![]() |
ships in distress in a storm - by peter monamy, 1720-30 |
şehirler arası
otobüste en önde oturuyorum, yanımdaki yolcu uyuyor. öyle yağmur yağıyor ki
silecek yetişemiyor, şoför sessiz. gara az kaldı biliyorum, dağa tırmanıyoruz.
dalgaları gittikçe büyüyen deniz arkamızda kalıyor. bu bir tsunami rüyası
değil, hayır. tsunami rüyalarında bir balkonda veya çatıda olurum yükselen
denizi görüp kaçmaya çalışırım. tsunami bu küçük denizde olmaz da demem
kendime. öyle demişlerdi küçükken ama unesco içdenizler dahil her büyük su
kütlesinde olabileceğini söylüyor. belki filmlerdeki gibi değil ama yine de
önemli olan üzerime hızla gelen sudur.
tekerler su
içinde kaldı ama otobüs hala ilerliyor. durdur aracı inelim, yoksa hep birlikte
boğulacağız, diye bağırıyorum. ama bunu söylerken düşündüğüm kadar korkmuyorum.
diğer yolcuların ne söylediği belli değil, bir uğultu var. şoför ağzını
açmıyor, beni duymamış gibi, gaza daha bir hışımla basıyor. su yükselmeye devam
ediyor ve sonra büyük bir dalgayla devriliyoruz. su her tarafımızı sarıyor ve
otobüs kuş gibi hafif artık. ön cama yapışıyorum. bu şekilde sabit kalıyor
otobüs, süzülüyor. boynum biraz ağrıyor ama yine de diyorum bu şekilde
uyuyabilirim, biraz uykum vardı. belki sular çekilir ve bizi kurtarırlar. ya da
ölürüz. yeterince iyi bir hayat yaşamadığımı biliyorum ama bunun suçluluğunu
her gün hissediyorum o yüzden şimdi ölüm anına özel olarak daha fazla bir
kaygım yok. bundan sonrasına gelince… yaşayıp da ne yapacağım? bir planım yoktu
zaten. umarım allah hatalarımı bağışlar.
camın yüzeyi
soğuk ve başımın kötü pozisyonu yüzünden uykuya dalmakta zorlanıyorum. herkes
ne yapıyor acaba, çok sessiz. ha, evet. susun oksijen bitecek, diye bağırmıştım
az önce. düşündüğümden daha çok yaşamak istiyorum belki de. yani kurtulmaya
hayır demem ama ölsem de çok üzülmem gibi. şoföre kızgınım sadece, artık beni
yok saymayı bırakmasını istiyorum. benim iradem yok ve bu şoför benim hayatımı
belirleyecek kararları alıyor. gerçi artık bitti, ikimiz de boğulacağız. bu kararları
kimin aldığının bir önemi kalmadı.
zaten son
zamanlar genel olarak iradem kalmamış gibi hissediyordum. hiçbir şeyi yapmayı
ben seçmedim, sadece olağan akışta ne oluyorsa ayak uydurdum. akşam misafir mi
gelecek yemek yapalım, ülke boka mı battı, hükümeti değişelim. çok
yaşlanmıştım, aslında iyi oldu ölmek.
ama ölmüyoruz,
otobüs bir yere çarpıyor, şoförün camı kırılıyor ve şoförün otobüsten çıktığını
görüyorum. düşünmüyorum daha fazla, ben de onu takip ediyorum. otobüsün içi su
dolarken ben dışarı çıkıyorum. şoför çarptığımız büyük yapıya tutunup üzerine
tırmanıyor, ben de aynısını yapıyorum. kurtulmayı beklemiyordum ama şimdi
kurtulmak da akışın bir parçası oldu. soğuktan titreyerek yürüyorum, deniz
doymuş gibi görünüyor. gemi dağa oturdu ve tufan sona erdi.