geçen sene birden devlet tiyatrolarına sardım -her yıl başka
bir şeyin sapıklığına koşuyorum. tamam biraz abarttım, sadece yedi oyuna gittim
aslında. çoğu yalnız başıma, bazen ablam ya da arkadaşlarımla. hiç beğenmediğim
de oldu bayıldığım da. şimdi yeni
sezonda da oynayacağını gördüğüm üç oyunu yazacağım, belki ilginizi çeker diye. (eğik yazılar devlet tiyatrolarının sitesinden alıntıdır.)
yaşamak denen bu zahmetli iş
30 yıldır leviva ile evli
olan yona, bir gece karısını terk etmeye yeltenir. buna sebep olan sıkıntı ve
bıkkınlık, onların özelinden, belki de yüzyıllardır kanayan bir yara olan
“evlilik” ve yaşam üzerine yapılan bir sorgulamaya dönüşüverir. kim için
yapılır evlilik? kadın ve erkek evlendikten sonra bir adanmışlıkla yaşamak
zorunda mıdır? bağlılık, gerekli ve olumlu bir etki midir, yoksa muhatabını
sardıkça boğan bir canavar mı? hep hayatı ıskalamaya mahkum muyuz? yaşamak
denen bu zahmetli iş, tüm bu sorgulamaların odağında duran çarpıcı bir kara
mizah örneği.
aradan uzun zaman geçtikten sonra bile şüphesiz izlediklerim
arasında en iyisiydi. üç oyuncu var ama gerçekten fazlasıyla yetiyorlar. kadın
oyuncu bu sene gördüğüm en iyi oyuncuydu. zaten ülkü duru, bu performansıyla
"yılın kadın oyuncusu" ödülünü de almış. o kadar gerçek o kadar
samimi bir oyundu ki. kahkahalar attım, ağladım da. herkese çokça tavsiye
edeceğim bir oyundu. gitmeden evvel cassie-zd ile konuşmuş ve tavsiye almıştım,
bu oyunu çok övmüş, muhakkak gitmem gerektiğiniz ve küçük sahnede izlemem
gerektiğini söylemişti. gerçekten de orada izledim ve bütün kalbimle teşekkür
ediyorum.
ikinci dereceden işsizlik yanığı
bir cumhurbaşkanı,
başbakan’ın kafasına anayasa fırlatırsa, tesadüf bu ya, siz de o gün askerden
dönmüş bir üniversite mezunu olarak iş aramaya başlasanız nasıl bir sürecin
içinde bulurdunuz kendinizi? güzide memleketimizin insan kaynakları
uzmanlarının “modern metotlarla” hazırladığı başvuru-eleme-cevap bekleme badirelerini
aşmaya çalışmak bir yandan, eşe dosta, aileye karşı işsiz konumunda olmak öte
yandan, kendi başvuru kriterlerinizi tabana vurdurmak ters kroşeden gelirken
nasıl olur da sağlıklı, ilkeli, tuttuğunu koparan bir vatan evladı olarak
kalırsınız? ya da kalabilir misiniz? durum bu kadar tuhafken doğal olarak
yaşananlar da absürd olacaktır. hem keyifli, hem de canınızı yakacak bir kara
komedi.
tek kişilik gösteri -bunu başta belirtmekte yarar var.
çoğu zaman tiyatroya yalnız giderim, sinemaya da. böylece ne
istersem onu izlerim, yanımdaki beğendi mi sıkıldı mı ne hissediyor diye
gerilmem. ancak o zaman irfan sürekli beni tiyatroya götür diye ağlıyordu
-abartıyorum denemez- ve onu da götürdüm. gerçi ben götürmesem başka
arkadaşımız çağıracakmış; oldukça tuhaf bir şekilde üç senedir sık sık oynanan
bu oyunu izlemek için aynı akşama bilet almışız. (daha önce perdedeki oyunlar
hakkında falan konuşmuştuk, hangileri rezildi, hangisini tavsiye ederiz
şeklinde ama nadiren konuştuğum birisi. çap'a kabul aldığımı bana haber veren kişi. böyle bakınca, ayda iki kez falan görüyorum, o kadar da yabancı demesem
iyi olur belki - bana hep "siz" der, hoşuma gitmiyor değil. kendisine
küçük bey diyelim, benden büyük ama bu ona uyuyor.) üstelik komik olan
çıktığımızda hepimizin "bu neydi ya?" "çok kötüydü çok"
diye ağlaması. gerçi sonradan irfan beğendiğini söyledi ve ben de o zamanki
kadar korkunç olduğunu düşünmüyorum. yalnızca fazla uzamıştı ve yüzeysel gelen
espriler canımı sıkmıştı. ama benim gibi sürekli işsizlik üzerine kafa yoran
biri için -insanın gelecek planında olunca tabi- güzel bir deneyimdi yine de diyebilirim. eğer beklentiniz yüksek değilse eğlenebileceğiniz, biraz da
işsizliğin acılı kısmını paylaşabileceğiniz bir oyun olur.
cehennem
cehennem, düşüncelerimizi kodlayan, yaşamı
gerçeklikten koparan ve şiddet dürtüsünü tetikleyen sanal dünyanın gelecekte
duygularımızı da ele geçirme boyutlarını bilimkurgu atmosferinde
tartışıyor.
bilim kurgu ve tiyatro. insan gerçekten bağdaştıramıyor,
kitaplar, fimler, çizgi romanlar, çizgi diziler. bunların hepsi çok
anlaşılabilir. en azından benim için öyleydi ve izlediğim ilk bilim kurgu
temalı bir tiyatroydu. oyun başladığından çeviri olduğu için diyaloglar çok
canımı sıktı -hep sıkar, çeviriden nefret ediyorum. ama sonrasında kelimenin tam
anlamıyla kendimi kaybettim. o kadar kaptırmışım ki o en can alıcı sahnesinde
-izlediğinizde hangi sahneden bahsettiğimi anlayacaksınız- hığaaa diyerek
ellerimle ağzımı kapattım, şoklar geçirdim. gerçekten çok iyiydi, konusu, olay
örgüsü, karakterler, sorguladıkları; hepsi inanılmazdı. (yine tesadüf bu ya,
küçük bey'le bir görüşmemizde şöyle demişti "dün akşam bir oyun izledim,
inanılmazdı. cehennem..." ben de "yaaaaa harikaydııı" diye
atlamıştım tabi. sonra o da diğer arkadaşlara "o zaman... siz çıkın, bizim
konuşacak çok şeyimiz var," gibi bir şey söylemişti. tabi bunlar hep
mealen, yoksa aradan geçmiş aylar aylar nasıl hatırlayayım? ama böyle
etkilenmiştik işte oyundan.)
eğer yeni oyunlara gidersem -şimdilik gözüme avrupa'yı kestirdim ve şu herkesin ayılıp bayıldığı profesyonel'e gitmeye de çok kararlıyım- veya gittiklerimden yeniden oynananı görürsem yazacağım efendim. saygılarımı sunuyorum.
Her yıl belli arkadaşlarımla devlete, yine belli başlı arkadaşlarımla da özel tiyatroya giderim. Fakat bunu hep yılın başında planlar ve ona göre uygun olduğumuz bir zamanı ayırırız hepimiz. Bu yıl (yani okul dönemi) benim için çabucak başladığından olsa gerek, daha hiç plan yapamadım ve geç kaldığımı hissediyorum dolayısıyla. En çok cehennem'i merak ettim. Sonra yaşamak denen bu zahmetli iş'i. İkisinin de programına bakıp gitmek istiyorum. En azından bu şekilde bir başlangıç yapabilirim. Hem de öneriyle gittiğim için güzel başlangıçlar olacağına inanıyorum.
YanıtlaSilhiiiiiç geç kalmış sayılmazsın çünkü daha yeni yeni doldu sahneler. ikisi de 24'ünden itibaren oynamaya başlıyor tabi bilet satışları öncesinde, yani bol bol zaman var. ben de daha hiç gitmedim bu dönem "avrupa"yla açılışı yapmak istiyorum mümkünse. kasımdaki festival'e de bir bakış atabilirsin bu arada güzel oyunlar var, biletler yarın çıkacakmış satışa
SilSüpersin :). Bence de hep git hep yaz.
YanıtlaSilSinema konusunda da hak vermiyor değilim, gerçi benim son iki yıldan beri yalnız sinemaya gitmeyi öğrendiğim düşünülürse yine de sayılıyorum dimi :).
Eğer İstanbul'da olsaydım ilk oyuna kesin gider, üçüncüsüne çekinerek giderdim konusu itibariyle :). Yani kısaca iki oyunu da merak ettim :).
bir şeyleri paylaşmak da güzel ama yalnız gitmenin rahatlığı da çok başka, sayılırsın tabi :')
Silüçüncüsüne de gitmeni şiddetle tavsiye ediyorum, herkes için konuşamasam da senin seveceğine emin gibiyim