bu blogu açtığım zamanlarda, yani on yıl önce filan yazdığım bir öyküyü buldum. o zaman utanmıştım paylaşmaya, artık buna gerek yok. değiştirmeden paylaşıyorum bir anı olarak.
***
Saat gittikçe yavaşlıyormuş
gibi görünüyor sana. Bu şekilde devam ederek en sonunda tamamen durabilir mi? Gerçi
zamanı durdurmak istediğinden emin değilsin. Yeni bir sayfa açınca bu sefer
olacağına inanıyorsun.
Kitaplığında
duran bibloyu masasının üzerine koyar. Çok değil, birkaç gün önce ilham verecek
bir maskot edinmeye karar vermiş olabilir ama aradığını bulamadı. Şimdilik
bununla idare edecek. Bu demirden bir virtüöz. Eski bir şehirden kalan bu
hatıra, şehirden ziyade eskiyi hatırlatır. Bütün düşünceleri ve dertleri bir
kenara itip keman çaldığı zamanları. Ancak güzel zamanların bir sonu var, her
şey gibi. Sahneye çıkması gerekirdi ama bütün notalar dağıldı ve kemanla
arasındaki melodramik öykü bitti. Başını iki yana sallar, bunu düşünme zamanı
değil, daha mühim işleri var. Önce parmakları arasında döndürür kalemi, biraz
salla sonra fırlat. Ve düşünüyorsun, yıllardır onunla olan kaleminden ne
istiyor, her zaman yanındaydı insanların aksine? Bütün sınavlara onunla girdi,
bütün öyküleri onunla yazdı. Zaman biraz yıprattı, olması gerektiği gibi.
Metali parlaklığını yitirdi, basbayağı karardı işte. Üstündeki yazılar da silindi.
İşte yine trajedi
yaratmaya çalışıyorsun kendine.
An itibariyle az
önceki düşüncelerinin derin utancını yaşa. Birinci hatan kendi yetersizliğinin
hıncını kalemden alman. İkinci hatan basit bir kalemi abartıp kendini üzmeye
çalışman. Yapay bir acıyla yazacak bir şey bulacağını sanıyorsun. Can
sıkıntısıyla evde dolaş, sonra kitaplığa bak. Gözlerin daha önce fark etmediğin
bir kitaba takıldı.
Sayfaları
karıştırırken yazarına imzalatılmış olduğunu görür. Tarih: 21 Haziran 2012. Uzak
geçmişi hatırlamakta iyi olan hafızasıyla her zaman övünür ama şu anda yalnızca
boşluk var. Biraz düşününce yavaş yavaş fotoğraflar netleşir. Bazı eksik
karelerin dışında aşağı yukarı bir bütün oluşur. Kavurucu sıcak altında
beklediği bir kuyruk ilk görüntü kronolojik sıralamada, sonra seyrek saçlı bir
yazar. İnternetten ismi aratır. Ama kitap ve yazar hafızasındakiyle uyuşmaz.
Yanılıyor olabilir.
Rastgele bir
sayfa açıyorsun. Sesini bulmaktan filan bahsediyor. Ne zamandır düşündüğün bir
konu. Yazar “kendi” sözcüğü bir dönüşlülük zamiri olarak haddinden fazla
kullanmış. Canın sıkılıyor buna ama biliyorsun ki eğer böyle yüzeysel şeylere
takılıp kalırsan okudukların da yazdıkların da hiçbir sonuca ulaşmayacak. Yani
en çok korktuğun şey başına gelecek, yerinde sayacak ve "kendi"ni
tekrar edeceksin.
Daha da sıkılır
canı, derin bir korkunun kollarına doğru yürüdüğünü hissetmeye başlar. Birden zaten
dağınık olan zihni onu başka bir konuya yönlendirir. Kadim Yunanistan’da musaların
ilham getirdiğine inanılır. Artık musalara değil ama yine de ilham veren bir
şeylerin olduğuna inanılıyor çünkü mütevazı bir hava veriyormuş; iyi bir eser
ortaya çıkarsa bu güzellik tamamen yazara ait değil. Ya da tersine, ortaya
konulan yapıt çok da parlak değilse bunun tek suçlusu yazar olmaz. Yani her
koşulda işlevsel bir inanç.
Bunları geçen gün
son kitabı en çok satanlarda yer alan bir yazardan dinledin. Yazma sürecinde zor
zamanlar geçirmiş ve gelmiş geçmiş en kötü kitap olacağını düşünmüş. Bir gün
odasındaki boşluğa gözlerini dikerek “Ben,” demiş. “Elimden gelen her şeyi
yapıyorum, çok çalışıyorum, bu yüzden sen de kendine düşeni yap. Sonuç berbat olursa
sorumlusu sensin.” Bunu ilk dinlediğinde çok güldün, hatta biraz da dalga geçtin.
Bunun, sorumluluktan kaçmak için insanların uydurduğu bir yol olduğunu
söyledin. Ama şimdi sen de kaçmak istiyorsun. Peki, yeterince çaba gösterdiğini
mi sanıyorsun?
Düşünmekten
başına ağrılar girince çareyi kendini dışarı atmakta bulur. Böylece zihni belli
bir düşünceye yoğunlaşamaz ve onun üzerinde kırk çeşit sonuca varamaz. Hem dışarıdaki
dünyada her an binlerce öykü yaşanır. Bir elma da onun kafasına düşebilir. Otobüste
uyuyakalır ve çılgın bir rüya görebilir. Bunlar ihtimallerdir.
Bir mezarlığın
karşısında yaşıyorsun. Bu, her sabah ve akşam ölümle yüz yüze gelmek demek.
Birileri bunu duysa can sıkıcı bulabilir ama alışkanlık benliğini sardığı için,
sana göre mezar taşları, ağaç ve kaldırımlar kadar normal. Aklına ünlü bir şiir
geliyor çünkü sen bir şey üretmekten acizsin ve yalnızca başka sanat
yapıtlarını düşünür durursun. Bu şiiri de düşünüp biraz felsefe yaptın
kendince. Sonra bisiklet süren çocuklar kurgulanmış düşüncelerini dağıttı. Gördüğün
her şeyi inceliyorsun, notlar alıyorsun. Yağmur damlaları, beton zemine çakılı
eğrilmiş çivi. Mezarlıktaki çam ağacı, ölümle ilgili bir hikâyenin anlatıcısı
olmak için idealdir sanıyorsun.
Geçen gün
şuradaki bahçede birlikte dolaştıklarını gördüğü koyun ve köpek de sıra dışı
bir öykü olabilir. Ya da şu dolmuş beklediği durak yok mu? Şehrin ortasında olsa
da arkası hayvan çiftliğini andırır, bazen bir koyun sürüsü, bazen de tavuklar
olur, önceki gün de ördekler vardı. Yürüyüşüne devam ederken aylar önce yeni
bir inşaat için yakılan ormanı görünce sinirlenir. Nasıl kıydılar o çamlara? Artık
şafakta güneşle yükselen kuş sesleri yok. O günkü gibi öfkelenir, yegâne huzur
böyle yok olur.
Şimdi sakinleşmek
için düşüncelerini başka yöne çevir. Ama bütün yollar aynı yere çıkıyor,
yazamadığın, yazacak o sıra dışı konuyu da hala bulamadığın gerçeği yüzüne bir
tokat gibi insin. Evet, aklına gelen fikirler o kadar da kötü değil ama yine de
yeterince kötü. Hem sadece yazmış olmak için yazmış olmak anlamsız. Gergin
sinirlerin her an telafisi olmayan sorunlara yol açabilir. Her zaman gittiğin
parka yöneldin, burada oturup çocukları izlemek sana huzur veriyor, bazen de ilham.
Hala çıkar peşindesin. Güneşli günlerden de pek hazzetmezsin çünkü mutluluk
insana etkileyici öyküler yazdırmaz sana göre. İyi hikâyeler trajediden doğar
sanıyorsun, bu sebeple mutlu olayları bile kâğıda dökerken dramatikleştiriyorsun.
Biraz da karakterin böyle. Güzel günlerde zaman geçip gittiği için ağlarsın. Bu
kadarı da fazla ama. Derin bir nefes al. Hava kararmaya başladı. Yanında oturan
yaşlı amca sana bakıyor. Sen ona bakma. Aradığın hikâyeyi buldunsa artık susabilirsin.