıp öyle gitmek istemiştim.
Son yazışımdan bu yana neler oldu ki?
Edit: Ama olmadı,
yazamadan gittim.
Öncelikle kur bitti evet, hepimize hayırlı uğurlu olsun. Son
sınavım iyi geçtiği için muhtemelen bir hafta sonra upper olarak başlayacağım.
Zaten 44 alsam geçiyorum onu da alırım herhalde diye düşünmekteyim. Ama tabi ki
asıl mesele bu haftadan sonraki yedi haftayı yeni bir sınıfla geçirecek olmam.
Herkesi tanıyorsun, anlıyorsun ve sonra bum! Şimdi esasında bayağı atarlıydım
ben geçen hafta ama son günlerde takıldığım gruptan memnun olduğumu
söyleyebilirim. Ama bu grupta da tek kızın ben olmam gibi sorunlar olduğu için
birlikte yapılabilecek aktiviteler sınırlı. Hepsi iyi çocuklar ve güzel
arkadaşlıkları var falan filan ama i need a girl...
Diyeceğim o ki sıradaki treni bekliyorum ve umuyorum ki yeni
sınıfımda kafama uygun bir kız bulabilirim ve belki böylece okulu, özellikle
hazırlığı idare etmek biraz daha kolay hale gelebilir. İşte sınıf değişmekle
ilgili en büyük umudum ve belki de tek umudum bu. Yoksa artık her gün ufkumu
genişletecek açık fikirli insanlar ve entelektüel kişilikler falan
beklemiyorum. Anladım ki üniversite dediğimiz şey gerçek anlamda lisenin
devamıymış, her tipten insan bulunurmuş, yapmam gereken sabırla doğru insanları
aramakmış. En azından bir tanesi kendi geldi beni buldu, sağ olsun. Ve onun sayesinde
başka arkadaşların da görmediğim yönlerini görmüş bulundum ve bu yönleri çok
sevdim. Bu insanlar iyi insanlar, iyi arkadaşlar ve görüşmeye devam edeceğim
arkadaşlar. Ama yine de kafamızın birbirinden çok farklı çalıştığını noktalar
var ve benim için kritik noktalar. Kısacası, hala aradığımı bulamadım be.
Ama biraz daha sabretmeye karar verdim, benim tüm
yapabileceğim de bu. Yeniden sınava girmek bana gittikçe daha korkunç görünüyor
ve istediğim bir bölüm de yokken hele. Evet, ben sinema okumak istiyorum.
Sadece bu okulda okumayı pek istemiyorum ama sinemayı okuyabileceğim buradan
daha iyi bir yerde yok. Okulun eğitiminin iyi olmasın karşın, bu eğitim
dediğimiz şeyle uzaktan yakından alakası olmayan insanlar nereden gelmiş diye
soruyor insan. Meselenin burslu ve ücretlilerle ilgili olmadığını lisede
öğrendim ben. Yine de sürekli düşünüyorum, İstanbul hukuk nasıl olurdu,
Boğaziçi nasıl olurdu diye...
Ablam IELTS'den 6,5 alırsam merkezi bilmemne sistemiyle
Boğaziçi'ndeki kazandığım bölümü okuyabileceğimi söyleyince de kafam duman
oldu. PDR ya da edebiyat falan değil ama felsefe... Bilsem ki en sonunda eski bir tabancayla kendimi vurmayacağım,
tereddüt etmezdim. Böyle hala Boğaziçi'ne gidebilme imkanımın olması iyi bir şey
değil anlayacağınız, başka seçeneğim yok der devam ederdim bu okula ama
şimdi... Ben de dedim ki en azından şu yedi haftayı da geçiriver, IELTS'i
geçmek için zaten her halükarda çalışmam lazım. E hazır burada bedavaya eğitim
görüyorum, bir yandan da gezip tozuyorum, Şubat'a kadar bekleyebilirim. Bu
sırada biraz Boğaziçine gider takılırım oradaki arkadaşımla, ablamla; bakarım
derslere, insanlara, ortama. Sonra hala istemiyorsam burada okumayı,
Boğaziçi'nde yapabilirim gibi gelirse eh, evime gider azıcık daha çalışır,
IELTS'i geçer ve önümüzdeki sonbaharda, sene kaybı olmadan Boğaziçi'nde
başlarım.
Ama burada da şöyle bir soru çıkıyor karşımıza: hangi
bölümde?
-Bu noktada ise şöyle bir seçenek de karşımıza çıkıyor,
zaten İngilizce'yi bu kadar öğrenmişken gir sınava yeniden ama bu sefer dilden
gir ve İngiliz edebiyatı oku. Süper bir bölüm. Hatta ablama göre Boğaziçi'ndeki
en iyi bölümlerden biri ve okulda sinema dersleri falan da varmış. Ama bu
beraberinde YGS konularına çalışma sorumluluğunu beraberinde getiriyor ki
burada error veriyorum. Zorluğundan mı? Yok canım ne münasebet, YGS dediğimiz
olay sınavın en tatlı en kolay kısmı. Her ne kadar geçen sene zorluğuyla
canımızı yakmış olsa da konularından bahsediyorum. Ama tembelim abi, ben
felaket tembelim. Bu yüzden de bir halt olmaz benden. Böyle kara kara düşünür,
sonra düşünmekten yorulur ve en sonunda hiçbir şey yapmam. Bu huyumu
bildiğimden bütün mızmızlanmalarıma rağmen yine de bu okulda kalacak olduğumu
düşünüyorum. Ama kim bilir? Belki İstanbul beni değiştirmiştir.
Not: Paul Auster'ın
"Görünmeyen"ini okuduğum şu sıralarda daha da güzel gelen bir şarkı.
Tüyap'a gittim! Son gün falandı, giderken vodafone koşusuna
kapılıp sürüklendim ve neredeyse bütün toplu taşımalar iptal olduğu için sürünerek
gittim belki ama gittim. Güzeldi, çok yorucuydu. Binmediğim toplu taşıma aracı
kalmadı, İstanbul'u fethettim ve ertesi gün de sınav vardı ama olsun.
Mr.Droll'un yaptıklarını anlatırdım ama dün akşamdan beri çok konuştum bu
konuda yoruldum. Her neyse, aslında bu konudan bahsetmeyi çok isterdim ama
anlatımın içinde geçecek özel isimler olmadan anlam eksik kalacak ve özel
isimler de bu anlatımda geçen kişiler tarafından ifşa olmamam için mühim bir
olay arz etmekte. Bu yüzden burada kesmek durumundayım. Ama şu kısmı anlatmadan
edemeyeceğim. Şimdi biz bu Mr.Droll'un derneğine gittik Wpos'la. Erkekler jilet
gibi giyinmiş takım elbiseler, kızlar desen o biçim falan. Bir bizim Mr.Droll
günlük kıyafetlerle, bir de onun arkadaşları olan biz üç beş insan. Resmen böyle
soylular ve burjuva gibiydik.
Hatırlıyorum liseye ilk başladığımda Morgana sayesinde
bu grubu tanımıştım da bu şarkıya olan aşkım bambaşkaydı. Şimdi üniversitedeyim
ama hala çok seviyorum bu şarkıyı. Kezalik grubu da...
Antalya'ya gittim geldim, oradaki şeylerle ilgili başka bir
yazı olacak diye umuyorum. Geldikten sonra iki gece kadar Wpos'da kaldım. Ev
arkadaşları çok şirin, özellikle oda arkadaşı favorim. Nasıl tatlı bir insandı
o. Kaldığım ilk gece onun yatağında yattım, o ALES'e girmek için gitmişti.
İkinci gece iki yatağı birleştirip üçümüz birlikte yattık ama çok hoştu yani.
Ortaköy'e gittik sonra pazar günü. Bir buçuk sene olmuş son gidişimizin
üzerinden, böyle anılar canlandı, aynı yerden kumpir yedik ve yine şiştik. Şurada
şunu yapmıştık, burada bunu... Ne kadar güzel zamanlarımızdı. O zaman da bunu
biliyordum, o lise yıllarını bir daha bulamayacağımın farkındaydım. Yine de
şimdi bakınca daha bir çok özlüyorum mu ne sanki?
Ve işte pazartesi gecesi bunu yazıyorum. Yeni sınıfta ilk
günü geçirmiş bulunuyorum. O bahçe manzaralı cam duvardan sonra bizi zemin kata
tıkmışlar, camın olmayışını geçin klima bile çalışmıyor. Hani upper mı oldunuz,
ölün o zaman tarzı bir şey. Neyse, her gün dört saat olduğunu düşünürsek, cuma
üç, bunu çekebilirim.
Yeni sınıfımızda yine ilginç insanlarla oldu ve yabancı
öğrenci sayısı üç katına çıkmış, seneye herhalde yabancıları değil türkleri
sayıcam. Şimdilik sadece babası yazar olan bir çocukla (ki kendisi kitaplarla
pek ilgili değil, ticaret okuyacakmış ama iyi bir çocuk) bilgisayar mühendisliğinden
bir çocukla (çok ısınamadım,
egoist falan çıkar diye korkuyorum) tanıştım.(edit: aradan aylar geçti ve inanır mısınız o çocuk okuldaki en yakın arkadaşım oldu. edit2: şimdi aramız kötü konuşmuyoruz, neymiş bir insanı ilk görüşte sevemediysem en sonunda yine sevemezmişim.) Ben niye hiç konuşamıyorum ya? Hazırlıktan
beri iyice bir konuşamıyorum, dilim dönmüyor. Eskisi kadar hızlı da
konuşamıyorum, kimse bana rap yapıyorsun demiyor artık. Çok değiştim çok... O
eski ben değilim.
Sınıfların değişmesine sevindiğime pişmanım evet, itiraf
ediyorum. Seviye atlayınca her şey daha sıkıcı hale geliyor. Kaynaşma çabaları
baş gösterdi gerçi ama ben pek ümitli değilim. Kaynaşırız da yani öyle aradığım şeyi
bulamayacağım çok net görünüyor. Tabi ki hemen herkesi gözlemledim, eğer
insanlar hakkındaki sezgilerim beni yanıltmıyorsa ki nadiren yanıltırlar,
yok. Bununla birlikte sanırım çok da umursamıyorum artık. Pes ettim gibi gibi.
Sınıfta boş boş oturup çıkışlarda da bizim tayfayla takılıyorum artık.
Bir arkadaşımın liseden arkadaşlarıyla tanıştım. Hem komik hem
de duyarlı çocuklar. Her birini takdir etmemek mümkün değil, kendilerini iyi yetiştirmişler. Bununla
birlikte daha beni tanıdıkları ilk günden ne kadar noob olduğumu anladılar. Kafa
üstü düşerken son anda kurtulsam da dengesizliğim ifşa oldu bile. O kadar ciddi
konuşmalar yaptıktan sonra bir anda bütün karizmanın uçup gitmesi saniyeler
aldı. Hayat zor... ahah
He bu arada Boğaziçi'ne geçiş yapmayı düşünmekten vazgeçtim. Tabi ki beklendiği üzere ama bu geçmeyeceğim anlamına gelmez yine de. Sonuçta benden bahsediyoruz. Kim
bilebilir ne olacağını? Neyse, şimdilik yeter bu kadar. Okula gitmem lazım.